3 Şubat 2019 – Pazar
Bugün yine dayanamadım ve bir arkadaşıma ayna oldum. Yani yıllardır üzerinde taşıdığı ve artık kimliği haline gelen takıntılarını söyledim: “Senin iki sorunun var. Birincisi her şeyi eleştirmek, ikincisi ise hiçbir şeyi beğenmemek. Bu yüzden hayat bir ıztırap senin için. İnsanları olduğu gibi kabullenmelisin. Çünkü insanlar rahatlıkla hata yapabilen ve bu hatasının hemen peşinden defalarca hata yapabilen canlılar.” Bunları der demez arkadaşım kendini savunmaya geçti ve ben de “İşte bak, dediğimi yapıyorsun!” dedim ama nafile. Çünkü kimse kendiyle yüzleşmek, hele hele sıkıntılarını kabul etmek istemiyor. İster istemez konuyu değiştirdim ama arkadaşım bir şekilde konuyu dediklerime çekerek kendini savunmaya devam etti. Ve ben yine pişman oldum, neden ağzımı açtım diye. Böyle zamanlarda hayatın, kartopu misali sürekli büyüyen bir pişmanlık olduğunu düşünüyorum. Bir esef kalbimi kaplıyor. Tamam “olanda hayır vardır” dervişlerin sözü ama bu söz hayat felsefesi haline getirmek için üst bir idrak seviyesi gerekiyor. Perdenin arkasını görmek yani olayların arkasındaki elin farkına varmak zor iş. Bizim gibi görsel idrakin mahzenlerinde hapsolmuşlar içinse neredeyse imkânsız. Sözün özü insan birbirinin değil kendi kendinin kurdudur. Durup durup kendini oyar ve bunun sebebini dışarıda arar.
13 Şubat 2019 – Çarşamba
Bugün bir arkadaşım beni arayıp çok iyi biri olduğumu söyledi. Fakat benim hakkında hiç de iyi düşünceleri olmayan kimseler de var etrafımda. Peki gerçek neydi, diye düşünmeye başladım. İlk arkadaşım benim iyi biri olduğumu söylüyordu çünkü ona şimdiye kadar hiç hayır dememiş ve tüm isteklerini bir şekilde yerine getirmiştim. Aslında iyilik menfaat ile değerlendirilen bir kavram. Çünkü kendilerine hayır dediğim ve yüzlerine kendi gerçekliğini (aslında öznel gerçekliğim) söylediğim için benim iyi biri olmadığımı düşünenler az sayıda değil. Ve işin can alıcı noktası ise herkesin kendi hükmünden son derece emin olması. O halde “iyi”nin ne olduğu üzerine odaklanmalıyım. Çünkü iyi ve kötü olarak tanımlanan değerler kendinden dolayı iyi ya da kötü değil bilakis insanın ona verdiği anlam ile ilgili. Yani tüm iyi ya da kötü tanımlara bize göre. Göreceli yani. İbn-i Sina’ya göre iyi varlığın kemali iken, kötü ise bu kemalin yokluğudur. Ama bu tanımı önemseyen yok. Çünkü kimse kemal bulmak istemiyor, sadece arzularının karşılanmasını talep ediyor ve bu talep de iyi ve kötüyü ortaya çıkarıyor ne yazık ki! O halde kendinin iyi biri olup olmadığını merak eden insan kişilerin kendisi hakkında ne dediklerine değil “iyi”nin kendisine yönelmeli belki de.
19 Şubat 2019 – Salı
Etrafım, bahanelere sarılmış ve hatta bahane ile yaşamayı bir hayat felsefesi haline getirmiş kişilerle dolu. İnsanlar, öyle kolay ve sıkılmadan bahane üretilebiliyorlar ki bana sadece şaşıp kalmak kalıyor. Ve insanın en çok kendini kandırmak istediğini ve bu işte de gönüllü olduğunu bir kez daha anlıyorum.
Bahane sebep icat etmek demek. Bir işi yapmamak için hem vicdanı susturmak hem de o işin yapılmasını bekleyenlere karşı sebepler üretmek… Buradan bakınca bahane üretmek de bir işmiş gibi duruyor ama öyle değil. Her bahane yapılması gerekirken yapılmayan bir işi meşrulaştırdığı gibi tembelliği de artırır. Biraz daha derine inersek insanın kendisinin bahanesi olduğunu söyleyebilirim. Yani kişinin önündeki en büyük engel yine kendisidir. Bu durum bazen bahanelerle, bazen yalanlarla bazen de umursamazlıkla belirir. Ama her hâlükârda bahane ile ertelenen aslında zaman ya da iş değil insanın kendini inşa etmesidir. Kemale doğru bir varlık olan insanın zevale doğru yol almasında bahane bulunmaz bir hazinedir. Ne yazık ki bu hazine sadece zihni bir varlıktır. Gerçekliği yoktur.
Sulhi Ceylan
Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7
Rüzgâra Tutulmuş Günler 8
Rüzgâra Tutulmuş Günler 9
Rüzgâra Tutulmuş Günler 10
Rüzgâra Tutulmuş Günler 11
Rüzgâra Tutulmuş Günler 12
5 Yorum