Aklımızı başımızdan alacak şiiri dördüncü kez aramaya başlıyoruz. Şu an yarışma afişimiz Abdulah Karaca tarafından tasarlanıyor. Bizi bekleyin… Bu arada her hafta özenle söyleşi afişlerimizi tasarlayan Abdullah Karaca’ya teşekkür ediyoruz. Abdullah sen hep olduğun yaşta kal. Bırak Davut ve Aydoğan yaşlansın, Sulhi de yaşlanmadığını sansın!
***
Balzac “Napolyon’un kılıçla fethettiği dünyayı ben kalemimle fethedeceğim” diyordu. Bu anlayışla da eserlerini ortaya koydu. Evet edebiyatın fethedici bir yanı var. Bu yan yadsınamaz. Ve evet edebiyatın hapishane yanı da var ki bu durum da yadsınamaz. Hayırlısıyla bir ölseydik…
***
Bu hafta Bilal Can’ın “Güçlü Yalnızlıklar İçinde Kendi Savaşını Veren İnsan” ile “Evlenecekler ve Bekâr Kalanlar İçin Dekorasyon Önerileri” isimli iki denemesini yayımladık. Zaten yazıların başlıkları yazının kendisini anlatıyor. Bilal Can denemelerini önemsiyoruz.
***
Şiir deyince aklımıza imge geliyor. İmge kelimenin anlamını genişletmekle kalmıyor aynı zamanda enine ve boyuna doğru da derinleştiriyor. Anlam derinleştikçe ise okuyana yeni alanlar açılıyor.
Melih Cevdet Anday imge konusunda şöyle diyor: “Şu anda önünde oturmakta olduğumuz masanın üzerinde bulunan şeyleri gözlerimi kapatarak tasavvur edebilirim. Bu bir imgedir, orada bulunmayan şeylerin tasavvur edilmesi ise şiirsel imgedir. Bu imgeler arasında ilişki kurmak ise Şairin becerisine bağlıdır.”
***
Yine bu hafta yayımladığımız Raşit Ulaş’ın İltica şiirinden bir bölüm…
“sen durduğun yerde kal ayrılma bir daha. hayfa!
ben kılıcımı kuşanıp kaçtımsa Allah’a koşar adım
kaçmak belleyen, korku belleyen, kancıklık belleyen
türküleri ağzından tükür, ağzından tükür”
***
“Ah bu şarkıların gözü körolsun” şarkısı dinlediniz mi? Bu ara nedensiz bir nedensizlik elimizden tutuyor. İnsan bazen gönüllü olarak gaflete düşmek istiyor çünkü gafleti tek ilaç olarak imliyor. Ah bu insan! İnsan eğer gafleti yani unutmayı özlüyorsa orada durmalı. Çünkü an olur insan, kendini, denize akmaya uğraşan ama bir türlü engelleri aşamayan bir su olarak buluverir.
***
Celal Kuru yazılarıyla adından söz ettirmeye başladı. Son yazdığı “Müstesna Aşk Mektupları”nı okumadıysanız hemen okumalısınız. Celal Kuru şöyle diyordu: “Cevabının gelmeyeceğini bildiğimiz, artık beklemekten yorulup cevap da istemediğimiz ve yazdığımız mektubun sonuna “Son Mektup” diye not düştüğümüz gün bilelim ki, mektup, kalbimizin kendi kanında boğulmasıdır.”
Edebifikir Haber Ajansı