21 Şubat 2019 – Perşembe
Doğmuş olmanın bedeli nedir? Son zamanlarda bu soru dolanıyor zihnimde. Hayatta bir yer işgal etmeye sebep olan doğmanın bedeli ne olsa gerek? Hocam bir dersinde “insanın düşünen varlık” olduğu cümlesinin bir temenni belirttiğini söylemişti. Çünkü genelde insanlar akıllarıyla değil duygularıyla hareket eder. O halde düşünmek bir ideal yani kızıl elma. Doğmuş olmanın bedeli düşünmek olamaz çünkü düşünmek bir bedel değil mükâfattır ve bu lütfa erense azdır. Peki ne olabilir? Bence doğmuş olmak aslında bir ayrılıktır. Anneden ayrılık… Ayrılık ise hüznü doğurur. O halde doğmuş olmanın bedeli hüzündür diyebilirim. Eğer doğmayı cennetten bir düşüş (hubut) olarak anlarsak yine ayrılığa geliriz ki bunun sonucu da acıdır. Çünkü dünya hayatı bela ve sıkıntıyla doludur. Cennet ise yakınlıktan doğan sevinç ve huzur halidir. Tekliğin yaşanması ve ayrılığın söz konusu bile olmamasıdır. Ne diyordu Cahit Sıtkı Tarancı; “Sensiz uykuyu haram bilen için / Ayrılık ölümün diğer ismidir.”
28 Şubat 2019 – Perşembe
İbn Arabî hazretleri bir gece rüyasında Peygamber Efendimizi (s.a.v.) görür. Efendimiz ona “Filanca şahıstan niçin nefret ediyorsun?” diye sorduğunda şeyhi Ebu Medyen’e buğz ettiği için sevmediğini söyler. Konuşma şöyle devam eder:
— O şahıs, Allah’ı ve beni seviyor mu?
— Evet yâ Resulallah, o şahıs Allah’ı da seviyor, seni de!
— Şu hâlde Ebu Medyen’e buğz ediyor diye niçin bu şahıstan nefret ediyorsun?
Bu durum karşısında İbn Arabî hazretleri hatasını anlar ve tövbe eder. Sabah olunca af dilemek üzere o şahsın yanına gider. İbn Arabî, bu zata gece gördüğü rüyayı anlatır ve kendini affetmesini ister. Adam da rüyadan etkilenir ve Ebu Medyen hazretlerine düşmanlık etmekten vazgeçer.
Bu hikâyeyi okuduktan sonra karşıma İhsan Fazlıoğlu’nun şu cümlesi çıktı: “Herhangi bir mensûbiyeti öne çıkartmaksızın, insan üzerine, insanlarla, insanca konuşmak mümkündür.” Mümkünler dünyasında yaşıyoruz, insan olarak biz de mümkün varlığız ama erişmek istediğimiz mümkünler hiç de mümkün durmuyor. Bunun sebebini insan da değil de mümkünün kendisinde aramak ise asla sonuca ulaştırmıyor.
11 Mart 2019 – Pazartesi
Bilgeler hayatın bir arayış olduğunu söylerler. Bu arayış sebebiyle yol ve yola dair pek çok metin yazılmıştır geleneğimizde. Çünkü arayış ister zahiri ister batıni olsun bir yola ihtiyaç duyar. Son zamanlarda bu arayışın bir aidiyet arayışı olduğunu düşünüyorum. Bir yere eklenme, bütünlenme ihtiyacı yani. Aidiyet aynı zamanda bir kimlik de sağlıyor. Kişinin kendine dair bir tanıma ulaşmasına vesile oluyor.
Sürekli yeni yerlere giden, bir yerde beş – altı aydan fazla kalamayan ve bu sebeple bir ikametgâh belgesi olmayan insanlara her zaman ilgi duydum. Böyle kimseler için yolda olmanın bir hayat tarzı olduğunu düşünürüm. Ama sürekli yolda oldukları için duramazlar. Durmadıkları için düşünmez ve bu sebeple ev sahibi olmayı önemsemezler. Çünkü ev sahibi olmak aslında ait olmaktır. Ait olmak sabit olmayı gerektirir. Sabit olmak ise çürümeyi getirir. Çünkü hareket bir enerji kaynağıdır bu gezginler için. Durmak ile çürümeyi aynı anlam kümesinde birleştirenlerin aile sahibi olmaları da imkânsızdır.
Bense, oldum olası gezmekten, yer değiştirmekten hoşlanmadım. Gecenin yarısı da olsa dönebileceğim bire evim olsun istedim. Bu sebeple olsa gerek içimdeki gezgini “olduğum yerde derinleşmek” denen bir anlayışla kandırdım. Acaba hata mı ettim?
Sulhi Ceylan
Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
Rüzgâra Tutulmuş Günler 13
6 Yorum