
25. Bardak
Kalabalık şehirlerde, büyük kalabalıklar içinde yalnız kalmak! Söylenecek sözünün olmaması ya da sözünü söyleyeceğin bir kulak bulamamak! Modern çağın trajedisi bu olsa gerek. Gerçi Nietzsche de yaşadığı çağın yüzüne karşı “Ben bu kulaklara göre ağız değilim” diyerek acı gerçeği haykırmış. Peki, sen hangi ağızlara uygun sözsün? Hangi şairlerin hangi şiirlerine lâyıksın? Seni kimler yazmalı ve kimler okumalı? Hem de daha ben adını söylemeye cesaret edemiyorken!
26. Bardak
Şeytanın en sevdiği günah kibir. Hepimizin bildiği bir filmin en can alıcı repliği. Ama bu repliğin yakıcı ve yıkıcı gücü gerçek olmasında. Dur ve dinle! İnsan… Özü toprak. Sonrası et ve kemik. Bir de bin şüphe… O zaman kendine güvenme zira bu kibirdir ve kibir insanın görme yetisini yok ettiği gibi his kabiliyetini de sıfıra indirir. Sonra mı? Sonrasında; sıradan bir gün, hiç beklemediğin bir anda en sağlam yerinden kırılırsın…
27. Bardak
Anlatamadığı acı ve keder yüzünden bir veremli gibi öksürerek ciğerlerini kusar insan. Dışardan bakıldığında sadece koca bir boşluk görünür. Ama gerçekte olan ise 60-70 kiloluk insanı et ve kemik yığınına çeviren derin bir acıyla ruhunun bedeninden soyulmasıdır. Belki de o yüzden Kafka, Milena’ya yazdığı mektuplardan birinde “Bazen içinde bulunduğunuz durumu anlatmak için kelimeler aciz kalır. Bazı durumlarda sadece acı çekilir.” der. Benim bir Milena’m yok ve o yüzden sana söylüyorum sevgili okur “Cehennem, anlatamamaktır. Belki de cehennem bir başkasıdır.”
28. Bardak
Batı medeniyetini yansıtan bazı sözler vardır. Ve genelde bunların bazıları ya çok yanlış ya da çok ters okunur. Mesela Jean-Paul Sartre’nin meşhur “Cehennem başkalarıdır” (L’enfer, c’est les autres) sözü. Bu söz genelde “herkesin canı cehenneme, başka insanlar kötüdür, o yüzden önemli olan sensin, gerisi yalan” gibi düşünülür ya da böyle şerh edilir. Belki de Sartre “Cehennem başkalarıdır” derken insanın kendisine, kendi dışındaki insanların yani başkalarının gözünden bakmasını kastediyordur. Olamaz mı? Kendinizi başkasının gözünden görmeniz cehennemin ta kendisi değil midir? Bu ihtimali neden bu kadar çabuk eliyoruz? Gerçek cehennem belki de bu. Çünkü bu durumda kişi kendisini kimin gözünden görüyorsa ona tutsak olmuş demektir ve Sartre’a göre tutsaklık da cehennemdir.
29. Bardak
Soru basit, o yüzden cevabı da basit olmalı. “İnsan neden sesini kaybeder?” Onu dinleyecek bir kulak bulamadığı için mi? Hiç düşündün mü, belki de sadece “bir anlayanı olmadığı” için kaybetmiştir insan sesini, düşleriyle birlikte.
30. Bardak
Bana bin defa sorulsa “Shakespeare mi, Tolstoy mu?” diye, bin defa Tolstoy derim. Ama yine de Shakespeare’in Macbeth’inden bir alıntı yapabilirim: “Şunu iyi bil ki; şeytan da kutsal kitaplardan örnekler verebilir. Ve cehennem boş, şeytanların hepsi burada…Huzur ancak gökyüzünde vardır… Biz ise yeryüzündeyiz.”
31. Bardak
Bundan milyonlarca yıl önce Asya, Avrupa, Afrika, Amerika, Avustralya ve Antarktika bir aradaydı. Tek ses ve tek parça gibi yani. İç içe, tek bir kara parçası, tek bir deniz ya da okyanus… Sonrasında ne mi oldu? Sana, bana olan, ona da oldu! Tek bir kalp gibi atan bu kıtada çatlaklar oldu, gün geçtikçe büyüdü, kıtalar birbirinden uzaklaşmaya başladı ve sonunda ayrıldı. Geriye ne mi kaldı? Senden ve benden ne kaldıysa ondan geriye de o kaldı. Biraz kül, biraz duman, biraz da kızıl bir lav izi. Pangea’nın volkanları, belki de bizim yanıp sönen hatıramızdır.
32. Bardak
İnsanın zalim olması için elinde kılıçla başkalarını kesmesi, şehirleri bombalaması, geçmişe ve geleceğe ait şeyleri yok etmesi gerekmez. Belli noktalarda insan, bir an için çok zalim olabilir ve bunu da o an fark etmeyebilir. Senin için şehirler kuran, yürekler inşa eden bir cümleyi, bir şiiri silen, yakan, yıkan birisi ne yaptığını fark etmeyen zalimdir. Kişisel tecrübeyle sabittir ki bu zulüm Hitler’in yaptığından hiç de aşağı kalmaz. Acısı neredeyse Auschwitz kapınınkine eş değerdedir.
33. Bardak
Bir önceki bardağın demi tam olmadı gibi bir his var içimde. O yüzden dönüp düzeltmek yerine yazmaya devam etmek istiyorum. Sevilenin sevene yaptığı zulüm en can yakanıdır. Ve anlatmak istediğim budur. Bir gün ona dedim ki, “Sait Faik; Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı kim bilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır.” demiş. En az elleri kadar beyazlaşan, sigma beyazı gibi matlaşan, donuk ve hissiz gözlerle bana baktı ve sesindeki merhameti kaybettiğini belli edercesine dedi ki “Sait Faik’in, böyle bir sözü yok.” Anla işte, o kadar zalimdi ki; Sait Faik’in benim için böyle bir sözünün olmasına dahi tahammül edemedi.
Davut Bayraklı

