Edebifikir okurları için, yazarlarımızla yazı ve hayat merkezinde samimi bir hasbihal gerçekleştirmeye devam ediyoruz. “Yazarlarımızla Hasbihal” serimizin on üçüncü konuğu Mehmet Erikli.
***
Sence, insan yalnız bir varlık mıdır? Eğer cevabın “evet” ise hayatı; bu yalnızlık duygusundan kurtulma uğraşı olarak tanımlayabilir miyiz?
Bu dünyadan göçmüş olanlar daha yalnız gelir bana. Yaşıyor olsan ve kimin kimsen olmasa bile omzuna başını koyacak, birlikte çorbaya kaşık sallayacak birini hayal edersin. Bu yalnızlık değildir. O yüzden ben bunu şöyle tanımlıyorum. Yaşarken yalnızlığı duyarız. O bir duygudur bizim için. Yalnızlığı ete kemiğe bürünmüş haliyle düşünemiyorum. Terim bakımından da yalnızlık soyuttur. Bu soyutluk da bizde içkin değil diye düşünüyorum. “İnsan yalnız bir varlık mıdır” sorusu o kendiyle kaldığı müddetçe, duygularıyla, aklıyla, zihniyle hep bir şeyleri planlayıp düşündüğü sürece yalnız olmamaya esirdir derim. Yani benliğimiz tümüyle buna mani.
Öykücü olman hasebiyle soruyorum. İnsan neden anlatma ihtiyacı duyuyor? Anlatarak ne elde etmek istiyor olabilir?
İnsan anlatmaktan çok anlam aramaya yatkın bana kalırsa. En başından beri bir şeyleri anlatmaya değil anlamaya çalışarak başlıyoruz ve sonra yapabildiklerimizin birtakım taklitler yoluyla biçim bulduğunu görüyoruz. Sözgelimi dilimizi böyle kavrıyoruz. Dilimizden çıkan ilk kelimeler de çevremizdeki sesleri taklitle başlıyor ve gelişiyor. Anlatmak anladıklarımızın iletişime dönen bir formu. Anlamını kavrayamadığımız bir şeyi anlatamayız. Dolayısıyla öykücü anlatma arzusundan daha çok insanı anlamak ister. Toplumu, tarihi, doğayı, kısacası tüm varlığı kavramak üzerine düşünür. Anlatının gücü de işte tam olarak neyi ne kadar anladığımızda yatıyor olmalı. Bu sebeple elde etmek istediklerimizi anlatarak sağlayamayız diye düşünüyorum. Her şeyin anlamını kavrayamasak da kurcalamak öykücünün ödevidir. O yüzden kendime kurcalayıcı anlatıcı diyebilirim. Öbür türlüsü büyük iddia olur, boyumu aşar.
Kitapların da çare etmediği, içinin sızladığı o zamanlarda neler yapıyorsun?
İçim sızlamaz. Başım ağrıdığında şiir okurum. Parasetamolden daha etkilidir, tavsiye ederim.
Seni yazmaya sevk eden ne oldu, yazı maceran nasıl başladı, ilk yazdığın yazıyı hatırlıyor musun?
Gerçek manada dilim dönmeye başladığında diye cevaplayacağım bu soruyu. Hikâyesi gerçekten uzun. Belki günün birinde yazarım.
Yazarların ilginç yazma ritüellerinden sana miras kalan var mı? Varsa kimden tevarüs ettin? Not alırken defter, kalem kullanıyor musun?
Lise yıllarında sadece kâğıt ve kalem kullandım. Üniversite de bir müddet devam etti bu. Daha sonra bunu terk ettim. Yani artık kalemsiz kâğıtsız, cascavlak bir ekrana bakarak yazıyorum. Kâğıdın yerini ekran, kalemin yerini klavle aldı fakat o kalemi yazarken hiç elimden bırakmış değilim. Yani tek bir alışkanlığım var o da anlamış olacağınızı düşümsem de açıklayayım: bilgisayarda bilhassa öykü yazıyorsam elimde mutlaka kalem olur. Çünkü zihin kalemle bir kâğıda yazıyorken farklı, klavyeyle ekrana bakarak yazıyorken farklı çalışır. Kâğıda yazdığım öyküler her zaman daha iyi olmuştur. Kalem ritüeli diyebilir miyiz bilmiyorum fakat böyle bir şeyim var. Onun dışında yazman için nedenim varsa ritüel mitüel bakmam yazarım.
Daha çok hangi vakitler kelimelerle, cümlelerle kavgaya tutuşursun?
Kavgasız gürültüsüz kendimi eylemeye masaya oturmuşken bana yepyeni bir öykü verecek dilimi şımartmak ve süslü, güzel hediyeler alıp bana hep daha iyilerini vermesi için onu ayartmak varken niye kavga edeyim. Tadımız kaçmasın. Kavga etmem. Fakat bazı kelimelerden de pek hazzetmem.
Yazarken beslendiğin kaynaklar nelerdir? Bize biraz da okuduklarından bahseder misin? Klasik deyince aklına ilk gelen kitaplar hangileridir mesela?
Son zamanlarda sosyoloji ağırlıklı okuyorum. Klasik, eski, başucu diye bir ayrım yapmadan bakıyorum kitaplara. İki tasnifim var. İki başlık. Biri kurucu metin değeri taşıyan eserler. Diğeri de kadim eserler. Bu sınıfa giren eserleri anlamak için okuyoruz halen. Hatta yazdıklarımız da onları anlamak için bir yöntem bir bakıma. Sadece insanı anlamakla iş bitmiyor yani. İnsanın ne anlattığını, ne yazdığını kavramak başlı başına bir meseledir. Fakülteler bunun için var.
Son kitabın “İnsanlar Tepinir Filler Ezilir”i 2017 yılında çıkarmıştın. Okurların 5 yıldır senden kitap bekliyor. Yeni bir kitap çalışman var mı? Hasret bitecek mi artık?
2023 yılı içerisinde nasip olursa yeni bir öykü kitabı olacak.
Ertelemek nasıl bir duygu? İnsan neden bazı şeyleri erteler, sen neden ertelersin?
Konforlu bir duygu. Bak bu yalnızlık gibi değil. Kanlı canlı, dünyaya ait ve tam olarak insanın karakteri bile olabilecek tarzda bir gerçek. Ertelemek üzerine bir öykü sözüm var Sulhi ağabeye. Yazarsam daha net ifade edebilirim kendimi.
Seninle buluşmalarımızı daha sonra öykülerinde okuyorum. Yani öyküyü önce yaşıyor sonra yazıyorsun. Peki önce yazıp sonra yaşadığın öykülerin de oldu mu?
Önce yazıp sonra yaşadığım bir olay ya da durum olmadı fakat bazı öykülerimde anlatmaya çalıştığım, görmeden ve tanımadan muhayyel olarak düşündüğüm insanların gerçek hayatta benzerleriyle karşılaştım. Bu tuhaf bir durum değil. Hangi öykü yazarına sorarsanız sorun bunu söyler çünkü anlattığımız her ne kadar tamamıyla gerçeğe dayanmıyor olsa da referans noktası toplumun kendisidir.
Bir öykücü hayata, insanlara nasıl bakar?
İnsanda, bir olayın ya da durumun serimini görür. Hiç değilse görmek için çabalar. İnsan üzerinden toplumu görmeye çalışır. Ne bileyim onu tanımasa bile bir derdine şahitlik ettiyse dinlemek ister. Bu onu malzeme olarak kullanmak için kolları sıvadığı anlamını taşımasın. Öyle değildir. Bu mesele çok uzun bir yazı konusu. Bunu yazmak lâzım.
Bize son olarak neler söylemek istersin?
Edebifikir okurlarını ve okurlarımı seviyorum. Kendim için yazmıyorum. Bir dil kurmaya çalışıyorum. Bu benim açımdan insanlarla kurduğum en etkili iletişim yolu. Kargadan başka kuş tanımam.
Yazarlarımızla Hasbihal Serisi
Yazarlarımızla Hasbihal: Ömer Can Coşkun
Yazarlarımızla Hasbihal: Cüneyt Dal
Yazarlarımızla Hasbihal: Bilal Can
Yazarlarımızla Hasbihal: Adem Suvağcı
Yazarlarımızla Hasbihal: Davut Bayraklı
Yazarlarımızla Hasbihal: Muhammet Emin Oyar
Yazarlarımzla Hasbihal: Ömer Ertürk
Yazarlarımızla Hasbihal: Feyyaz Kandemir
Yazarlarımızla Hasbihal: Mehmet Raşit Küçükkürtül
Yazarlarımızla Hasbihal: Celal Kuru
Yazarlarımızla Hasbihal: Muhammed Furkan Kahya
Yazarlarımızla Hasbihal: Bahadır Dadak
1 Yorum