Boğulsun Kalabalığım
Eskiler, bazı harflerin yanyana gelmesiyle doğan telaffuz güçlüğüne “tenâfür-u huruf” derlerdi. Kelimelerin yanyana gelmesiyle doğan telaffuz güçlüğüne ise “tenâfür-u kelimât”.
Eskiler, bazı harflerin yanyana gelmesiyle doğan telaffuz güçlüğüne “tenâfür-u huruf” derlerdi. Kelimelerin yanyana gelmesiyle doğan telaffuz güçlüğüne ise “tenâfür-u kelimât”.
Kalabalıkmış gibi gülümseyen tenhalığımın panzehiri yok Yoklardan yok beğen gel düşelim içime Dikkat elleri vardır harflerin Koru içindeki tenhayı Seni
İşte bütün mazmunları açıyorum bu mektupla, iyi oku emi! Şiirlerini çok seven bir kadın, Rilke’yi görmek için kaldığı Muzot Şatosu’na
Kendini hiç yerli hissettiğin oldu mu? Biliyor musun ben hissetmedim hiç. Hani Attilâ İlhan’ın bir şiirinde geçiyor: “her an düşüp
Dar Kapı’yı bilirsin… Hani Andre Gide’nin yazdığı… O kitapta Jerome, sevdiği kadına “Ruh mutluluk yerine neyi tercih edebilir ki?” diye
Sulhi Ceylan’ın, Raşit Ulaş’a yazdığı cevabi mektuptur. *** Şimdi sana içimde beliren acı bir fren sesini ve fren sesinin ise
Sadık Hidayet, Kör Baykuş romanına şöyle başlar: “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Yine masa başındayım ve yine sana mektup yazıyorum Aydoğan. Mektup yazacağın başka biri yok mu diyebilirsin. Ama ne önemi var
Sana seslenmekten de yoruldum artık Aydoğan. Ne halin varsa gör, diyesim geliyor bazen. Bazen, bazenler hiç çekilmiyor. Takvim yapraklarının gövdesinde
Dünyanın altına saatli bir bomba koydum Sonra gidip uzandım Her saat başı uyandım Daha var dedim daha var Hangi özlem
Ellerini çekerim geceden Yükselir içimde kırbaç dilli bir alev Ete değdiğinde uzaklığın Sustuklarım kusar içimde Yağmalarım haritanın sınırlarını Bedbin bir
Sulhi Ceylan, zamana karşı eskiyen insanın ayrıntılarına değindi. *** Başkalarının bizden daha çok acı çektiğini bilmek, kendimize itiraf etmesek dahi
Sulhi Ceylan, kör kuyularda uyandığından beri bir rüyaya sığınıyor: Ah o yara hiç geçmedi… *** Günlerden Cuma ve yıllardan 2014…