21 Mayıs 2019 – Salı
İş yerinde idim. Öğle vakti olmuş ve yemekhaneye inmiştim. Yemek almak için sıraya girdim. Sıra bana geldiğinde aşçı -ki aramızda bir yakınlık yok- şöyle bir cümle kurdu: “Hocam, insan bir çay alır getirir, beni hiç düşünmüyorsun.” Açıkçası ne diyeceğimi şaşırdım. Aklıma, iş yerinin çaycısı olduğu, arandığında çay getirdiği ve buranın mutfak olduğu ve kendisinin isterse çay da yapabileceği geldi ama sadece “Çay istediğinizde size getirmiyorlar mı?” diyebildim. Aşçı da kızıp “Bir şey demedim sayın beni!” dedi. İsteksiz bir şekilde yemeğimi alıp masaya oturdum. Aşçı ile gözgöze gelmek istemiyordum. Çay getirmek gibi bir görevim olmasa bile nedense kendimi suçlu hissetmiştim. Tabiî ilgi görmek, değer verildiğini hissetmek üzerine düşüncelere daldım sonraki günlerde. Herkes bir şekilde kendisinin değerli olduğunu hissetmek istiyordu. Yokluğunun fark edilmesini, ara sıra da olsa çeşitli sürprizler ile yaşadığının hatırlatılmasını bekliyordu. Sonra kendimi düşündüm haliyle. Benim de böyle isteklerim var mıydı? Elbette vardı, gerçi biraz bastırmıştım bu hissimi ama yine de zaman zaman ortaya çıkıyordu. İnsan olmak böyle bir şey sanırım. Bu düşünceler içinde iken Taşköprülüzâde’nin bir cümlesine denk geldim. Şöyle diyordu: “İnsanların kendi değerini takdir etmediği hissine kapılıp üzülen, ‘kendi’ üzerine yeteri kadar tefekkür etmemiş demektir…”
27 Mayıs 2019 – Pazartesi
Mahalle camimizin önünde küçük bir park var. Ramazan ayında, ikindi namazından çıkanlar iftarı beklemek için bu parka inerler ve ilk buldukları ağacın altına ya da banka otururlar. Pazar günü ben de aynısını yaptım. İftarı bekleyen dedim ama aslında buradaki kişiler bence ölümü bekliyorlar. Kimisinin eşi vefat etmiş, kimisinin kapısı çalınmaz olmuş, kimisi güçten düşmüş… Bu sebeple hep hatıralarda yaşıyorlar. İleriye yani geleceğe dönük cümleleri yok. Sürekli başlarından geçen yıllar önceki olayları anlatıyor ve sıkılmıyorlar. Geçmişlerini karıştırıp karıştırıp yakaladıklarını şimdiye taşıyorlar yani. Hatıralarına sıkı sıkı tutunmuş vaziyetteler. Çünkü gelecekleri yok, günleri ise sayılı. Dünyayı değiştirebilecek güçleri kalmamış ve bu sebeple tevekküle kapı açmışlar. -Gerçek tevekkül bu olmasa gerek.- Bu profile uymayanlar da yok değil. Onlar genelde hırslı oluyorlar. Yaş geçmiş ama hâlâ dünya hırsı geçmemiş olanlar… İşte böyle bir ortamda bende ister istemez kendimi düşündüm. Neyi beklediğimi, geleceğe dair bir cümlemin olup olmadığını ve dünya hırsının kalbimdeki yerini… Dakikalar geçmek bilmiyordu. Baktım olacağı yok sessizce oturduğum banktan kalktım, iftara daha iki saat vardı ve kendimle yüzleşmek zor gelmişti. En iyisi eve gidip iftarı, uykunun rahat kollarında beklemekti!
31 Mayıs 2019 – Cuma
“Yanlış tanıtılmak, kabul edemediğimiz bir versiyonumuzun -bir icadın- bize sunulmasından başka bir şey değildir” der Adam Phillips. İmaj, yani başkalarının zihninde bırakmış olduğumuz izlenim ve anlayış günümüzde son derece önemli hale geldi. İmaj, kendimizi başkalarının nasıl görmesini istiyorsak o pakete bürünmek bir bakıma. Elbise gibi kişilik giyinmek. Çünkü imaj vitrin hayatlar gerektirir. Fakat bu hem pahalı hem de uzun süreçli bir çalışmayı ister. Her geçen gün dünya değişmekte ve insanlar yenilik beklemektedir. O halde imaj da yenilenmelidir. Her yenilenen imaj ile bir kimlik daha edinilir. Böylece insan ruhu bir kimlik mezarlığına dönüşür.
Yanlış bilinmektense, ruhumuzun bir mezarlığa dönmesinin neden bu kadar cazip olduğunu çok düşündüm. Öncelikle insan öleceğini inanmıyor. İnansa da bir şekilde unuttuğu için tek gerçek madde haline geliyor. İnsanlarda bırakılmak istenen izlenim zamanla Allah’a olan ibadetin (ritüel) yerini alıyor. Oluşturulan her imaj aslında tanrı olma isteği yolunda atılan bir basamak görevi görüyor. Herkes bir türlü olamadığı kişiler gibi görünmeye ve algılanmaya uğraşıyor.
İyi düşünüldüğünde her imaj yenilemenin, kişinin kendisi değersiz hissetmesinin bir getirisi olduğu ise son derece açık. Ama bu gerçek ile yüzleşmek yerine yeni bir imaja bürünmek daha kolay. Sonuçta ise yenilenen imaj ile birlikte insanın gerçekliği darbe alıyor ve kendiliği kalmıyor.
Sulhi Ceylan
Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
Rüzgâra Tutulmuş Günler 13
Rüzgâra Tutulmuş Günler 14
Rüzgâra Tutulmuş Günler 15
13 Yorum