Edebifikir-Mantık Atölyesi’nin 14. dersi, 28 Aralık Cumartesi günü İstanbul Mostar Gençlik Derneği’nde gerçekleştirdi. Sulhi Ceylan bu derste “Klasik Mantıkta Şiirin Yeri” konusunu işledi.
DERSTEN NOTLAR
MANTIK İLMİNDE ŞİİR
Öncelikle aramızda şiirin, mantık ilmi ile ne ilgisi var diye düşünenler olabilir. Aristo, poetika metnini mantık kitaplarından ayrı tutuyor. Fakat daha sonra gelen filozoflar Aristo’nun bu metnini, mantık kitapları içerisinde değerlendiriyor. Fârâbî de buna dâhil. Dolayısıyla Aristo, poetika metnini yazdığında bunu edebiyatın bir dalı olarak, sanat olarak yazıyor; mantık biliminin içine almıyor. Peki, neden Aristo’dan sonra gelen filozoflar ve İslâm mantıkçıları poetikayı mantık kitaplarının içerisine aldı.
Burhanda etkileme gücü, bilginin kesinliğinden; cedelde tartışmanın kuvvetinden, hitabette karşı tarafı etkilemekten gelir. Şiirde ise karşı tarafı duygusal ve vicdanî açıdan yönlendirme gücü vardır. Fârâbî diyor ki, şiir, metinsel olarak yalandır. Fakat insanları tahayyül ve vicdanî açıdan etkidiğinden dolayı şiiri mantığın içine almışlar.
İbn Arabî hazretlerinin şöyle bir cümlesi var: “Sübhan olan yüce Allah, tüm varoluşu terkip ve düzenlemede / nazımda bir şiirin şah beyiti gibi kılmış. Şiiri, hikmetin bir parçası kıldığı gibi.” Burada, Peygamber Efendimize atıfta bulunuyor. Efendimiz buyuruyor: “Hiç şüphesiz şiir, hikmetin bir parçasıdır.” Buharî hadisidir bu. Kur’an-ı Kerim’de de Şuara Suresi var. İbn Arabî hazretleri bir yerde, “Bana Şuara Suresi gözüktü” diyor. Aslında bizzat Şuara suresini görmüşse ona şiir verilmiştir. Bir ayet-i kerimeden ötürü de şiire iyi bakmayanlar da var. Ayet şu: “Ve [işte böyle:] Biz bu Peygamber’e şiir [yeteneği] bahşetmedik, zaten [şiir] bu mesaja uygun düşmezdi: O yalnızca bir uyarı ve öğüttür ve o özünde apaçık olan ve gerçeği dosdoğru gösteren bir [ilahî] hitabedir” (Yasin:69)
Şiir, herkese hitap etmez, herkes anlamaz. Bu yüzden sıkıntı oluşturabilir. Kur’an-ı Kerim bu sebeple şiir değildir. Fakat dili şiirseldir, bunu söylememiz lazım. Ayetlerin çoğu kafiyeli. Bu sebeple etkili. Fakat Kur’an, şiir olamazdı. Çünkü bir amacı var. Mesajı apaçık iletmek istiyor karşı tarafa.
İbn Arabî hazretlerinin meselesine dönecek olursak… Kendisi şöyle aktarıyor: “Bana bir melek, sanki güneşin nurundan bir kor gibi beyaz bir nur parçası getirdi. Dedim ki, ‘Bu nedir?’ Bana, ‘Şuara Suresi’dir’ dendi. Ben de onu yuttum. Bunun üzerine içimden sanki bir tüy parçasının başı, dili, iki gözü ve iki dudağı olan bir canlı olarak sadrımdan boğazıma, oradan da ağzıma gelmekte olduğunu hissettim. Ağzımdan çıkmakta olan bu canlı, başı ile iki ufka, yani doğu ve batı ufkuna uzanmaktaydı. Sonra küçülerek sadrıma geri döndü. Bundan anladım ki benim sözlerim doğu ve batıya kadar uzanacak.” Bu şu demek oluyor, benim söyleyeceğim sözler bütün ufku kaplayacak. Şam’dan Amerika’ya metinleri okunmuyor mu şimdi? Okunuyor. Bizde, yani İslâm dünyasında şiirin verildiğine dair bir şey vardır. Hani biz el almak deriz ya, öyle bir şey. Mesela Yunus Emre hazretlerinde de var. Yunus Emre hazretlerinin şeyhi Tapduk Emre hazretlerinin ensesinde çıban çıkıyor. Çağırıyor Yunus Emre’yi ve diyor ki: “Yanına bir çakı al. Birlikte dağa çıkıp odun toplayacağız. Orada çıbanımı kesip, içindeki irini akıtırsın.” Çıkıyorlar dağa ve orada Tapduk Emre, “Yunus, şu çıbanı akıt ama çıkan cerâhati yani irini de yut” diyor. Tapduk Emre hazretleri âmâ. Yunus Emre hazretleri kesiyor çıbanı ama yutmuyor. “Nasıl olsa şeyhim görmüyor” diyor yere akıtıyor. Fakat yere akıttıktan sonra pişman oluyor. Pişmanlığını az da olsa giderebilmek için kestiği bıçağın ucunu diline değdiriyor. Sonra şeyhi diyor ki, “Evladım, nasibin bu kadarmış.” Bu olaydan sonra o şiirler başlıyor işte.
Şiir
Şiir, bir şeyi kavramak, bir şeyin bilincinde olmak demek. Sözü manzum olarak ifade etmek. Mantık sözkonusu olduğunda şiir için muhayyelât türü öncüllerden oluşan kıyas, tanımlaması yapılır. Muheyyelât ise şöyle açıklanır: “Doğru olmadıkları halde, sırf nefse neşe vererek onu bir şeye yönlendirmek veya onda nefret uyandırarak söz konusu şeyden alıkoymak için hayal gücüne dayalı olarak verilen hükümlerdir.” Şiir, hayalgücüne dayanır, vezin ve kafiyelidir.
Aristoteles şiirin taklit olduğunu söyler ki Fârâbî de aynı kanıdadır. Bu sebeple şiirin gerçeklik iddiası olmadığını söyler.
Şiirin Mahiyeti
Şiirin özelliği insanları herhangi bir şeye teşvik yahut nefret ettirme gücündedir. Bu sebeple hitaplarda çokça kullanılır. Şiirin doğruluğu söz konusu değildir ama zaten şiirinde böyle bir amacı yoktur. Şiir anlatmaz işaret eder çünkü.
Aristo şiirin taklit etme güdüsünden doğduğunu söyler. “Şair, nesneleri nasıl idiyseler yahut nasılsalar ya da nesneleri mitoslara yahut insanların inançlarına göre nasılsalar yahut da nesneleri, nasıl olmaları gerekiyorsa o şekilde taklit ve tasvir eder.” Şiir, üzücü şeylerden bahsetse bile yine de ondan hoşlanırız. Mesela şiir, Sakarya Meydan Muharebesi’ni anlatır, şehitlerimiz anlatır. Fakat o şiirde hem üzülürüz, hem de o şiirden zevk alırız.
Şiirin gayesini mantık âlimleri şöyle ifade etmişler: “Bir şeyi nefse hoş ya da kötü göstermek sûretiyle ona etki etmektir.”
Şiirin Yararları
Mantıkçılar şiirlerin yararlı olduğunu söylüyorlar. Şiire yarar açısından bakmak ne kadar doğru bilinmez ama mantık ilminden baktıkları için yararlı olduklarını ifade ederler.
İnsanların belli bir yöne kanalize etmek, dini inançların istenilen yerde tutulması, onları yanlış ve kötü davranışlardan uzaklaştırmak, düşmanları aşağılama, sevilen kişilerin değerinin arttırılması, sevgiliye duyulan özlemi arttırması, günahlardan uzaklaştırma gibi pek çok konuda şiir yarar sağlar.
Şiirin Değeri
Tamam şiir literal olarak doğru bilgi vermez. Muhayyelâta dayanır çünkü. Ama “ondan beklenilen, nefsi etkilemesidir, yoksa doğru olması değildir.” Görüldüğü gibi şiirin bilgi açısından değeri yoktur. Fakat gayesi açısından aynı şey söylenemez. Zira şiir, doğru bilgi vermeyi değil, duyguları etkilemeyi amaçlamaktadır.
Şiir bilgi vermez. Fakat ehl-i tasavvuf şunu savunuyor: Düz metin bilgi vermez. Asıl bilgi veren şiirdir. Çünkü yaşanılan hakikatleri hiçbir kelime kabına sığdıramazsın. Ancak şiirle biraz anlatabilirsin. Veliler neden şiir yazıyorlar? İbn Arabî hazretleri niye 40 bin şiir yazmış? Çünkü hakikati temaşa etmiş, tecrübî bilgiye ulaşmış. Bundan dolayı kelimeler yetmiyor ve şiiri, imgeyi kullanıyor. Tahayyülü, hayal gücünü kullanarak yüksek mânâları ifade ediyor. Bu bağlamda ehl-i tasavvuf Fârâbî’ye diyor ki, “Şiir taklidin bilgisidir diyorsun, doğru değildir diyorsun. Bilakis hakikati en çok ifade edebilen tek metin şiirdir.”
Şiir, doğunun ilmidir. Batı hiçbir zaman bizi şiirde geçemedi. Birçok şeyde bizi geçmiş olabilirler ama şiirde asla geçemediler. Hâlâ da devam ediyor bu üstünlük. İbn Rüşd neden Homeros’un şiirlerini almadı? Çünkü bizim şiirlerimiz bütün şiirlerden daha ileri düzeyde. Doğu toplumları, yani biz, şiirle yoğrulmuş, şiirle düşünen bir milletiz. Şiirle düşünmeyi herkes yapamaz.
Hadis-i şerif:
Hz. Peygamber (s.a.v.), İslâm aleyhine şiir söyleyen ve yazan müşrik şairlere karşı, ünlü Müslüman şair Hassan b. Sâbit’e: “Ey Hassan! Sen de onlara cevap ver” buyurarak Hassân için şu duada bulunmuştur. “Yâ Rabbi! Cebrail ile onu güçlendir.”
Aktaran: Adem Suvağcı
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (1. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (2. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (3. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (4. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (5. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (6. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (7. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (8. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (9. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (10. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (11. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (12. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (13. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (14. Hafta)
Mantık Atölyesi – Ders Notları – (15. Hafta)
2 Yorum