22 Mart 2019 – Cuma
İnsanın ait olma ihtiyacı ile doğduğunu düşünüyorum. Ve hatta bir ömür bu aidiyeti gerçekleştirmek için yaşadığımızı… Kabullenilmek diye bir derdimiz var. Onay almamız gerekiyor. Var olduğumuzu hissetmemiz… Yokluğumuzun fark edilmesini beklememiz de cabası… Bu aidiyeti gerçekleştirmek için gerekirse haksızlık ve adaletsizlik de yapabiliyoruz. Aidiyet zincirimizin önüne geçen herkesi bir şekilde eliyoruz. Belki de aidiyetlerimiz tarafından çekiliyoruz. Cezbeye tutulma hali bizimkisi. İster istemez yürüyor, yeri geliyor koşuyoruz. Bu koşturmaca halindeyken omuz attığımız kişilerin farkında olamıyoruz. Çünkü ilerlememiz gerekiyor. İlerlemek içinse önümüze bakmak. Asla geriye değil. Geriye bakmayı gerilemek sanıyoruz. Ne de yanılıyoruz!
Sürekli alt kimlikler üretiyoruz. Öyle ki bu alt kimlikler asıl kimliğimizi unutturuyor. Bir şekilde kendimizi ifade etmek zorundayız. Bir yerlere eklemlenmek… Birilerini de kendimize eklemek… Eklemlenerek çoğalıyor ve kimliklerimizin insaniyetimizin önüne geçmesine sebep oluyoruz. Bütünün parçası olmak zorundayız. Çünkü bütün, parçaların toplamından ötede bir mana ifade ediyor. Ne diyordu Cevdet Karal: “Bir yağmur damlasıydım / Düşecek insan içi aradım.”
25 Mart 2019 – Pazartesi
Soru şu: “İnsan kendisini görebilir mi?” İnsanın, tüm bağlardan âzade olarak, kendisini çırılçıplak bir şekilde görebileceğine inanmak zor. Çünkü insan, aynaya kendisi için değil başkaları için bakar. Bu durumu İsmet Özel şöyle anlatır: “Ben aynada, insanın kendisini görebileceğine inanmıyorum. Biz aynada insanların bizi nasıl gördüğünü görüyoruz.” Aynada, başkalarının bizi nasıl gördüğünü görmenin bir sonucu olacak tabii ki: Kendiliğin kaybı… başkaları için yaşar hale gelmek… duygu ve düşüncelerin taklidî olması… Kişinin aynada kendini görebilmesi için kendi olması gerekir. Kendi olmak aslında başkası olmamak demektir. İfadesi gayet kolay ama hayat geçirilmesi son derece zor. Zira burada bir handikap da yok değil. Benliğin inşâsı için diğerleri de gereklidir. İnsan başkaları ile kurduğu ilişki üzerinden kendiliğini inşâ eder. Bu sebeple de çoğunlukla başkalarında kalır ve kendine gelemez. Başkalarının kuyularında sırılsıklam olur ve hatta boğulur. Bu sebeple insan yüzü aslında kişiyi kendinden saklayan bir maskedir.
16 Mayıs 2019 – Perşembe
İbn Arabî hazretleri, Fütuhat-ı Mekkiyye kitabının oruç bölümünde kalbin orucundan bahseder. Kalbin zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah’ın evi olduğunu söyler ve bu sebeple sadece O’nunla doldurulan kalbin oruçlu olduğunu belirtir. O halde oruçluyken kalbinde başka sevgilere yer açan kişinin orucu bozulur. Her ibadetin zahirî ve bâtınî şartları var. Sadece şekli özelliklere uymakla hiçbir ibadetin hakikatine erişilmiyor. İş eninde sonunda gelip samimiyete dayanıyor, yani kalbin ameline. İnsani ilişkilerimize menfaat unsuru girmedikçe hep samimiyet ararız. Candan ve içten yapılan hareketler insanı etkiler. Ama menfaat söz konusu oldu mu, kalp devreden çıkar yani samimiyet… Böyle anlarda insan sadece nefisten ibarettir. Ruhu sanki bedeninden çıkmıştır. İşte bu anların artması ise insanın kalbinin mühürlenmesine yani yere göğe sığmayan Allah’ın o kalbi terk etmesine sebebiyet veriyor. İnsanın mânevî varlığının merkezi olan kalp, putlarla yani hak ettiğinden çok sevilen çeşitli şeylerle (makam, mal vb.) dolduruldukça manevi değil maddileşiyor ve yürek haline geliyor. Bir et parçası!
Sulhi Ceylan
Resim: Hugo Baar
Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
Rüzgâra Tutulmuş Günler 13
Rüzgâra Tutulmuş Günler 14
2 Yorum