Profesör Cengiz Kırcı, modern hayatın hay huyundan sıkılmış, kendisine teklif edilen rektörlük görevini de elinin tersiyle itmiş, taşraya, annesinin babasının yanına dönmüştü. Büyükşehirde, özellikle üniversitede etrafında gözüne hitap eden onlarca güzel kadına evet dememişken; köyde, annesinin telkiniyle pek de güzel olmayan ama gönle hitap eden Behiye Hanım’la evlenmişti.
Evinin önündeki dut ağacının gölgesinde, Behiye Hanım’ın pişirdiği kahveyi içerken, gözü yoldaydı. Kargo aracını gördüğünde heyecanlandı. Yıllardır üzerinde çalıştığı, ertelemek, teğet geçmek, iddiasından vurulduğunda ölmemek gibi onlarca başlık altında topladığı modern insanın en bariz vasıflarını anlatan kitabına nihâyet dokunabilecekti.
Yolun başında kargo aracı göründü. Heyecanını Behiye Hanım’a belli etmemek için elinden gelen gayreti göstermesine rağmen başaramadı. Kahve fincanını karısına uzatırken elleri titremişti. Kargo elemanına hatırı sayılır bir göz aydınlığı bahşişi vermiş, onun da yüzünü güldürmüştü.
Behiye Hanım, bir ân paketi kıskandı. Kocası, elindeki paketin poşetini onun duvağını kaldırır gibi özenle açıyordu. Hışımla fincanları alıp eve koştu.
Profesör Cengiz Kırcı, kitabın kapağını gördüğünde üzerine yıldırım düşmüş bir ağaç gibi ikiye yarılıp alev alacaktı neredeyse. “Modern İnsan” yerine “Modem İnsan” yazmışlardı. Hemen yayınevini aradı. Bu fahiş hatanın giderilmesini, kitapların dağıtılmamasını, dağıtımı yapıldıysa da derhal toplatılmasını istedi. Karşı taraf bunun mümkün olmadığını, sizinle birlikte yaklaşık bin kişiye kargolandığını belirtti. Üstelik kendi hatalarının olmadığını, dosyanın bir kelimesine bile dokunmadıklarını, “Modem İnsan”ı bile isteye tercih etiğinizi sandıklarını, sizin ne kadar titiz olduğunuzu bildiğimiz için sorma ihtiyacını da duymadıklarını vurguladı.
Profesör Cengiz Kırcı, telefonu kapatıp eve döndü. Bilgisayardan dosyayı açtığında meselenin aslında kendi hatası olduğunu anladı. Şimdi, akademiden onlarca hoca kendisiyle dalga geçecekti. Hattâ adını Modem Profesör’e bile çıkarabilirlerdi. Allah’tan şehirden uzaktı da arkadaşlarının alaycı bakışlarına maruz kalmıyordu.
Profesör Cengiz Kırcı, bir hafta sonra kendine gelebildi. Kitabı hakkında yazılan eleştirileri, kendisiyle nasıl dalga geçildiğini görmek için bilgisayarı açtı ve ismini arattı. Kitap hakkında beş yazı vardı. İstemeyerek de olsa okumaya başladı. Karısı Behiye Hanım da göz ucuyla onu izliyordu. İyice omuzlarının çökeceğini, suratının daha da düşeceğini beklerken, kocasının yüzünün gülmeye başladığını görüp şaşırdı.
Eser ve müessir hakkında öylesine müspet şeyler yazılmıştı ki, Profesör bile hayrete düştü. Akademinin kalburüstü saydığı adamlar makalelerinde, “yirmi birinci yüzyıl insanını internetle olan ilişkisi vesilesiyle, modernizmin doğurduğu yeni nesil iki kelimeyle ancak bu kadar özetlenebilirdi.” vurgusunu yapıyordu. Kerli ferli adamlar, “Modem İnsan tabiri derhal literatüre geçmeli, hakkında tezler yazılmalı ve kitabın birkaç dile çevrilmesi gerekir” yazmışlardı.
Profesör Cengiz Kırcı, Behiye Hanım’la göz göze gelip mutluluğunu ve şaşkınlığını paylaştı. Ardından e-mektuplarını kontrol etti. Üç dergi, iki gazete söyleşi teklif sunmuş, bir televizyon kanalı konuk olmasını istemiş, bir radyodan da en azından telefonla yayına bağlanmasını, kitap ve “Modem İnsan” tabiri hakkında birkaç kelime etmesini rica etmişlerdi.
Anne ve babası odaya girince oğullarının âniden değişen ruh hâline bir anlam veremediler. “Neler oluyor?“ der gibi oğlunun ve gelinin yüzüne bakıyorlardı. Profesör Cengiz Kırcı annesine dönüp, “Modern zamanların dik âlâsını yaşıyoruz anne. Artık hata bile insana şan şöhret, para kazandırabiliyor” deyince, babası, “Oğlum, yazdıklarını okuyamıyorum, söylediklerinin çoğunu anlayamıyorum ama sen mutlu olunca biz de mutlu oluyoruz. Çünkü bu dünya üzerine bırakabildiğimiz tek eser sensin. Duâmız iki cihanda yüzünüz gülsün ve cebine Hızır eli değsin” dedi.
Profesör Cengiz Kırcı başarısını modernizme bağladığı için utandı. Eleştirdiği insanlarla nasıl benzeştiğini fark etti. Asıl modern olan, modem insan dönüşen kendisiydi. Aksisi olsaydı başarısını modern zamanların gülünç hatalarına değil, annesinin babasının duâsına bağlardı. Kendi kendine karar verdi. Söyleşi tekliflerini kabul edecekti. Televizyon ve radyo programlarına telefonla bağlanacaktı. Ancak bir değişiklikle. Modern zamanlar eleştirisi değil, anne babasının duâlarını, şifahen duyduğu sözleri bir bir anlatacaktı.
Celal Kuru
1 Yorum