“Tevazua Niyet Tevazua Engeldir”

“Rahmân’ın has kulları yeryüzünde tevazu ile yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır.” (Furkân Sûresi, 63)

***

1. Tevazu kişinin kendini bilmesi iken, kibir ise kendini bilmemesidir. Aciz ve ölümle nişanlı bir varlık olduğunu unutan insanın elinden kibir tutuverir ki bu başlı başına kendinden bîhaber olmaktır. Tevazu haddini bilmektir. Had yani sınırlarının farkında olan insan, başkalarına üst perdeden bakamaz. İnsan, öncelikle başkalarına değil kendine bakmalı ve kendini (ben’ini) fikrin konusu haline getirmelidir. Böylece kusur ve hatalarını görebilir. Unutmamalı ki insan, kendi hakkında düşünebildiği gibi, kendi hakkında düşünebildiğini de düşünebilen tek canlıdır. O halde başkası ile uğraşmak, kendini bilmeyi terk etmek olup kibir doğurur.

2. Tevazu, yapıldığı bilinmeyen bir fiildir. Kişi övüldüğü zaman, tevazu yaptığının farkında ise ya da kibre düşmemek için tevazu yapıyorsa, hakikatte tevazu sahibi değildir. Çünkü tevazu yapılan bir şey değildir. O, bir hal olup kişi kendini orada görür. Zamanla bir meleke haline gelip insanın tüm hareketlerine siner. Daha da önemlisi tevazu kalbin hareketidir. İnsanın azaları, kalbinin rengine bürünür. İşte tevazu yapan kişinin, kalbinde tevazu olmayıp sadece azalarında vardır ki, bu aslında ikiyüzlülüktür. Kendinde olmayan bir malı satmak gibidir. Sözün özü tevazu yapılmaz, o bir hal olup insanın kalbinden azalarına yansır. Kalbe ulaşmayan amellerin taklitten öte bir değeri yoktur. İnsanı insan kılan, bedeninin içindeki kalbidir. Kalp ise sadece bir et parçası değildir.

3. Abdülkerim Kuşeyri hazretleri tefsirinde; “Tevazuun şartı ve tanımı; hallerinden herhangi bir şeyi beğenmemek demektir. Öyle ki bu meyanda şunu demişlerdir: İnsan ayakkabısına bakarken onun bağcığını bile güzel görmez. Bu kıyasa göre insan amellerine değer vermez, hallerini dikkate almaz.” derken, insanın hiçbir vasfı (fiili/ameli) sebebiyle kibri hak etmediğinin altını çizer.

4. Vakar, tevazuun kardeşidir. Tevazu ehli, vakar ile yani ağırbaşlı ve olgun şekilde hareket eder. Gerek konuşmasında gerekse davranışlarında ciddiyet hâkim olup hafif meşreplikten uzaktır. Eğer vakara, kardeşi olan tevazu eşlik etmezse kibir hemen “ben buradayım” der. Bu sebeple vakar da kalbin fiili olup vücut azalarında kendini gösterir. Eğer bir insan vakar sahibi olmadığı halde “Ağır ol molla desinler” diye vakarlı davranıyor ise, kardeşi olan tevazudan nasibi olmadığı içindir. Kalbin fiillerinde hesap olmaz!

5. Cahilin vakti çoktur, çünkü vaktini/ömrünü verimli kullanmak gibi bir derdi yoktur. Tek sermayesinin vakti olduğunun bilincindeki biri içinse, cahillerle didişmeye ayrılacak vakit yoktur. Çünkü vakti kısıtlıdır. Aldığı nefeslerin bilincinde olmayan insanın vakit hesabı yapması zaten beklenmez. Cehaletin olduğu yerde hesap-kitap olmaz.

6. Cahillik barbarlık alametidir. Bilmek istememek ve bilmeye iştiyak duymamak; kabalık, hoyratlık ve zorbalık doğurur. İnsan bildikçe bu sıfatlardan bir bir soyunur ve sekînete erer. Bilmek, hoş görmeyi sağlar. Bilmek, bilmeyenlere karşı rıfk (yumuşaklık) ile muamele ettirir. Çünkü bilmek, öncelikle kendini bilmektir. Kendini bilmek ise başkasını bilmenin bir getirisidir. Başkalarının varlığı, insanın kendi varlığını belirgin kılar. Sınırlarının farkına vardırır. Bu sebeple kendini bilen başkalarına saygılı olur, tevazu ile kanatlarını yere indirir.

7. Cahil, kendini bilmeyen olduğu kadar, edep ve ahlak yoksunudur. Hakkın yanında saf almadığı gibi hakka karşı düşmanlık etmekten çekinmeyen menfaatperest olup hevâsını tatmin etmek için gerektiğinde saldırganlaşır. Cahilin cehaleti bir kuyuya benzer. Derinliğini ise kişinin kendi belirler. Bu kuyuda aşağıya doğru seyir arttıkça, insan insanlığından uzaklaşır. Zira insanı insan eden eğitimdir. Eğitimden (bilgiden) uzaklaşmak hayvanlaşmaya yaklaşmaktır.

8. İnsan, bilgiden güç devşirirse haddini aşar ve doğayı yok etmeye, kendi yararı uğruna âleme zarar vermeye başlar. Ama bilgiden merhamet devşirirse, varlığa rahmet gözüyle bakar, bir yanlış gördüğünde hemen kılıcını çekmez, insanın düşebileceğini bilir, düşeni anlar. Tutup kaldırmak için harekete geçer. Çünkü her insanın, kendi bireysel tarihinin çocuğu olduğunu bilir.

9. İnsan, yürüyen bir varlıktır. Kaderini adım adım yürür. Bu yürüyüşte elinden tevazu ve vakar tutmaz ve ışığı bilgi olmazsa ilk durakta kibir ve cehaletin kollarında kendini bulur. İnsan ne yaparsa öncelikle kendine yapar.

Sulhi Ceylan


Tefsir Yazıları

1. İnsan Hüsrandır
2. Perdeleri Yırtmak
3. İradi Körlük
4. İnsan İmkândır

5. Cevabına Âşık Bir Soru

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir