Evlerin derin, kasvetli, hemzemin geçitlerine benzeyen odalarından yayılıyorum dünyaya. Dünya üzerimde lekeler bırakarak büyüyor. Lekelerden arınmak için geceler boyu karanlığa sarılırken büründüğüm korku, gölgemin duvarda bıraktığı ize yaslanıyor. İnsan kendi gölgesiyle savaşmaya görsün bir derdi bin bir renge bürünür de çıkamaz kendiyle olan savaşından.
1+0, 1+1 ve 2+1’lerden hayata başlayanlar için dünyanın söyleyeceği artı bir değer olmaz. Çünkü hep artı değer gösteren rakamlara tutunurlar. Çünkü bu rakamların yansıttığı ekstradan bir kulvardır. Bozulan musluklarla, kapı gıcırtılarının yağlanmayı bekleyen sinir bozuculuğuna bir söylem geliştirmek için yeni tamlamalar ararken kendi olabilir insan. İnsan en çok öfkelendiğinde kendi savaşını verir. Bizim en berrak halimiz dövüşmeye müsait olan halimizdir. Yumruğumuz hazırdır her daim ve bu yumruğun etkisinin sayfa kenarlarında bırakacağı tereddüdü işleyerek buluyoruz kendimizi. Dövüşme arzumuzu yitirdiğimiz gün ateş hattından çekileceğimize dair olan inancımız bizi yenilgiyi baştan kabullenmiş olarak fırlatacak cümlelere. Biz asıl o zaman öleceğiz. Dövüşmeye hazır tutmalıyız kendimizi, geceyle, gündüzle, pencere kapı ve merdivenle. Dövüştükçe büyüyecek, güçlenecek, hareketleneceğiz. Hareket felsefesinin temelinde bana göre o dövüşme halinin hazır bulunmuşluğu yatar. Dövüşmeye hazır değilsen, hareketten uzaksın, dikte edilen konformist tavrın esirisindir.
Perdeler lekeli, pencereler kirli. Balkonlar güvercin yuvası, çöpler beklemede, dolaplar boş, mutfak sesin yankısını pişiriyor açlığımıza. Yeni renkler aramak için her hafta büyük bir kazı çalışmasına girişiriz. Bekâr evlerinin en yoğun çalışması mesai saatleri dışında -ya da öyle mi demeliydim, kendini bir kamu kurumunda kamu görevlisi görünümüne büründüren işçi halin- o takım elbiseli, o kravatlı, o her hafta toplu ütü seanslarına maruz bırakan kitaptan uzak haller. İnsan kendini ararken bir toplumsallaşmaya maruz kalır. Toplumun tüm kesiminden tortular taşıyan bizler, tüm kesime tortularımızı iletirken bunu ancak yazarak ifade edebiliriz.
Düşünce taşırız her gün sayısızca, beyin kanallarımızdan işlenmesini beklediğimiz düşüncelerin ham verileriyle yeni binalar inşâ ederiz. Bu sette yine yenilen biz oluruz. Çünkü vuruşan düşünceler etrafında bakiyemizde kalan yine gecikmiş faturalardır. Bekâr evlerinin o yılgınlığa, o bıkmışlığa, o kaçıp kurtulma isteğinin duvarda kalan çivi izine yapışması; kendi geleceğimizin kendi geçmişimizden yansıması. İnsan varlığı varlık üzerine inşâ eder, bunda felsefî bir yankı aramaya gerek yok.
Dekorasyon veyahut evin verimli kullanılması için gerekli estetik dokunuşlar… İnsanın mağaradan gökdelenlere uzanan serüveninde kendine mekânlar kurgulaması, üretim biçimleri ile ilişkilidir. Yaşam kalitesinin artması bunalımların da artmasını sağlamış, modern yaşam tarzı taklit yaşam tarzıyla anıla gelmiştir. Kentler inşa eden insan aklı, kendisi için huzuru metâlara bağlamıştır. Her metâ, fetişleşmeye müsaittir. Fetişleştirilen metâ ise putun kendisidir.
Evlerin put yapım evlerine bürünmesi dekorasyon ile ilişkili bir süreçtir. Evliler veya bekârlar için sunulacak dekorasyon önerisi ancak kişinin kendi kalbini izleyecek mekânlarla mümkündür. Loş ışıkların bıraktığı o dingin havada marketten alınan egzotik kokularla ferahlayan insan, ekvator kuşlarının sesleriyle tabiata bağlanıyor bu gün ve Babil kulelerine benzeyen yapılarda kendini putlaştırarak insanlığından uzaklaşıyor. Evliler veya bekârlar için sunulacak dekorasyon önerilerinde kişi kendi kalbiyle hesaplaşacak kısımlar kurgulamalı. Bir kitaplık, bir eşyasız ortam, bir hasır, biraz toprak. Betonla girişilen dövüşmede kazanan taraf beton olmuştur ve insanoğlu betonla ilişki içerisine girdiği günden beri şiirinden uzaklaşmıştır. Bu yüzden sadeliği verimli bir biçimde kullanması gereklidir. Kişi topraktan koptuğu ölçüde betonlaşmaktadır.
Bilal Can
2 Yorum