“Ve her kim burada (hakikatleri görmeyip kalben) kör oldu ise işte o, ahirette de kördür, (hatta) yol (bulma) bakımından (dünyadaki körden) daha şaşkın olacaktır.” (İsrâ Suresi, 72)
***
1. İnsanın hem başındaki hem de kalbindeki göz kör olabilir. Kalp körlüğünün sebebi basiretsizlik, düşüncesizlik, cahillik ve de şuursuzluktur. “Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)
2. Körlüğü iradi ve gayr-ı iradi olarak ikiye ayırabiliriz. İradi körlük bile isteye görmemek ve hatta gözlerini hakikat karşısında sımsıkı kapatmaktır. Öğrenmeyi istememek, aklen ve zihnen ilerlemeyi reddetmek iradi körlüğün göstergeleridir. Peki insan neden görmek, hakikati bilmek istemez? El cevap; insan kendinden memnunsa ve kurulu düzeninin yıkılmasını istemiyorsa hakikati değil tabii ki körlüğü seçer. Hâlbuki insan olmak hakikatin, doğrunun yanında hiçbir şart koşmadan bulunmayı ve mümkün olduğunca ilerlemeyi gerektirir. İnsanın, seçimlerinin toplamı olduğu söylenir ki doğrudur ama aynı zamanda insan gördüklerinin ve görmesi gerekirken görmediklerinin de toplamıdır. Gayr-ı iradi körlük ise konumuz değil.
3. İnsan hayatı, tercihleri sebebiyle körlüğü seçiş ya da körlükten kaçış sürecidir.
4. Körlük bir bakıma nankörlüktür. Nasıl ki gördüğü iyiliği unutan kimseye nankör deniyorsa etrafındaki sayısız işareti görüp işaretleri varedene yol bulamayan kişiye de kör denebilir. Parçayı görüp bütünü görememek ve parçanın varlığını kendinden bilmek körlük değildir de nedir! Bütünle parçanın arasındaki bağı koparmak böylece tevhidden uzaklaşmaktır. Kesretin (çokluk) başladığı yerde gözler hakikati seçemez olur.
5. Manevi körlük, kişinin hakikati sadece maddeden ibaret sayması ve buna göre yaşamasından ibarettir. Fizik ötesi reddedilir, varlık görülebilen şeylerden ibaret hale gelir. Koyu bir gaflet uykusu olarak da ifade edilebilecek olan manevi körlüğün ana sebebi ise nefis muhasebesinin terk edilmesidir. Kalp katılığı, kibir, hırs, gurur, kendin beğenmişlik gibi reziletlerin sebep olduğu manevi körlük ancak bir trajedi yahut akli bir devrim yaşanırsa fark edilebilir. Nefs-i emmarenin ana özelliği olan bu hastalıktan kurtulmadıkça kişi ne ruhunun farkına varabilir ne de Rabbinin tecellilerinin.
6. Manevi körlük, hakikati önemsememek, inatçılık, basiretsizlik, Allah’ın hidayetine kapıları kapatmak gibi anlamlara gelir. Aynı zamanda çeşitli bağımlılıklar sebebiyle doğru karar verememektir. Şartlanmışlık da buna dâhildir. Şartlanan insan, aklını ve kalbini kapatmış, sadece arzusunu yerine getirmenin derdindir ki bu arzunun iyi ya da kötü olmasının hiç bir önemi yoktur.
7. Manevi körlüğün bir diğer alameti de yarını yani ahireti düşünmeden gününü gün edip neşe içinde yaşayabilmektir. Bir nevi akıl tutulması denilen bu halin ana sebebi ise irade terbiyesi gerçekleştirmemektir. Hâlbuki insan kendini tuttukça insandır. Özgürlük sınırsızlık ile değil sınırla ilgili bir kavramdır, düşünen için!
8. Körlükten kurtulup gerçeği görmek için bir yazarın şu uyarısına kulak verilebilir; “İnsan gerçekten acı çektiğinde gerçeği net olarak görebilir.” Keyfim kaçmasın, aman başım ağrımasın, ayağıma taş değmesin diyen biri, iradi bir körlük denizinin sahilinde güneşliyordur. Bu kişinin teni bronzlaştıkça algısı da biteviye kararmaktadır.
9. Molla Gürânî hazretleri; “Bu körlükten murad kalp körlüğüdür. Kalbin körelmesinin sebebi gaflet ve nisyan perdesi, Rabbine verdiği sözden uzaklaşması ve ilahi emirlerin hakikatlerinden gafil ve cahil kalmasıdır. Cehaletin sebebi ise kibir, kin, haset, cimrilik, gıybet, söz taşıyıcılık, yalan ve buna benzer hoş görülmeyen zulmânî sıfatların onu istila etmesidir. Onun aşağıların aşağısına inmesinin sebebi bu sıfatlardır. Bu sıfatların izale olması için tevhidin tokmağıyla kalbin içindeki siyah noktayı cilalamak, ilimle, amelle, zâhirî ve bâtınî gayretle olur. Sonra Allah’ın sıfatlarının ve isimlerinin nuruyla kalp hayat bulur ve asıl vatanını hatırlar, ona iştiyak duyar, ona döner ve Rahman’ın yardımıyla ona ulaşır.” der.
10. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Kişi ettiğini bulur, fazla ya da eksiğini değil! Dünya hayatı geçicidir ama ebedi bir âlemin de nasıl olacağının da belirlendiği yerdir. İyilik iyiliği, kötülük ise kötülüğü doğurur. İnsan iradesi ile dünyayı ekip biçmekle yani bir hayat tarzını seçmekle yükümlüdür. İşte seçilen bu hayat tarzı ise kişinin akıbetini belirler. Unutmamalı ki ahiret, dünya hayatının uzantısıdır.
11. Her gün, her saat, her dakika ve her nefes ölümüne doğru koşan insan için dünya bir imkân meydanıdır. Varlık ise ibretler denizi… Ahiret, bu imkânı nasıl değerlendireceğimize göre şekillenecek gelecektir. Ama kaçınılmaz gelecektir. Her gelecek de bir gün gelecektir. Gözü arkada kalmadan son nefesini verenlere selam olsun.
12. Belki de şaire kulak vermeli; “Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin; dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin.”
Sulhi Ceylan
Tefsir Yazıları
İnsan Hüsrandır
Perdeleri Yırtmak
1 Yorum