Yazarlarımızla Hasbihal: Davut Bayraklı

Edebifikir okurları için, yazarlarımızla yazı ve hayat merkezinde samimi bir hasbihal gerçekleştirmeye devam ediyoruz. “Yazarlarımızla Hasbihal” serimizin beşinci konuğu Davut Bayraklı. (Celal Kuru)

***

Davut abi, seninle konuşurken bazen bir Nakşi bazen bir Melâmî bazen de bir Bektaşî dervişini andırıyorsun. Elbette bunlardan da içerû bir Davut Bayraklı var. Bize biraz kendinden bahseder misin?

Ben, kendimi daha çok Yesevî meşrep görmek isteyen birisiyim. Hasan Harakânî hazretleri ve o silsileden gelen Ahmed Yesevî hazretlerinin meşrebi beni cezbeden, imrendiğim bir meşreptir. Okul yıllarımı farklı şehirler ve okullarda okudum. Çok yer değiştirmek ve gezmek zorunda kaldım. Bu durumun hem bana hem de yazı hayatıma katkıları oldu ancak bazı noktalarda bu kadar yer değiştirmek ve her seferinde yeni arkadaşlıklar kurmak ya da sıfırdan başlamak en büyük handikap olarak karşıma çıktı. 44 yaşını bitirmek üzere olduğum şu günlerde geldiğim nokta okumak, yazmak ve bazen de ilgilisiyle konuşmak, sohbet etmek isteyen birisine dönüştüm. Sulhi Ceylan ahretlik dostum olsun istiyorum ama olur mu bilmiyorum. Bu aralar bu sorunun yanıtını arıyorum.

İlk olarak yazmak fikri nasıl doğdu, hep söylediğin kötü yazma kotanı ne zaman doldurduğunu düşündün, yazmasaydın ne olurdu?

İlk olarak yanımdaki bazı genç arkadaşların yazı yazmalarını sağlamak gibi bir proje geliştirmiştim fakülte yıllarında. O arada bir arkadaşım “Reis, sen neden yazmıyorsun?” dedi. Ben de olur mu acaba diye düşündüm ve yazmaya böyle başladım. Bir ön hazırlık olmadan, düşünmeden, hesap kitap yapmadan. O gün bugün yazıyorum işte… Kötü yazma kotasını halen dolduramadım. Belki de bu, doldurulmaması gereken bir kota. Her zaman değil ama arada kötü yazmak yazarın belli bir standart seviyede kalmasına neden olabilir. Bazen dalgalanma olmalı ki daha iyi yazılar çıksın. Ancak yazıya ilk başladığınız andan itibaren belli bir süre kötü yazacaksınız, bu kaçınılmaz bir gerçek, işte o kota yazdıkça, okudukça, düşündükçe azalacak. Tamamen ortadan kaybolması ise dediğim gibi ilk etapta güzel bir şey olarak algılanabilir. Ancak benim fikir perspektifimden bakınca öyle olmadığını düşünüyorum. Yukarıda da nedenini izah ettim zaten. Yazmasaydım ne olurdu sorusunun cevabını hiç düşünmedim desem yeridir. Zira ben, yazmadan önce devamlı konuşan, okuduğunu, öğrendiğini, bildiğini mutlaka birilerine anlatmaya çalışan birisiydim. Yazmasaydım büyük ihtimalle daha çok konuşan bir Davut Bayraklı görecekti yakınımdaki insanlar. Ayrıca “Oku!” emri umumi ama yazma emri umumi değildir. O yüzden hepimiz okuyalım, anlatalım ama kalem erbabı olanlar yazsın, değil mi?

Yazarların ilginç yazma ritüellerinin birçoğunu senden öğrendik. Senin de böyle tuhaf alışkanlıkların var mı? Yazarken Trabzonspor forması giymek vs. gibi?

Yazma rutinim var tabiî. Ama Trabzon formasını sadece maç izlerken giyiyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Her ne kadar bu halimi Sulhi eleştirse de ne yapalım işte, Trabzonlu olduğunuz zaman bu hastalığa tutuluyorsunuz. Benim rutinimde sanat müziği ve klasik müzik var. Şu an da yazarken klasik müzik dinliyorum. Bazen de Yeşilçam filmleri izlerim yazarken. Film alttan oynar/akar, ben sesleri ve diyalogları duyarım ama Word önümde açıktır ve yazarım. Masamda mum ve uçlu kalemler bulunduruyorum, genelde de 0,5 kullanırım. Farklı renklerde bir sürü uçlu kalemim var. Normal kurşun kalemleri de deste deste alırım. Kokulu, kokusuz mumlarım, değişik renkli mumlarım… Yazı yazmak için bir giriş ve bir de final cümlesi ararım. Bunları bulduğum an tıp yazısı bile yazabileceğime inanırım. Çünkü bunlar yol haritası, denizde pusula gibi. İlk satırı bulduysanız ve elinizde bir final varsa arasını yazının kendisi dolduracaktır zaten. Siz sadece zihninizle kaleminize eşlik edeceksiniz, hepsi bu kadar! Ama bu iki olgu elinizde değilse yazıya yaklaşmayın çünkü ortaya nereye gittiği, nereye varacağı belli olmayan bir metin çıkacaktır. Tabiî bu durum benim yazı anlayışım için böyledir.

Daha çok hangi vakitler kelimelerle, cümlelerle kavgaya tutuşursun?

Yazmak için belli bir saatim yok. Bazen bir müzik bazen bir şarkı bazen de bir film beni yazı masasına çekiyor. Ama genel olarak geceleri yazdığımı fark ediyorum. Bu biraz yalnızlık biraz da zamanın tamamen kendime ait olmasından kaynaklanıyor olabilir. Geçinme mecburiyeti için çalışmak zorunda kalmasam bu alışkanlığım başka bir alışkanlığa evrilir mi bilmiyorum.

Yazarken beslendiğin kaynaklar nelerdir? Bize biraz da okuduklarından bahseder misin? Klasik deyince aklına ilk gelen kitaplar hangileridir mesela?

Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Mehmed Niyazi, Hilmi Oflaz, Osman Yüksel, Salih Mirzabeyoğlu benim için ana kaynaklar. Erol Güngör, Nurettin Topçu, Kadir Mısıroğlu da ikincil olarak kullandığım kaynaklar. Ama bunlardan istifade etme anlayışım farklı. Kimisini okurum, kimisinin hayatından hatıralar dinler ve anlatırım, kimisinin kabrini sıklıkla ziyaret ederim. Klasik denildiği zaman dün yazılan her şey -eğer beğendiysem- o şablona girer. Benim klasik anlayışım biraz da kendime göredir. Çile, Gündoğmadan da klasiktir benim için Mesnevî, Siyasetnâme, Genç Werter de… Bu, kişinin ruh dünyası ve kendi gerçeğiyle alakalı bir durum.  

Malcom X, Franz Fanon, Necip Fazıl, Sezai Karakoç… Bu isimlerin senin nezdinde çok kıymetli olduğunu biliyoruz. Birer cümleyle bu isimlerin sendeki karşılığını anlatabilir misin? Bu şahsiyetlerin müşterek tarafları var mı?

Necip Fazıl tam bir dava adamıdır, Sezai Karakoç bir ideale adanmışlığın sembolü. Malcolm X, hakikate her şartta iman etmeyi bilen, hakikati bulduğunda bir saniye dahi tereddüt etmeyen muazzam bir ruhtur. Fanon, zamanını aşan bir marazi zekâdır. Tespitleri, teşhisleri ile çağdaşlarını geçtiğine inanırım. Mutlaka okunmalıdır bence.

Konuşan Tarih kendi okur kitlesini oluşturdu. Ne zamana kadar tarihi konuşturmaya devam edeceksin? Bunun dışında yeni kitap projelerin var mı?

Konuşan Tarih şimdilik dördüncü kitapla bitti. Ne zaman devam ederim ya da devam eder miyim bilmiyorum. Oryantalist metinlerde ve Batılı seyyahların mektup ve günlüklerinde görülen Müslüman tipi, İslâm algısı, Türk imajı üzerine bir çalışma hazırlıyorum. Tevrat, İncil ve Zebur’da bulunan çelişkilerle ilgili bir kitap yazdım, bitti. Bazı eksikleri var, onları tamamlamaya çalışıyorum. En önem verdiğim kitabım diyebilirim. Bir de nasip olursa Mücahid Mürşidler 2’yi yazmayı çok istiyorum. Mümkün olursa bu eserin serisini de üçüncü hatta dördüncü kitaba kadar çıkarmak arzusundayım. İslâm âlimleri, Müslüman bilim adamlarıyla ilgili bir kısa portre çalışması yapıyorum. Tamamlama aşamasına geldik ama halen bitmedi. Bir de bu kadar eseri kim yayınlayacak sorusunun cevabını arayıp bulmam gerekecek elbette.

Sosyal medyada yeni bir proje tasarladığını duyduk. Kapsam ve içerik nasıl olacak, biraz bahsedebilir misin?

En büyük hayalim bu aslında. Sosyal medya üzerinden hem tarih hem de misyonerlik, deizm, ateizm ve inançsızlıkla, eşcinsellikle mücadele edecek bir YouTube kanalı açacağım kısmetse. Şimdilik Twitter ve Instagram hesaplarını açtık ve fırsat buldukça üzerinde çalışıyoruz birkaç gönüllü dostla. İsmimiz şimdilik “Konuşan Tarih” olarak belirlendi. Belki ilerde değişir, bilemiyorum ama burada farklı ve faydalı bir şeyler yapmayı arzu ediyoruz. Elbette şimdilik açtığımız bu adreslerin de takip edilmesi en büyük arzumuz. Çağın hastalıkları ile boğuşmak, mücadele etmek, bildiğimiz hakikatleri haykırmak ve yatağımızda ölmemek için bu yola çıktık. İnşallah böyle bir mücadelenin içerisinde koşarken, boğuşurken, mücadele ederken Allah Teâlâ bize ölmeyi, mümkünse şehit olmayı nasip etsin diyerek bu işe girdik. Evliyanın himmetini de almayı umut ediyoruz. Dostlardan da dua bekliyoruz.

Uzun süre editörlük yaptın. Yazar ve editör arasındaki ilişki nerde başlayıp nerde biter? Sıradan bir yazının iyi bir metne dönüşmesinde editörün etkileri nelerdir?

Bu sorunun cevabı başlı başına bir yazı konusu aslında. Yazarın Masası Okurun Masası kitabımın son bölümünde yaklaşık otuz sayfa bu soruya cevap vermeye çalıştım. Burada kısa bir cevap vermek -en azından şu an için- kabil değil. Arkadaşlarımızın hiç değilse ilgili kitabımızın o bölümüne bakmalarını istirham edeceğim.

Ülkemizdeki okur durumunu nasıl buluyorsun. Ben buradayım sen neredesin ey okur diye isyan ettiğin oldu mu?

Okumak ve yazmak karşılıklı eylemler. İyi yazarlar ve iyi okurlar birbirini destekler. Birisi yazar diğeri de o metinleri bulup okur. Önemli olan okuma seviyemiz ve ne kadar çok okuduğumuz değildir. Benim için önemli olan iyi metinleri bulup okumak, bazılarını da defalarca okumaktır. Mesela Sezai Karakoç, mesela Necip Fazıl, mesela Mehmed Niyazi… Neredesin okur çığlığım olmadı hiç! Olmalı mı, inanın bunu da bilmiyorum. Sadece bir şeyler bulduğumda yazıyorum ve birileri okur mu acaba diye yayımlamaya çalışıyorum. Gerisini pek düşünmüyorum. En büyük derdim benden yaş olarak küçük olan kardeşlerimin ruh dünyalarına, itikatlarına ve ibadetlerine bir küçük katkı, olumlu anlamda küçük bir dokunuş yapabilir miyim? Bu nedenle iyi ve kaliteli metinler okumaya ve yazmaya gayret ediyorum. Her şey neticede Allah’a hamd etmek için yapılmalıdır.

Koyu bir Trabzonspor taraftarı olduğunu biliyoruz. Bu sene hasret dinecek mi, ne dersin?

İnşallah o sene bu sene olur. Biraz ümidim var ama zaman acımasızdır ve hayat insanı en iddialı olduğu yerden vuruyor hep.

Bize son olarak neler söylemek istersin?

Bir derdim var ve devası Allah için olmak ve ölmek. Bu satırları okuyan tüm dostlardan bu meyanda bu aciz kardeşleri için dua istiyorum. Bizler, bizden sonrası için dertlenmeli ve bir şeyler yapmalıyız. Yarın okurlarımdan da yazı, fikir, düşünce katkısı istemeyi düşünüyorum. O yüzden de “Hazırlanın! Gitmekte olmamız gereken yere gideceğiz!” diyorum. (Bu da benim mottom olsun J)



Yazarlarımızla Hasbihal Serisi

Yazarlarımızla Hasbihal: Ömer Can Coşkun
Yazarlarımızla Hasbihal: Cüneyt Dal
Yazarlarımızla Hasbihal: Bilal Can
Yazarlarımızla Hasbihal: Adem Suvağcı

 

 

 

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Saidedeniz , 24/01/2022

    Edebifikir’i uzun süredir ziyaret etmemişim. Başta Davut Abimi ve diğer değerli yazarları özlemişim,daha sık okuma sözüyle beraber, sağlıkla ilhamla kalın.

  • okur... , 20/12/2021

    Davut Bayraklı Abimizi özledik. İsmini ilk Ozan Bodur’un eşik yayınlarından çıkan Operasyon 1915 kitabının editör kısmında görmüştüm. O kitabı elime aldığımda tarihsel olaylara komplo teorileri kurarak bakan bir kitap zihnimde canlanmıştı ancak okuyunca tarihi belgelere dayalı, harika bir kurgusal roman ile karşılaştım. Ozan Bodur’un bu güzel eseri vermesindeki en önemli desteği muhtemelen Davut Bayraklı’dır. Zira ardından edinip okuduğum KOnuşan Tarih ve Mücahit Mürşitler kitaplarında da benzer havayı teneüfüs ettiğimi söyleyebilirim.

    Davut Bayraklı kitaplarının geleceğini duymak, yeni kitapları hissetmek beni oldukça heyecanlandırdı. Özellikle konuşan tarih 4 kitabındaki incil ile ilgili bölümlerin detaylı olarak kitaba dönüşmesi beni oldukça heyacanlandırdı. hangi yayınevinden çıkarsa çıksın, fiyatı ne olursa olsun beklenen kitaplar arasına girdi şu anda.

    okurunuz olarak Allah’tan ilminizin kuvvetlenmesini ve bizlere nice eserler vererek tarih şuuru kazanmada katkı sunmanızı dilerim. Büyüklerin duası olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir