Senin Yüzünden

Ruh ve sinir hastalıkları kliniği yeni bir vakaya şahit oluyordu. Hastaneye geleli üç ay olmasına rağmen, ağzından iki kelimelik bir cümle harici hiçbir şey çıkmayan hasta herkesi şaşırtıyor, hastanenin koridorları, yatakhaneleri, bahçesi üç aydır bu iki kelimelik cümleyle yankılanıyordu.

Suat’ın kimlik bilgileri haricinde geçmişiyle alâkalı kimselerin bir malumatı yoktu. Yirmi sekiz yaşındaki bu genç adam, Âdem babamıza öğretilen isimler ve ondan tevârüsle öğrendiğimiz  kelimelerin mîadını doldurmuş, tedâvülden kaldırmış, elinde yalnızca iki kelimeyle kalakalmıştı. Bugün kıyamet kopsa mahşer yerinde o iki kelime haricinde bir sermayesi olmayacaktı.

Yüzüne bakana, göz göze geldiğine ya da en basit bir soru sorana bile öfkeleniyor, kudurmuş gibi gözlerini belertip suçlayıcı bakışlarla, aşağılayarak “senin yüzünden!” diyerek çıkışıyor sonra kaçıp bir ağaç ya da bir duvar dibine çömeliyor, saatlerce susuyordu.

Hastabakıcı yemeğini verirken tabldotu ters çeviriyor, etrafa dökülen yemeklere bakıp hırçın bir vaziyette, “senin yüzünden!” diye bağırıyordu.

Sakinleştirmek için iğne yapmaya gelen hemşireye baygın baygın bakıyor, bir ân sevecenlikle saçlarına dokunacak gibi oluyor, göz göze geldiğinde “senin yüzünden!” diye diye iğnenin etkisiyle uykuya dalıyordu.

Uyandığında mahmur gözleriyle hastalara bakıyor, günaydın diyecek gibi yaklaşıyor, “senin yüzünden!” diye haykırarak kalplerine korku salıyordu.

Yüzünü yıkarken aynadaki yansımasına bakıp hışımla “senin yüzünden!” diye bağırarak aynaya yumruk atıp parmaklarından süzülen kanı da yüzüne sürmüş, korkunç bir hâl almıştı.

Bu son hadise hastaların, hastabakıcıların, hemşirelerin, doktorların sabrını Temmuz güneşine maruz kalmış bir buz kütlesi gibi eritip tüketti.

Uygulanan hiçbir tedaviye yanıt vermiyor, zaman hızla akıp giderken doktorlar hastalığına bir türlü teşhis koyamıyordu.

Başhekim, hastanın en yakınlarının çağrılmasını ve hastayla teke tek yüzleştirilmesini istedi.

Hasta, annesini babasını, kardeşlerini, karısını ve dahi en yakın arkadaşlarını gördüğünde, korkudan cenin hâlini alıp ağzından köpükler saçarak, küçük bir çocuk gibi zırlaya zırlaya ağlayarak bağırmaya başladı:

“Benim yüzümden, benim yüzümden.”

Celal Kuru

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Şeyda , 30/08/2018

    Celal Kuru’nun öykülerini iki kapak arasında ne zaman okuyacağız, kitabi ne zaman çıkacak, merak ediyorum.

  • Mustafa Ramazan Oyar , 02/08/2018

    Tanı koyduk hocam. Bizim yüzümüzden zihine nakş etmiş bir hastalıktır bu. Bizim yüzümüzden diyemememizdir sebebi komplikasyonları da belirli zaten senin yüzünden demek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir