İbn Haldun’un Tarih Felsefesi

Tarihçiliğin tarihini incelersek karşımıza daima Avrupamerkezci modern tarih anlayışları icat eden filozoflar ve kendi zihin dünyalarına göre kurguladıkları tarih anlatılarıyla meşhur olan belgeselci tarihçiler çıkar. Tarih anlayışlarında, dünyayı çoğunlukla Avrupa perspektifiyle yorumlar ve kendi kültürel normlarını evrensel kabul ederler. Böylece diğer toplumların tarihlerini, oluşturdukları bu çerçeve içine sıkıştırarak yeniden yazmanın veya tahfif ederek değersizleştirmenin yollarını bulurlar.

Meseleye Türk tarihçiliği açısından bakarsak, genellikle padişah ve siyaset merkezli, toplumu göz ardı eden bir tarihçiliğe indirgendiğini görürüz. Bu bakış açısı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetici sınıfına odaklanırken, geniş halk kitlelerinin sosyal ve kültürel hayatını ihmal eden bir bakış açısını yansıtır. Ancak, özellikle son yirmi yılda yapılan çalışmalar, bu indirgemeci yaklaşımı sorgulayarak Türk tarihçiliğinin daha kapsamlı bir perspektifle ele alınması gerektiğini gösteren ciddi iddialar öne sürdü.

Bahsettiğim çalışmalar çerçevesinde bakıldığında ilk sistemli ve modern tarih filozoflarını da etkileyen görüşlerin Müslüman Türk ve Arap bilginlerinden çıktığı net bir şekilde görülebilir. Örneğin, Endülüslü İbn Said el-Mağribî, Reşiduddin Tabîb, Taceddin es-Subkî, Heratlı Mirhond (Mîrhând), Bergamalı Kâfiyeci, Kâtip Çelebi ve İbn Haldun gibi birçok önemli âlimin eserlerinde, tarih usulü ve felsefesi açısından bilinen ilk sistemli düşünceleri görüyoruz. Bu isimler, sadece tarihsel olayları kaydetmekle kalmamış, aynı zamanda tarih düşüncesi ve tarihçilik hakkında da usuller tertip etmiş, esas ifadesiyle tarih felsefesi ortaya koymuşlardır.

Yukarıda sayılan isimlerin her birinin büyük katkısı olmakla beraber Kâfiyeci ve İbn Haldun’un yeri benim açımdan ayrıdır. Bu isimlerin tarihçiliğin metodolojik temellerini atmaları bir yana uygulamaları da oldukça dikkat çekicidir. İbn Haldun “Mukaddime” adlı eserinde, tarihin bilimsel bir disiplin olarak ele alınması gerektiğini savunması, tarihsel olayların sosyolojik, ekonomik ve kültürel bağlamlarını incelemesi ve toplumların yükseliş ve çöküş döngülerine dair teorisi modern tarih felsefesinin temellerini de atmıştır. Dolayısıyla tarihyazımı meselesinde sadece olayların kaydedilmesinin yeterli olmadığının ve olayların arkasındaki neden-sonuçların da analiz edilmesi gerektiğinin vurgulanmasının modern bir buluş olmadığını söyleyebiliriz. Bahsi geçen isimler, tarihçiliği sadece bir anlatı olmaktan çıkarıp, analitik ve eleştirel bir disiplin haline çok önceden getirmişlerdir.

Türk tarihçiliği, modern tarih felsefesine önemli katkılar sağlamış ve Batılı tarih anlayışlarından farklı olarak daha bütüncül ve sistemli bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu yaklaşım, sadece siyasi olaylara değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel dinamiklere de odaklanmıştır. Dolayısıyla, Türk tarihçiliği, padişah ve siyaset merkezli dar bir bakış açısıyla sınırlı kalmamış, geniş bir perspektifle tarihsel olayları değerlendirmiştir.

Netice olarak Türk tarihçiliği, tarih felsefesi ve metodolojisi açısından önemli bir mirasa sahiptir. Kâfiyeci ve İbn Haldun gibi öncüler, tarih yazımında sistemli ve analitik bir yaklaşım geliştirmiş ve modern tarihçiliğin temellerini atmışlardır. Bu miras, günümüz tarihçileri tarafından yeniden keşfedilmekte ve Türk tarihçiliğinin dünya tarih yazımındaki önemi giderek daha fazla takdir edilmektedir.

***

Nakilci ve belgeci tarihçiliği aşan düşünceleriyle öne çıkan İbn Haldun’un, Toynbee’nin ifadesiyle insanoğlunun tüm çağ ve mekânlarda ortaya koyduğu en büyük yapıt olarak görülen eseri Mukaddime, Türk dünyasında Pirizâde Sait Molla’nın üçte ikilik çeviri faaliyeti ve ardından Ahmed Cevdet Paşa’nın tamamını nihayete erdirmesiyle sesini bulmuştur. İbn Haldun, Mukaddime eseriyle tarihin felsefeyle ilişkisini kurarak ve geçmiş bilgisinin anlamlı hâle gelmesini sağlayarak, tarihin yani geçmişin gelecek ile irtibatını sağlamıştır.

Geçmişin bilgisi olarak tarihin bir amaç vasfı kazanması İbn Haldun ile başlar. İbn Haldun, tarih bilgisini bir amaçlar bütünü içine yerleştirir ve terakkinin temel aracı olduğunu ileri sürer. Tarihe akıl ile yaklaşmayı, tetkik etmeyi ve anlamlandırmayı merkeze alarak tarihi geçmiş ve gelecek arasındaki irtibatı kuracak bilim olarak görür. Burası önemlidir çünkü tarih bilgisinin insan psikolojisi ve toplumsal dalgalanmalardaki gücünün farkındadır. Kendinden evvelki tarihçilik geleneğini de bu bağlamda delilleriyle eleştirerek sebep-sonuç ilişkisinin önemine değinmiştir. Böylece eleştirel tarihçiliğin de ilk ciddi örneklerini sunmuştur. Öte yandan Mukaddime’de coğrafyanın tarihle olan ilişkisinden bahsederek, modern bir alan olarak görülen “Tarihî Coğrafya”nın da kurucusu sayılabilir.

İbn Haldun’un önemi hem yerli hem de yabancı tarihçiler tarafından sıkça vurgulanmıştır. Bu bağlamda Kâsım Şulul, Arnold Toynbee’nin ifadelerini referans alarak İbn Haldun’un tarih felsefesinin büyüklüğünü ve önemini belirtir. Toynbee, İbn Haldun’un Mukaddime adlı kitabını, “tasarladığı tarih felsefesi, şüphesiz türünün en büyük eseri” olarak görür. Bu ifade, İbn Haldun’un tarih felsefesinin evrensel düzeydeki önemini ve etkisini ortaya koyar.

***

Toplumlar, çağın durumuna göre oluşturulan kültürel alışkanlıklar ve devralınan gelenekler aracılığıyla hareket ederler. İnsanlar ise bu kültüre mensup olmakla birlikte, psikolojik güdülerle hareket eder. Ancak kültürel faktörler ve insan davranışlarını birçok açıdan şekillendiren psikolojik koşullar genellikle tutarlı değildir. Bunun nedeni, hayatın akışındaki belirsizliklerdir. Dolayısıyla, bu belirsizliklerin insan ve toplum üzerindeki etkisini göz ardı ederek, yani kültürel ve psikolojik faktörleri hesaba katmadan, yalnızca belgeler ve bilinenler üzerinden tarih anlatısı oluşturmak, tarih bilincini meydana getirmez.

Birçok toplumda tarihsel verilerin bu değişkenler göz ardı edilerek derlenmesi, neşredilmesi ve üzerinde dedikodular yapılması politik bir harekettir. Modern toplumun tarihi sıkıcı bulması ya da gerçekdışı kabul ederek yüz çevirmesi bu anlayışın tipik bir sonucudur. Elbette tarihsel veriler, yapısı gereği şüpheyle yaklaşılması gereken bilgilerdir; fakat tarihsel bilgiye yalnızca gerçekler üzerinden yaklaşma düşüncesi ütopiktir. Tarih bilincini, gerçeklikler üzerinden değil, değişkenleri göz önünde bulundurarak ve eldeki verilere anlam yükleyerek edinmemiz gerekir. Bunun da içinde yaşadığımız post-truth çağında ne kadar mümkün olduğu tartışılır.

İbn Haldun, mağlup olanların galip gelenleri taklit etme eğilimleri üzerine yasalaştırdığı düşünceleriyle bir anlamda tarihin akışını anlamlı hale getirecek bir yol bulmuştur. Eserinde detaylıca bahsettiği bu taklit etme durumunu hocanın talebesi, babanın evladı, hükümdarın ise halkı üzerindeki etkisi üzerinden izah eder. Bilindiği üzere talebe, evlat ve halk kendinden üst olarak gördüğü bu otoritelere benzemeye ve bir anlamda ona dönüşmeye meyillidir. Dolayısıyla bu benzeşme arzusu mağlup olanların zihninde galip olabilmenin anahtarlarını taşır. İbn Haldun bu durumu mağlup toplumların, kendilerine galip gelenlerde bir mükemmellik olduğuna duyduğu inanç ile izah eder. Ötekinin üstün olduğu için galip geldiğini düşünen mağlup toplum, ötekinin gelenek göreneklerini, adetlerini, teknolojik gücünü ya da inanç sistemini daha faydalı bularak sahip olmak ister. Bu durum döngüsel bir sonuç doğurarak, galibin sürekli galip, mağlubun devamlı mağlup olmasına neden olur. Bunun en bariz örneğini üç yüzyıllık bocalamamızda görebiliriz. Galip gelen Batılıların medeniyetine sahip olabilmek için gösterdiğimiz çaba nedense hep yirmi otuz yıl kadar geriden geliyor. Çünkü biz onların bir yöntemini benimseyip, üretime geçene kadar onlar da yeni bir sistem yürürlüğe giriyor ve bu döngü de böylece sürüp gidiyor. İbn Haldun bu psikolojik durumu Kâsım Şulul’un ifadesiyle tarihin bir yasası olarak görmüştür.

İbn Haldun’un tarihle ilgili düşünceleri, tarih çalışmalarına birçok açıdan bakabilme imkânı sunmuştur. İbn Haldun’a göre, tarih ilk elde geçmişin bilgisinden ibarettir. Ancak düşünsel anlamda tarih, yalnızca geçmiş olayların basit bir aktarımı olarak kalmaz. Ona göre en net haliyle tarih, geçmişte meydana gelen insani ve toplumsal olayları derinlemesine düşünmek, araştırmak, bu olayların gerçek nedenlerini açıklamak ve olayların nasıl ve niçin meydana geldiğini anlamaktır. Bu nedenle tarih, kaynağını felsefede bulur ve felsefi bilimlerden sayılması gerekir.

Kâsım Şulul, İbn Haldun’un bu tespitleriyle tarihi bir “düşünce” olarak kabul ettiğini dile getirir. Tarihin görünen yani vakayinâme (olayların kronolojik sıralaması) yönünü ise düşüncenin cesedi olarak kabul eder. Bu sebeple, idrak anlamındaki tarih bir düşünce fiili iken vakayinâme, bir irade fiilidir. Tam anlamıyla idrak, geçmiş tecrübeye dayanır. Bu bakış açısı, tarih bilimini sadece olayların sıralanması ve anlatımı olmaktan çıkarıp, olayların arkasındaki derin nedenlerin ve dinamiklerin anlaşılmasına yönelik bir düşünsel faaliyet olarak konumlandırır.

Tarihçilik anlamında Haldun’un düşünceleri, tarihyazımını yüzeysel kronolojik bir kayıt tutmanın ötesine taşır. O, tarihsel olayların neden ve sonuç ilişkilerini inceleyerek, bu olayların arkasındaki sosyo-ekonomik ve politik dinamikleri anlamayı böylece gelecek ile bir köprü kurmayı hedefler. Bu yaklaşım, tarih bilimini daha analitik ve eleştirel bir disiplin haline getirir. Bu nedenle, İbn Haldun’un tarih felsefesi, tarihçiliğin metodolojik temellerini derinleştirdiği söylenebilse de aslında yeniden inşâ etmiştir demek daha doğru.

Sonuç olarak, İbn Haldun’un tarih anlayışı, tarih yazımında derinlemesine düşünmenin ve analiz yapmanın önemini vurgular. Onun bu yaklaşımı, tarih biliminin sadece olayların kaydedilmesi değil, bu olayların arkasındaki nedenlerin ve dinamiklerin anlaşılması gerektiğini gösterir. Bu, tarihçiliği daha kapsamlı ve anlamlı bir disiplin haline getirir. Bu çerçeveden bakıldığında İslam ya da diğer ifadesiyle Türk tarihçiliğinde İbn Haldun benzersiz bir noktadadır.

 

İbrahim Orhun Kaplan


Tarih Felsefesi Yazı Dizisi

1. Kant’ın Tarih Felsefesi
2. R. G. Collingwood’un Tarih Felsefesi
3. Hegel’in Tarih Felsefesi

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir