27 Haziran 2019 – Perşembe
İş yerinde bir arkadaşım var. Ne zaman yanıma gelse konuşmayı bir şekilde “yemek” meselesine döndürüyor. İstanbul’daki kaliteli lokantalardan ya da yemek tariflerinden söz ediyor. Bununla da yetinmeyip telefonundan instagrama girip yemek videoları izletmek istiyor. En son kaburga yemeğinin pişirilişini izletti. Kendisine bu durumu yani yemeğin hayatında çok yer kapladığını, aslında sadece midesinde yer etmesi, zihnini meşgul etmemesi gerektiğini birkaç kez anlattım ama nafile. Demek herkesin bir iptilası var. Arkadaşımın da bu… Buradan tabiî ki kendi iptilamın ne olduğuna geleceğim ama insan kendinin körü olduğu ve kendinde boğulduğu için bunu başka birisinin bana söylemesi gerek. Bu durumu o Adanalı gurme arkadaşıma sorduğumda bana “Senin iptilan kadınlar, onları sürekli yanlış değerlendiriyorsun. Rahat ol, kimseyi değiştiremezsin, resmi olduğu gibi kabul et ve bunun felsefesini yapmaktan vazgeç. Bir de indir gardını artık, savaşta değilsin” dedi. “Ne yapmamı istiyorsun, daha açık ol” dediğimde ise Ferîdüddîn Attâr hazretlerinden ilhamla “Yapageldiğini yapma” deyiverdi. Hâlbuki iptila; bir şeye karşı gösterilen yüksek ilgi, aşırı düşkünlük ve kendini unutacak kadar tutkun olma hali idi. Ve dünya ise iptilalar mekânı değil de neydi?
28 Haziran 2019 – Cuma
Dün akşam, arkadaşlarla tatil meselesini konuştuk. Tatilin hakikati nedir, gerekli midir, yoksa sistemin bize dayatması mıdır vb. konuları tartıştık. İçimizden biri, tatilin önemli bir ihtiyaç olduğunu, gidilmesi ve yeni mekân ve insanlar ile tanışmanın tecrübe açısından iyi olduğunu ve son olarak da köye gitmenin tatil sayılmayacağını savundu. Tartışma da böylece başlamış oldu. Bense tatilin Batı zihninin bir ürünü olduğunu, sanayi devrimi sonucu ortaya çıktığını, insanları sistemin içinde tutmak için muştulanan bir göz boyama olduğunu savundum. Çünkü tatile gitmek, aslında sistemi onamak ve kişinin çocuklarına kapitalist bir eğitim vermesi demekti. Buradaki tatilden kastım bir sahil kenarına gidip, saatlerce zevk ü sefa içerinde vaktini öldürmek ve imkân verdiğince para harcamaktır. Otel görevlerinin etrafında pervane olması da çabası.
Üretim ve tüketim zincirine girmiş herkes için tatil olmazsa olmaz konumunda. Bu kişiler, yıl boyu çalıştığı için tatili hak ettiklerini savunur. Hâlbuki tatil kelimesi üzerinde biraz düşünsek “âtıl”, “atâlet” kelimelerine ulaşabiliriz ki bunlar da hareketsizlik, boşluk, tembellik gibi manalara gelir. Kaldı ki günümüz tatil mekânları aşırı ve lüx tüketimi özendirmektedir. Bu haliyle tatil mekânları bir okul gibi insanları köleleştirme vazifesine hizmet etmekte bunu da benliklerini kutsayarak, sen önemlisin diyerek yapmaktadır. Bu mesele hakkında biraz daha düşünmeliyim.
1 Temmuz 2019 – Pazartesi
Geçen akşam bir arkadaşım, 14 aylık bebeğinin önündeki yemeği kimseyle paylaşmak istemediğini ve bir yerden düşecek gibi olursa hemen tutunmak istediğini söyledi ve böylece konumuz da belirlenmiş oldu: Bencillik. Bebekler de dahi var olan bu bencilliği aslında hayatta kalma arzusu olarak ifade edebilirim. Çünkü her insanın ilk hedefi hayatını devam ettirmek ve bu devam için gerekeni çekinmeden yapmaktır. Yoksa neden bebekler düşerken bir yere sarılma ihtiyacı duysun! İşte bu hayatta kalma arzusu zamanla yani kişi büyüdükçe ve diğer insanların farkına vardıkça bencilliğe dönmekte. Bencillik kişinin kendini beğenmesiyle de son derece ilgili. Çünkü alınan her yaş, farkedilme hissini arttırıyor. Farkedilmek içinse kişinin beğenilmesi gerekiyor. Burada da bencillik doğuyor. Bunun nesi kötü, insanın kendini beğenmesi ve beğenilmek istemesi doğal değil mi diye bir düşünce akla gelebilir. Evet insan beğenilmek ister ama bunun bir dozu olmalı. Çünkü beğenilme isteği genelde başkalarını küçük görme olarak tezahür eder. Bu ise kibri doğurur. İnsan, başkalarının üzerine basarak yükselir ne yazık ki… Bir diğer mesele ise hocamın ifadesiyle “İnsanların bencil olmaktan değil bencil görünmekten utanması.” İnsan durup dururken utanmaz. Genelde yaptığı kötülüklerin ortaya çıkması bu duyguyu doğurur. İnsan işte, kendini kötülükten alıkoyamaz ama bu kötülüğün de bilinmesini istemez. Alın size yeni bir kandırmaca.
Sulhi Ceylan
Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
Rüzgâra Tutulmuş Günler 13
Rüzgâra Tutulmuş Günler 14
Rüzgâra Tutulmuş Günler 15
Rüzgâra Tutulmuş Günler 16
Rüzgâra Tutulmuş Günler 17
4 Yorum