Midnight Express (I)

Oryantalist bakış açısının sinemadaki en çarpıcı örneklerinden biri olarak kabul edilen Midnight Express (1978) filmi, Alan Parker’ın yönetmenliğini yaptığı bir ABD-İngiltere ortak yapımıdır. Amerikalı turist Billy Hayes’in yaşadığı olayları kaleme aldığı kitabından uyarlanan film, hem döneminin hem de günümüzün çok sayıda siyasi ve kültürel tartışmasının merkezinde yer alır. Billy Hayes, turist olarak geldiği İstanbul’dan ülkesine dönerken, kaçak olarak yurt dışına çıkarmak istediği uyuşturucu ile havalimanında yakalanır. Filmin konusu, Hayes’in uyuşturucu kaçakçılığı gerekçesiyle gözaltına alınmasından, hapishaneden kaçtığı ana kadar olan süreci ve filmin oryantalist bir dille ifade ettiği insanlık dışı onlarca vakayı içerir.

Senaristliğini Oliver Stone’un yaptığı, başrolde Billy Hayes rolünde Brad Davis‘in oynadığı film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Film Müziği, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Film Kurgusu olmak üzere beş dalda Oscar’a aday gösterilmiş. 1979 yılı Oscar’larında büyük ses getiren film En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Film Müziği dalında ödüle layık görülmüş.

Amerikalı turist Billy Hayes’in başından geçen ve yine Hayes tarafından kaleme alınan olaylar bütünü İstanbul’da gerçekleşir. Filmde Türk insanı modernleşememiş, çağ dışı kalmış, az gelişmiş ve otoriter olarak gösterilir. Modern dünya devletlerinin aksine bir doğu ülkesi olan Türkiye’de kurumsal yapıların yeterince olgunlaşmadığı, adaletin göstermelik ve despot yönetimin kontrolünde olduğu vurgulanır. Bu vurguyu, filmin mağdur kahramanı Billy Hayes’in ikinci kez hâkim karşısına çıktığı sahnede görürüz. Hâkim, “Biliyorum, bu ceza senin için fazla ama yapabileceğim bir şey yok. Elim kolum Ankara tarafından bağlı.” ifadesini kullanarak, adalet kavramının yozlaşmasına işaret edilir.

Batı’nın, kendisini ideal olarak tanımlayabilmesi için despot, barbar bir Doğu var etmesi gerekiyordu. Bu ötekileştirme sayesinde kendini ideal olarak tanımlayabilirdi. Batı, kitle iletişim araçları üzerinden sık sık dile getirdiği, zihinlerde mutlak iyi / kurtarıcı idea gibi kendinde var olup da ötekisinde olmasını arzu etmediği metotları, sinemada da abartılı bir şekilde kullandı. Doğu despotizmini film anlatıları içerisinde sık sık vurgulamayı ve abartılı şekilde dile getirmeyi ulusal bir görev olarak benimsedi. Midnight Express filmi de, baştan sona bu görevi yerine getiren anlatılardan biri.

Batı’nın tanımladığı Doğu’nun hapishanelerinde zindan; falaka, işkence, çocuk-yetişkin-yaşlı ayırt etmeksizin insanların aynı koğuşta/hapishanede yer aldığı bir imge olarak kurgulanır. Kargaşa ve kaos asla eksik olmaz ve bunlar hiçbir modern dünya (Batı) ülkesinde karşılaşmayacağımız şeylerdir! Film boyunca iyi insanlar Batılı, kötü insanlar hep Doğulu olarak yansıtılır. Batılı karakterler iyi, doğru, anlayışlı ve uyumlu olarak gösterilir. Doğulu karakterler ise gaddar, barbar, anlayışsız, zevk düşkünü ve sapkınlık eğilimli, kurallara uymayan, işlerini bilmeyen ve görevlerini suiistimal eden, bulundukları kurumları yozlaştırmış insanlar olarak lanse edilir.

Film anlatısındaki Doğu, Batı’nın Doğu’ya bakışındaki tarihsel sürecin tekrarıdır. İstanbul, yani Doğu, egzotik ve masalsı bir mekân olarak sunulur. Güneşin batışı, altın sarısı bir şehir manzarası, ezan sesi, cami siluetleri ile İstanbul bir masal şehrini andırır. Başlangıçta masalsı bir şehir olarak yansıtılan İstanbul, filmin sonuna doğru saldırgan bir oryantalizmin heyulası olur. Merakla seyredilen Doğu anlatısı, filmin ilerleyen bölümlerinde Doğu’nun kötülüğü, gaddarlığı ve despotizmine ayna tutan bir nesneye dönüşür. İngiliz temelli oryantalizm anlayışının olduğu tanıma ve tanımlamaya yönelik oryantalizmden, ABD egemenliğindeki Hollywoodvari ötekileştirici saldırgan oryantalizme…

İstanbul’a ilişkin her türlü mekânda boğucu arabesk müziği yer alır. Havalimanı bekleme salonu sahnesinde yine arabesk bir şarkı arka planda işitilir. İşitsel oryantalizmin yanında görsel oryantalist tanımlama çabaları kaçınılmazdır elbette; kara çarşaflı Anadolu kadını ile modern giyimli Türk kadını, aylak fesli adamla fötr şapkalı adamın aynı anda kadrajda yer alması gibi sahnelerde oryantalizm ile ‘Doğululaştırılan’ Türkiye’nin, Doğu-Batı ikircikliğine gönderme yapılır.

Batı’nın tasvir ettiği Doğu, kendi iç dinamiklerini ve modern sistemini kuramamış, dolayısıyla toplumsal işleyişini gerçekleştirememiş, kişisel ve toplumsal ilişkilerin göz ardı edildiği, adalet ve hukuk kaidelerinden yoksun, mevcut sistemin yozlaştığı bir yerdir. Tasvir edilen Doğu’nun tekinsizliği ve ciddiyetsizliği simgesel olarak filme yerleştirilir. Havalimanındaki üst aramasında polisin “Adamın üzerinde bomba var!” uyarısına rağmen diğer polisin hiçbir tedbir almadan yaklaşıp eliyle kontrol etmesi bu ciddiyetsizliğin ve tekinsizliğin örneğidir. Doğulu düzensizdir, umursamazdır, barbardır, ciddiyetsizdir. Billy Hayes’in havalimanında gözaltına alınmasından sonraki çoğu sahnelerde bunları görmek mümkün. Bavuldan çıkartılan eşyalar polis tarafından kırılır, yerlere atılır. Suçlunun fotoğrafını çekmek için toplanan polislerin gösterdiği lakayt tavır, ast üst ilişkisinin ortadan kalkmış olması, Batılı göz olan Hayes’in o gergin anında bile gülmesine ve küçümser bakışına yol açmıştır.

Doğu, Batı’nın ideal olarak sunduğu kurumsallıktan, ciddiyetsizlik ve sorumsuzlukla uzaklaşır. Doğu için kurumsallaşma imkânsızdır. Kurumsallaşmada yer alacak kademelerin bu rolü başarıyla yerine getirecek ast-üst ilişkisi oturmayacaktır. Filmde Doğu’nun kurumsallıktan, işini ciddi yapmaktan ve sorumluluk sahibi olmaktan uzak oluşu, polisin fotoğraf çekimi sonrası Hayes’in botunu çıkarttığı esnada düşürdüğü üç paket sigara üzerinden anlatılır. Polis amiri, arama yapan polislerin komiserini azarlar. O komiser ise aramayı iyi yapamayan ve amirinden azar işitmesine neden olan polisleri tokatlar. Üstün fırça atması, komiserin astları tokatlaması ve oluşan kaos ortamı… Hayes köşeye çekilir, şaşkın gözlerle izler. Doğu’nun egzotik, kaos ve düzensizliğe açılan penceresi, Batı’nın küçümseyici bakışına maruz kalır. Hayes’in şaşkın ama bir o kadar da alaycı Doğu seyri, Edward Said’in eleştirdiği oryantalist bakışın film anlatısındaki temsilidir.

Devam edecek…

Adem Suvağcı


 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir