Rüzgâra Tutulmuş Günler – 17

13 Haziran 2019 – Perşembe

Siz bakmayın filozofların çoğunun, insanı düşünen bir varlık olarak tanımladıklarına. Bir başka filozof Seneca ise “İnsan nedir? En küçük bir sarsıntıda, en küçük bir kıpırdatmada parçalanacak bir testi değil midir?” diyor. Elbet öyledir. İnsan sürekli kırılan, kendine sarsıntı arayan, bulamazsa kendi sarsıntı üreten bir varlıktır. Hayatla bağını yenilmek ve yıkılmak üzerinden kurar. Eğer kökleri sağlam ve ayakları yere tam bassa idi, bu sarsıntıları parçalanmak için değil daha da güçlü hale gelmek için kullanabilirdi ama gerçek böyle değil. Çünkü bence insanın en belirgin vasfı acizliği. Yani çaresizliği… Ki bu yüzden erenler, insanın hakikate varabilmesi için bu acizliği ile yüzleşmesi gerektiğini vurgularlar. Hatta Bâyezîd-i Bestami hazretlerinin konuyla ilgili bir kıssası var. Bir defasında şeyhin kalbine şöyle bir ilham gelir: “Ey Bâyezîd! Hazinelerim, başkaları tarafından yapılan ibadetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın.” Bâyezîd-i Bestami hazretleri şaşırıp, “Ya Rabbi! Hazinende bulunmayan şey nedir?” dediğinde kalbine şu cevâbî ilham gelir: “Acizlik, zavallılık, çaresizlik, zillet ve ihtiyaç.” İnsanın kuvvetsizliği kuvveti haline gelebiliyor. Zıtların birliği bu olsa gerek.

18 Haziran 2019 – Salı

“İyilik yapan kişi mükâfat beklediği an tefecidir” der Cemil Meriç. Çünkü iyilik varlığın kemal hali yani olgunluğu olup küçük çıkar ve menfaatlerle hiçbir ilgisi yoktur. Beklentisi olmaz. Bilakis yapılması gerektiği, iktiza ettiği için yapılır ve unutulur. Kötülük ise kemale ulaşamamayı, hamlığı imler ve iyiliğin yokluğu ile tanımlanır. Varlığını iyiliğe karşıt olmaktan alır. Aslî değildir, filozoflara göre geçicidir. Perde arkasına vakıf olamamanın getirdiği bir tanımlamadır ama nakıs bir tanımlamadır. Çünkü taş yerinde ağırdır.

İnsanlığın durumu ortada. Kötülük dört bir yanımızı sarmış. Bir takım üst açıklamalarla içimizdeki ve ellerimizdeki kötülükleri inkâr edemeyiz. İnsanın seçim yapmasında, iyiliğin değerinin anlaşılmasında ve insanın olgunlaşmasında kötülüğün etkisi son derece açık. Fakat şunu akılda tutmak gerektiğini düşünüyorum. Bu dünyada her şeyin bir görevi var. Yani varolan her şey kendine biçilen elbiseyi giymekle yükümlü ki bu durum aslında o şeyin dünyada olma nedenini gerçekleştirmesi demek. Bu bağlamda kötülük tabiî ki görecelidir. Yani varlığı, başka bir şeyin varlığına bağlı. O halde var olan hiçbir şeye zati olarak kötüdür hükmünü veremeyiz. İnsanın irade özgürlüğünü yanlış yerde ve amacının dışında kullanması sonucu ortaya çıkan kötülükten bahsedebiliriz sanırım.

25 Haziran 2019 – Salı

Bir yemek ziyafetinde insanlar sıraya girmiş ve yemek alıyorlarmış. Yemeği dolduran Leyla imiş. Herkesin tabağına bol bol yemek dolduran Leyla, sıra Mecnun’a geldiğinde tabağına kepçe ile vurup boş göndermiş. Bu durumu gören arkadaşları; “Âşık olduğun, sevdasından çöllere düştüğün Leyla bu mu? Sıraya giren herkese bol bol yemek verdiği halde, sana bir kepçe yemeği bile çok gördü!” dediklerinde Mecnun, “Bana size davrandığı gibi mi davransaydı!” diye cevap vermiş.

Aşığın gözünde her şey sevdaya dairdir. Bu dair’e dünyanın kendi ekseni ve güneşin etrafında dönmesi de dâhildir. Çünkü âşık nereye baksa Leyla’ya dair bir bilgi, ilham ya da bir hayale ulaşır. Bu sebeple âşık kendi gönül âleminde yaşar. Ve bu âlemde her şey Leyla’yı anlatır ki bu bir zorunluluk olarak gücünü Mecnun’un kalbinden almaktadır. Bu sebeple Leyla ne yaparsa yapsın, Mecnun onun bir şekilde tevil edip mutlu olur. Ayrıca unutmamalı ki naz yani istediği halde istemiyormuş gibi yapma da aşka dâhildir. Sonuç; “seversin, kavuşamazsın, aşk olur.” Aşk ise kişiyi rıza makamına çıkarır. Yukarıdaki kıssayı sufiler başlarına gelen bela ve musibetler karşısında rıza hali içinde olunması gerektiğini belirtmek için anlatırlar. Tasavvuf ehlinin büyüklerinden Rüveym hazretleri, Allah’tan razı olmanın Allah’tan şikâyetçi olmamak olduğunu ve başa gelen belalardan ötürü kişide üzüntü olmaması gerektiğini özlü olarak şöyle ifade eder: “Rıza, kişinin, Allah cehennemi sağ tarafına koysa, sol tarafına konulmasını istememektir.”

Sulhi Ceylan

Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
Rüzgâra Tutulmuş Günler 13
Rüzgâra Tutulmuş Günler 14
Rüzgâra Tutulmuş Günler 15
Rüzgâra Tutulmuş Günler 16

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • ihsanbul , 12/07/2019

    Rüzgara tutulmuş, okurum.

    1- “İnsan düşünen varlık” tanımını birçok filozof yapmıştır ama “İnsanı düşündüren varlık nedir?” sorusu sorulmuş mudur? Düşünmeye sevk olundukça oluyor mu insan?
    Seneca ise “İnsan en küçük sarsıntıda, en küçük bir kıpırdamada parçalanacak bir testi değil midir?” diyor. Sulhi Ceylan Senaca’nın sözünden yola çıkarak “İnsan sürekli kırılan, kendine sarsıntı arayan, bulamazsa kendi sarsıntı üreten bir varlıktır” diyor.
    Aklımdaki oluşan soru: “İnsan, insan olmak için düşünmeli; düşünebilmek için sarsılmalı mıdır?”

    Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön. (Bilge Kağan)

    2- Cemil Meriç’in “İyilik yapan kişi mükafat beklediği an tefecidir” sözü oldukça düşündürücü. “Neyi, ne için yapıyoruz?” sorusunu gönüllere salan can suyu. Varsa yürekte olma derdi yeşersin, büyüsün, meyve versin.
    Aklıma düşen soru: “Cennet vadi olmasaydı, sırf Allah istedi diye ibadet eder miydik? Ya da ibadetlerimizi ne için yapıyoruz?”

    İyiliği karşılık beklemeden yap. ( Muhammed -7 )
    Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme. (Bakara – 263)
    Çıkarcı olma. Adil davran. (Rahman 7-9)

    3- Mecnun’un hali olmaya örnek midir? Olanın hali olacak olana ilham mıdır? Yokluğu fark etmek hali midir Mecnun’un hali? Mecnun olmak aşkta yok olmak mıdır yoksa?

  • Derrida Dediydi Dersin , 08/07/2019

    Mecnunun Leyla’yı sevmesi aslında kendini sevmesiydi. Bu yüzden, gayet pratik sebeplerden ötürü toplum Mecnun’u kendini beğenmiş, megaloman biri olarak kabul edebilirdi. Ama toplum ne yaptı? Mecnun’a mecnun dedi ve onu meczuplardan saydı. Bence toplum Mecnun’a bu yaftayı yine gayet pratik sebeplerden dolayı yapıştırdı. Çünkü Leyla basbayağı çirkin gözüktü onların gözüne. Üstelik bu çirkinliğine rağmen nazlı da bir ablamız olması, toplum nezdinde Mecnun’un meczupluğunu ziyadeleştirdi. Oysa Leyla’nın aynı iştiyakla Mecnun’a işmar etmemesinin altında yatan gerçek, Leyla’nın yaratılışı gereği haya sahibi olmasıydı. Sonuç olarak Mecnun masumdur. Çünkü Leyla, zaten Mecnun’un bir uzantısı, parçası yahut özünden bir cevherdir. Dikkat ediniz, Leyla yok hükmünde değildir. Mesele varlık-yokluk yönünden taayyün edilecekse konunun muhatabı evvela Mecnun olur. Mecnun var mıdır yok mudur sorusu çok su götürür ama emin olduğum bir şey varsa o da Leyla’nın çok güzel olduğu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir