Rüzgâra Tutulmuş Günler – 14

21 Şubat 2019 – Perşembe

Doğmuş olmanın bedeli nedir? Son zamanlarda bu soru dolanıyor zihnimde. Hayatta bir yer işgal etmeye sebep olan doğmanın bedeli ne olsa gerek? Hocam bir dersinde “insanın düşünen varlık” olduğu cümlesinin bir temenni belirttiğini söylemişti. Çünkü genelde insanlar akıllarıyla değil duygularıyla hareket eder. O halde düşünmek bir ideal yani kızıl elma. Doğmuş olmanın bedeli düşünmek olamaz çünkü düşünmek bir bedel değil mükâfattır ve bu lütfa erense azdır. Peki ne olabilir? Bence doğmuş olmak aslında bir ayrılıktır. Anneden ayrılık… Ayrılık ise hüznü doğurur. O halde doğmuş olmanın bedeli hüzündür diyebilirim. Eğer doğmayı cennetten bir düşüş (hubut) olarak anlarsak yine ayrılığa geliriz ki bunun sonucu da acıdır. Çünkü dünya hayatı bela ve sıkıntıyla doludur. Cennet ise yakınlıktan doğan sevinç ve huzur halidir. Tekliğin yaşanması ve ayrılığın söz konusu bile olmamasıdır. Ne diyordu Cahit Sıtkı Tarancı; “Sensiz uykuyu haram bilen için / Ayrılık ölümün diğer ismidir.” 

28 Şubat 2019 – Perşembe

İbn Arabî hazretleri bir gece rüyasında Peygamber Efendimizi (s.a.v.) görür. Efendimiz ona “Filanca şahıstan niçin nefret ediyorsun?” diye sorduğunda şeyhi Ebu Medyen’e buğz ettiği için sevmediğini söyler. Konuşma şöyle devam eder:

— O şahıs, Allah’ı ve beni seviyor mu?

— Evet yâ Resulallah, o şahıs Allah’ı da seviyor, seni de!

— Şu hâlde Ebu Medyen’e buğz ediyor diye niçin bu şahıstan nefret ediyorsun?

Bu durum karşısında İbn Arabî hazretleri hatasını anlar ve tövbe eder. Sabah olunca af dilemek üzere o şahsın yanına gider. İbn Arabî, bu zata gece gördüğü rüyayı anlatır ve kendini affetmesini ister. Adam da rüyadan etkilenir ve Ebu Medyen hazretlerine düşmanlık etmekten vazgeçer.

Bu hikâyeyi okuduktan sonra karşıma İhsan Fazlıoğlu’nun şu cümlesi çıktı: “Herhangi bir mensûbiyeti öne çıkartmaksızın, insan üzerine, insanlarla, insanca konuşmak mümkündür.” Mümkünler dünyasında yaşıyoruz, insan olarak biz de mümkün varlığız ama erişmek istediğimiz mümkünler hiç de mümkün durmuyor. Bunun sebebini insan da değil de mümkünün kendisinde aramak ise asla sonuca ulaştırmıyor.

11 Mart 2019 – Pazartesi

Bilgeler hayatın bir arayış olduğunu söylerler. Bu arayış sebebiyle yol ve yola dair pek çok metin yazılmıştır geleneğimizde. Çünkü arayış ister zahiri ister batıni olsun bir yola ihtiyaç duyar. Son zamanlarda bu arayışın bir aidiyet arayışı olduğunu düşünüyorum. Bir yere eklenme, bütünlenme ihtiyacı yani. Aidiyet aynı zamanda bir kimlik de sağlıyor. Kişinin kendine dair bir tanıma ulaşmasına vesile oluyor.

Sürekli yeni yerlere giden, bir yerde beş – altı aydan fazla kalamayan ve bu sebeple bir ikametgâh belgesi olmayan insanlara her zaman ilgi duydum. Böyle kimseler için yolda olmanın bir hayat tarzı olduğunu düşünürüm. Ama sürekli yolda oldukları için duramazlar. Durmadıkları için düşünmez ve bu sebeple ev sahibi olmayı önemsemezler. Çünkü ev sahibi olmak aslında ait olmaktır. Ait olmak sabit olmayı gerektirir. Sabit olmak ise çürümeyi getirir. Çünkü hareket bir enerji kaynağıdır bu gezginler için. Durmak ile çürümeyi aynı anlam kümesinde birleştirenlerin aile sahibi olmaları da imkânsızdır.

Bense, oldum olası gezmekten, yer değiştirmekten hoşlanmadım. Gecenin yarısı da olsa dönebileceğim bire evim olsun istedim. Bu sebeple olsa gerek içimdeki gezgini “olduğum yerde derinleşmek” denen bir anlayışla kandırdım. Acaba hata mı ettim?

Sulhi Ceylan

Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
Rüzgâra Tutulmuş Günler 13

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • re:yo , 18/05/2019

    “yatayda gezinip durduğun için derinleşemiyorsun, bir noktada derinleş, rutinlerin olsun ” bu öğüdü sulhi ceylan’dan bi kaç yıl önce duydum. duydum dedikse okudum yani..inanılmaz etkilendim, bir dizi alengirli düşünceyi de tetikledi zihnimde. son yıllarda ruhum almıyor diyerek gezelediğim tüm o gidişlerin, kendimden ve kendime dair olan sorumluluklardan kaçış olduğunu idrak ettim sonra. takip eden olaylar da bu önermeyi doğrular nitelikteydi. nasıl olur dedim, hiç yüzyüze gelmediğim birisi nasıl oluyor da hayatımın derinliklerinden bir şeyi çıkarıp böylece yüzüme çarpabiliyor. .. şimdi de gelmiş, içimdeki gezgini “olduğum yerde derinleşmek” denen bir anlayışla kandırdım. acaba hata mı ettim?, diyorsunuz. olacak iş mi Allah aşkına? kendinizi kandırdıysanız sonsuza kadar kandırmaya devam edin. çünkü yaranın kanadığını görene kadar acı çekmez insan. bakmayın, görmeyin. siz görürseniz çünkü başkalarına da gösteriyorsunuz. üzüyorsunuz bizi sayın ceylan, üzmeyin. saygılar

  • Penthos , 16/05/2019

    Sorulan sorudan sebep, Sulhi Ceylan’a akıl vermek haddini kendimde buluyorum.
    Bir süre önce yazılan bir yazıda “Özgürlük sınırlar içerisinde derinleşmektir.” denmişti. Şimdi aynı düşünceyle tekrar karşılaştım. O zaman da aynı şeyi düşünmüştüm. Bir arkadaşım, kendimi kalabalıklar içinde yalnız hissediyorum demişti. Bende ona bu çağda ki insanların çoğunluğunun aynı şeyi hissettiğini söyledim. Eski zamanlarda bu hal bir meziyetti, şimdi kendini yalnız hissetmeyenlerin hali meziyettir diye düşündüğümü ve bu halden sıyrılmak gerek diye önce kendime sonra ona yineledim. Tabi bu farklı bir konu.
    Sulhi Ceylan’ın hâli de bu devrin meziyeti sayılabilir. Çünkü insanların çoğunluğu kendi iç aleminde içten içe gezmeyi, görmeyi ve kaydetmeyi arzuluyor. Fakat bu hız çağında yerinde durup, durduğu yerde derinleşmektir elzem olan. Bu sebepten Sulhi Ceylan, yani agabey sen aslında olmasi icap edeni yapıyorsun. Allah sınırlarını derinlestirsin.

    28 şubat yazısı harikaydı.

  • A.b , 16/05/2019

    Mesken beşerin asli ihtiyacıdır. Ve hane denilen mefhum marifetullah kesmetmenin mebdeidir bile denilebilir. (Kıymetini görebilen için) kandırmak yok. Bu da sizin meşrebiniz.

  • karışık pide , 16/05/2019

    ibni Arabi hazretlerinin kıssasında ve İhsan Fazlıoğlu’nun sözünde çıkarılacak dersler mühim..
    lakin merak ederim, biz mensubiyetimizi sevgili ile kurduktan sonra mecnun gibi köpeğin gözlerinden öpmek sadece Mecnunca’sına mı mahsustur?
    yani ben anadoludan geldim diye memleketli mi sevmem, onlara buğzedenlere buğzetme imkanım var iken buğzetmemem mi gerekir..
    hulasa, açıklayamadım derdi mi amma
    iki yüzü keskin kılıç, ince nüansa değinir miiniz, düşünükçe kelimeler dolaşıyor aklımın ipine dökemiyorum bir türlü..

    imdi, o kişiyi mürşidimi sevmiyor diye sevmemezlik edemem zira Allah ve Rasulünü seviyor. lakin ol kişi nasıl olada Allah ve Rasulünü sevipte, mürşidlere buğzedebiliyor? sebebi muhtemel ol kişi mürşidi veyahut dini bilgileri pek eyi bilmiyor. safiyane, cahilcene lakin inatçı bir şekilde buğzetme değildir bu durum herhalde.. diğer bir muhtemel o ki mürşidi ve dini bilgisi epey iyi , pek dahi bilerek inkar ediyor ve Allah ve Rasulünü seviyor, demek o ki bu kişi bile bile ihanetlik ettiği için kızma buğzetme, mensubiyet iddiasından çok Hakka ulaştıran Hak yolu koruma adına l kişiye buğzetme makul bir tutum olacaktır..
    bu mürşide buğzedenin durumu idi ve bir de mürşidi olanın durumu vardır ki ihsan hocamızın buyurduğu üzere sen benim mürşidime nasıl laf edersin deyyus diye löplemesine dalanlar, yahut her mürşid haktır kem söz etmek edebe muayyeldir bundan sebep gönül buğzedenler, lakin muhatabın durumuu düşünüp kırılmak ehli tasavvufa yakışık olmaz kırmak hiç olmaz deyup suskun mu olunmalı..
    3 kere 2 ne eder kaç kombinasyon bu durumu açık eder?
    hocam bi izah edin (bu karmakarışıklığıma güzel bir son verin.)

  • İhsanbul , 16/05/2019

    Hocam sizi seviyoruz.
    İçindeki sevgiden, gösterdiğin saygıdan yâda başka bir şeyden dolayı değil sadece seviyoruz.
    Bazı insanların yanında sevmek geçer insanın içinden. Dile sevgi düşer ama hasetsiz, kibirsiz sadece saf ve temiz sevgi. O sevgi ile sevgili olma halidir işte bizimkisi.
    Seven ne kadar yer değiştirse de hep sevgidedir.

  • HafaKan , 16/05/2019

    Ev deyû kastettiğiniz sözde dört duvardan mefhum ise de özde bahsi değer hakikat mertebesinde.
    Hata ettiniz lakin kime ve neye göre !
    Ah be Sulhi Ceylan, yazmakla olmuyor bu beyan.
    Sûkut denizine daldım yüzme bilmem,
    ah azıcık zerre miskal idrak eylesem..
    Aşk şarabını içtim sarhoş değilem,
    ah şu özge dildâr ne ister bir bilsem..
    hoş, bilse ne fâide bildiğinin Âhiri gayri kâbil-i tebdil bir Hakikattir ki ‘tüm amellerim ziyadesiyle kerîh’…
    Dua eder ve dua bekler bu gafil kâri’.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir