Delikanlılığın Kitabı
1. Yolculuk Kitabı Yollarını kalbinin kiminle yürüyorsun Gizli narlarını açıp düşlenmiş kirlerin Sırmalı apoletlerin söküp de geldim Kendime sağır kaldım
1. Yolculuk Kitabı Yollarını kalbinin kiminle yürüyorsun Gizli narlarını açıp düşlenmiş kirlerin Sırmalı apoletlerin söküp de geldim Kendime sağır kaldım
Öpülmüş çocuk yüzleri, ipek bir anne Bu, şarkısını söylemektir Garlarda ismi anılınca Trenlerin kara butlu insan azmanları olduğu Çocuk gidince
Yanmış ve tanınmaz halde cesedim Yuvarlandığında bir kalenin bronz burçlarından Deney tüplerine iman etmiş kimselerin ayakuçlarına 1000 yıl önceydi “Hong
Umutsuzluk, görmeyeli kocaman adam olmuş Çeliğe su verir gibi bir ağlamak çekiyor içim Fısıltılı kırbaç darbeleri sayıklıyorum Şaibeli umutlarımın zümrüt
Aynalardan kirli kehanetler akıyor ruhumun vadilerine Ümmi yalnızlığa esir düştüm Ne kılıç çekiyor ne aman veriyor Yüz kızartıcı bir suç
Turkuaz isyanlar patlak verirdi ayçiçeği tarlalarında Vuslat cüzzamlı bir hastaydı şark âleminde Biz şarklılar çokça başlık parası öder Biraz âşık
Düşünmek, afyonudur korkakların Kan yürür parmak uçlarına Sımsıkı sarılsınlar küçücük ihtimallere, büyük umutlara Taş kaynatılan sofraların başköşesi onlarındır Uyuz kırmızısı
Hüzün, kapkara damlarken şehrin alnına Küçücük ellerimle tutup kuytuya çektim hayatı Kum ve şarap yüklü bir yenidünya katarında Kaçak ama
Efruze, Anadolu’da türbelerin kurbanlık gülümsemeler için ilham verdiği Ablak yüzlü tımarhane kaçkınlarının Kupkuru mecralarda sefasını sürdükleri bir taşra mektebinde Üç
Öz benliğimle taht kavgası verir gibi Mayhoş yanılgıların kucağında Seyrettim gül dallarının kırılışını Savaşmadılar, savunmadılar kendilerini Kardeşlik kadar mukaddes dikenleriyle
“Başsız yalanların nefesiyle yaprak kımıldamaz” Buzullara gömülmüş, hep taze kalmış bir yılan Modernlik müzesi turlarında tercüme ettim Yetmiş iki lisana