Rüzgâra Tutulmuş Günler – 2

22 Ekim 2018 – Pazartesi

Mücahit Emin, Whatsapp’dan mesaj atarak günlüğün giriş yazısını beğenmediğini, metnin neredeyse hiç bir şey söylemediğini yazdı. Ben de bunun giriş metni olduğunu ve günlüğün bendeki izdüşümlerini günlük yazar gibi yazdığımı söyledim ama fayda etmedi. Sanıyorum benden Türk edebiyatından günlüğün konumu ile ilgili bir yazı bekliyor. Ama dediğim gibi bu bir günlük, kasmanın lüzumu yok. Günlüğün samimi, teklifsiz ve harbi yanına yaslanmak istiyorum. Bu sebeple rahat bir dil kullandım. Yazdığım metinlerde sadece kendimin olmasını istiyorum. Yüzümdeki tüm maskeleri çıkarıp ilk halimle yazıya yansımaktan bahsediyorum. Böylece kendimle yüzleşme oyununa başlamış olabileceğim. “Başkası ne der”, cümlesine takılırsam ister istemez maskelerimi yüzüme takmam gerekecek. İnsanın kendi olması ne kadar da zor!

Sahici olmak dedim. Bunu biraz açıklamalıyım. Kuşeyri risalesinde bir kıssa anlatılır. Dervişin biri, gayet soğuk ve karlı bir günde mescide girmiş ve teheccüd namazı kılmaya başlamış. Biraz zaman geçince, mescid kapısının açılma sesini duyan derviş birinin geldiğini düşünmüş ama geriye dönüp bakmayı da kendine yakıştıramamış. Fakat o andan sonra dervişin secdeleri daha uzun olmaya başlamış. Namazına daha bir ihtimam göstermeye başlamış. Fakat bir yandan da gelen kişiyi merak etmeye devam ediyormuş. Neyse saatler saatleri kovalamış, derviş namazına devam etmiş ama en son dayanamayıp kimin geldiğine bakmak için arkasına dönmüş. Bir de ne görsün! Bir köpek. Soğuktan üşümüş ve ısınmak için mescidin kapısından girip bir köşeye sinen bir köpek. Köpeği görür görmez derviş feryat etmiş: “Eyvahlar olsun. Saatlerdir bir köpeğe ibadet ediyorum.” İşte sahicilik derken kıssada anlatılan dervişin bir türlü olamadığı hali kastediyorum. Art niyetten uzak, samimi bir hali vurguluyorum. Olduğu gibi olmayı. Hali ve kalbi farklı olmamayı ve bunu bir hayat felsefesi haline getirmeyi. Çünkü insan kendi olamadığı müddetçe başkalarının kötü kopyası olmaya mahkûmdur. Kıssanın anlam duvarlarını kıracak olsak altında ilk olarak bilinme ve övülme isteği çıkar. İnsan Allah’a yaptığı ibadetlerle bile başkaları tarafından beğenilmek ve saygı görmek istiyor. Ne tuhaf değil mi! Her yaptığımız işin bir görünen, bir sürü de görünmeyen niyetleri var. Sahicilik derken niyeti birlemekten dem vuruyorum. Gördüğün gibiyim, demek istiyorum. Bir numaram yok. Hikâyedeki ikinci karakter bir köpek. Ama biz nefsin sembolünün azgın köpek olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla hikâyede bir köpeğin seçilmesi tesadüfi değil. Arzu ve şehvetlerinin zincirini boğazında taşıyan her insan hakikatte köpek olarak gözükür.

Bu kıssayı bir mescitte değil de, kişinin kendi kalbinde geçtiğini de düşünebiliriz. Yani mescit dervişin kalbini, köpek nefsini yani dervişin önünü alamadığı arzularını temsil eder. Köpeğin mescide girmesi ise günahların kalbi istila etmesi anlamını taşıyor. Riya ile kılınan namaz ise Allah rızası için olmadığı için heba olan amellere yani hayatlara denk gelir. Fakat kıssa bir ümit ile bitiyor. Hatasını anlayan dervişin eyvahını duyuyoruz. Bu bizi ümitlendirmiyor değil. Çünkü hatayı anlamak kendini düzeltmenin ilk adımıdır.

Gelelim günlüğe. İşte bu günlük de bu samimiyetin peşinde gitmesi planlanan bir zabıt. Kendimden kendime not düştüğüm bir ayna âdeta. Umarım Mücahit Emin bunu anlar. Umarım kendi aynasının hakikatine dayanabilir ve çözümü aynasının sırrını kazımakta bulmaz! Çünkü kazınan sır değil insanın kendisidir.

23 Ekim 2018 – Salı

Kırk yaşıma girmeme aylar kaldı. Bugün “Kırk Yaşıma Hazırlık” şiirinin üçüncü bölümünü yazdım. Hoşuma da gitti açıkçası. Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş! İnsanın kendini beğenmemesi ve sevmemesi düşünülemez. Kim bunu inkâr ederse etsin, siz ona inanmayın. İnsan kendini yererken bile sever. En azından kendini ne güzel yerdiğini sever… Eğer insandan bahsediyorsak zıtların birliğinden bahsediyoruz demektir. Sürekli bir çatışma ve sevişme hali… Neden peki?

İnsanın bir şeye inanması için rasyonel verilere ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Nedense bazı şeylere meyil duyarız. Bu meyil zamanla sevgi halini alır ve artık gözümüz körleşir. Sevdiğimizi hata ve yanlışlardan beri kılarız. Çünkü onun hatasızlığı bizim hayata devam edebilmemizin şartıdır. Dün bir deneme kitabında Rasih Güran’dan bir alıntıya denk geldim. Ve kendisini merak ettim. Çevirmenmiş. 1912 yılında hayata merhaba demiş. Kadıköy doğumlu olması kendisine olan ilgimi arttırdı. Ses ve Öfke’yi Türkçe’ye çevirmiş, daha ne olsun! Sosyalizme gönül vermiş ve bir ömür davasının peşinde koşmuş. İnsan bir şeye -her ne ise o- inanmaya görsün, batıl ya da hak olmasının hiçbir önemi kalmıyor.

1953 yılı Rasih Güran için bir milat olur. Stalin ölür. Ardından nasıl sistematik bir şekilde devlet terörü uyguladı ortaya çıkar. İdam edilenler, sürgüne uğrayanlar, cezaevlerine gönderilenler dâhil Stalin 15 milyon insanı katlettirmiştir. Resmi kayıtlar ise bu rakamın 4 milyon olduğunu iddia etmektedir. Sosyalizmi hayat felsefisi olarak benimsemiş biri olarak bu durum Rasih Güran için yıkım olur. Kandırıldığını damarlarına kadar hisseder. Sürekli şu soru ile cebelleşir durur: “Bize ya önceden yalan söylüyorlardı ya da şimdi yalan söyleniyor.” Bu hakikat her geçen gün ağırlığını arttırır ve sonuç malumdur. Dünya yaşanacak bir yer değildir.

Sulhi Ceylan

Rüzgâra Tutulmuş Günler 1

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • eli kulağında , 25/10/2018

    Sevgili Dünlük…dünde kaldın yine..

    40 yaş için çok mu beklenti içine çekiliyoruz? Çünkü beklentiler arttıkça 40 da gelmiyor. Belki 41, belki 42 de..

    Siz benden daha iyi bilirsiniz. Geleneksel eğitim anlayışı 7 ve katları olarak gider. 7×7=49 sene devam eder bu eğitim. Her bir yedi senede insan değişir, dönüşür. 49 ise kemâl yaşıdır.

    Bana öyle geliyor ki 40 yaş, “aman ha ipin ucunu bırakma yolun öz kaldı” yaşıdır.

    Dünlüğü 40 yaşa hazırlık şiirinden hayatın yaşanılmayacak olduğuna nasıl bağladınız artık düşünmeyeceğim…ahh o rüzgar !

  • Yayıncı , 24/10/2018

    yeni kitabın adı belli oldu demek: özgür ama rüzgara tutulmuş günler

  • İhsanbul , 24/10/2018

    Pazartesi için yazılan yazı günlük değil “ömürlük” bir uyarı yazısı olmuş. Salı günü için yazılan yazıyı da pazartesi yazısı ile birlikte değerlendirme durumunda hissediyorum. Zira o pazartesi anlaşılmadan salıya sıra gelmiyor. Riyadan uzak ve hakikat peşinde olabilmek duasıyla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir