Modem İnsan
Profesör Cengiz Kırcı, modern hayatın hay huyundan sıkılmış, kendisine teklif edilen rektörlük görevini de elinin tersiyle itmiş, taşraya, annesinin babasının
Profesör Cengiz Kırcı, modern hayatın hay huyundan sıkılmış, kendisine teklif edilen rektörlük görevini de elinin tersiyle itmiş, taşraya, annesinin babasının
Yahyâ, bu mektubu bir asır önce yazmış olsaydım muhtemelen söze, “ey oğul!” diyerek başlar ve üzerine bir sürü nasihati boca
Dünyanın bütün akşamlarında sitem ederek evden çıkıyordum. On beş yıl olmasına rağmen gece vardiyasına bir türlü alışamamış, yine söylene söylene
Samet Çıldan’a Kitaplarım olmasaydı babamın kötü bir taklidi olacaktım. Bu cümlenin büyüsüne kapılmış bir vaziyette odamda çalımlı bir şekilde
Karımın hazırladığı mükellef sofrada karnımı doyurdum. Saatime baktım, sofraya oturalı yirmi sekiz dakika olmuş. Koltuğuma yaslanıp kumandayı elime aldım. Şuursuzca
Ruh ve sinir hastalıkları kliniği yeni bir vakaya şahit oluyordu. Hastaneye geleli üç ay olmasına rağmen, ağzından iki kelimelik bir
Artist Ferhat, boylu poslu, yakışıklı, yakışıklı olduğu kadar da pimpirikli bir adamdı. Her gece erkenden uyur, sabah da erkenden kalkardı.
Akşama kadar kaderci olur, hiçbir şeye müdahale etmez, her şeyi akışına bırakırdı. Ne var ki güneşi uğurlayıp karanlıkla yüzleşince, iş
İnsan, insanı ancak yanlış anlar. Yanlış anladığı için de yanlışını düzeltemez. İnsan, kendine yetmelidir. Sırf buna inandığın için tımarhanedeki kaçıklardan
Z şehrinde büyük bir vâveylâ kopmuştu. Bu çığlık kurda kuşa, taşa toprağa ulaşmış her mahlûk her nebât kendi lisanınca ağıtlar
Feyyaz, her asker mektubu gibi “Şafak kaç?” klişesiyle başlamak isterdim, lâkin bilirim ki sen şafak saymazsın. Takvim yaprakları da saçlarım
Bu ânımı tasvir edebilecek yeni namına tek cümlem yok. Çaresizce ellerimi yirmi beşinci yaşıma uzattım. Onu ellerinden tutup masama oturttum
Kuşku Her akşamki gibi eve döndüğünde aynadaki yüzünü sarkmış, lüzumsuz bakışlar altında ezilmiş, yıpranmış ve yaşlanmış buldu. Yorgunluk kahvesiyle birlikte