tam iki üç dört bin yıldır
güvenli bir yer arıyorum kendime
oraya buraya şuraya bakıyorum
durmadan arıyorum
hayır, burada da ölünebilir
etrafımı çeviren duvarlar üzerime yıkılabilir
ben hiç kalkamam altından üzerime yıkılan şeylerin
nefessiz ve kıpırtısız kalırım öyle
tehlikeye boyanır her yer
binlerce yıldır bu böyle
bazen
ama çok bazen
yani genelde demek istiyorum
geceleri özellikle
hüzün bir sarkaç olur ay şeklinde
aklımı almasın diye gözlerimi kaçırırım
şaşı sanırlar bana bakanlar
ki çok azdırlar
onlara sessizce anlatırım
bizi hipnoz etmek istiyor tanrı!
bana inanmazlar ve artık yokturlar
inanmayanlara bahsetmem çürüyen portakallardan
tekerleme sanırlar bahsedersem
zaten insanlar iki üç dört bin yıldır hep sanırlar
tanrım.
onları bağışla
onları bağışla ki aklıma delil bulabileyim
onları bağışla ki…
duvarlara güvenebileyim
daha derin ve daha serin
daha kavi ve daha mavi
gökler ve denizler
sıcak kumların hayali
yaza binlerce yıldır kırgınlar
parmaklar ve patatesler arasındaki bağ
kağıda resimler baskılamak
neşeyle ve çocukça
böyle ipler üzerine kuruludur yaşamak
yine de avucumda bir intihar
karınca şeklinde ve kımıl kımıl
onunla ne yapacağım bilmiyorum
bir cevap arıyorum
günlerden pazartesiertesi
yaza rağmen soğuk
soğuğa rağmen ellerim terli
bir soru sormuştum iki üç dört bin yıl önce
hâlâ soruyorum
hepimiz mecburuz yaşamaya bu şartlar altında
ya da her şey sarpa sardığında
su içmeye mecburuz
pencereden bakmaya
çiçekleri sulamaya
taşları saymaya
hiç gerek yokken hem de
yürümeye
durmaya
uçmaya mecburuz
ipler gerildiğinde hatta koptuğunda bile
güzel tanrım
ne çok şeye mecburuz
noktaları birleştirince ortaya bir saçmalık çıkacak
kanguru diyecekler bu saçmalığa
kı harfine geçmiş çocuk
tanrım çocuğu da bağışla
şadiye sare kaplan
4 Yorum