Dipnotlarında Büyüttüm Nefesimi

Sadık Hidayet, Kör Baykuş romanına şöyle başlar: “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar.”  Yeni fark ettim. Bu aralar şiir yazdıktan sonra ağlamaya başlıyorum. İçimde bir dağ, lavlarını salmış yeryüzüme… En son ne zaman ağladın Aydoğan? Yürürken yüzümün yerlere savrulduğunu da hissediyorum. Birinin eğilip almasını ne kadar çok isterdim hâlbuki… İnsanın yüzü de düşer mi deme? İnsan bir kere düşmeye görsün, gerisi geliyor zaten. Atinalı Solon’u bilirsin. Oğlunun ölümü üzerine bilge Solon’un ağladığını gören biri şöyle bir soru sorar ama sorusunda aslında kınama vardır: “Ağlamanın bir yararı yokken neden böyle ağlıyorsun?” Bilge Solon hafifçe başını kaldırır ve bir yandan gözyaşlarını silerken şöyle cevap verir: “Ben de bu yüzden ağlıyorum, bir yararı olmadığı için.” Şimdi anlıyor musun beni? Bir mahkûmun ellerinde titreyen zamana hapsedilmiş özgürlüğü yaşıyorum her an. Her an, “zaman” taş duvarlara çarpıp soluyor. Zaman solar mı deme sakın, insan soluyorsa inan her şey solar, inan.

Senin de, her gün uyumaktan yorulduğun oluyor mu? Benim oluyor. Yine mi uyuyacağım diye dert edip uyuyamadığım gecelerim oluyor mesela… Mesela özlemini duyduğum şeyin ne olduğunu bilmediğim geceler…  Kısacası kendi örsümde dövüyorum kendimi, her gün, yıpratırcasına… İnsan, en güzel kendini dövebiliyormuş, bunu da öğrendim.

Böyle karamsar bir tablo çizmek istemezdim ama dur bak sana ne diyeceğim, hem belki canının sıkıntısı geçer biraz: Atımı puşt tarlasında nallatmadım hiç. Benim bütün sorunum kendimle. Her ne kadar insanlara kızsam da asıl kızdığımın kendim olduğunun farkındayım. Kendiyle barışmak diyor yeni nesil… Asıl mesele kendiyle barışmak değil hâlbuki kendini tanımak, özünün ârifi olmak… Kısacası kendi tarlamdan başka yere girmedim.

Sana bu mektubu yazarken metnin içerisinde birinin dolaştığının farkına vardım. Yazarken kendime hâkim olamıyorum. Yazmaya başladığım cümle, kafamdaki tasarıdan farklı bir şekilde devam ediyor. Bazen klavyenin tuşlarının kendi kendine basıldığını sanıyorum. Öyle ters ters bakma. Akıl sağlığım yerinde. Hem ben acılarımı estetize edemez miyim? Ettim işte!
Hem bak Pessoa ne diyor: “Hayali öldürmekle, kendimizi de öldürmüş, ruhumuzu sakatlamış oluruz. Hayal, en içine girilememecesine, en elimizden alınamamacasına, en sıkı sıkıya bizim olan şeydir.” Şimdi anladın mı elimizde sadece neyin kaldığını? Gerçi şu an anlamamak isteyebilirsin. Geçici mutluluklara kendini vermiş olabilirsin, hatta geçiciliğini bile bile bu duruma devam edebilirsin. Ama sıkma canını en son varacağımız yer aynı.

Hayatın anlamına dair yıllardır beynimi yiyorum. Geldiğim son nokta şudur: Hayatın hiçbir anlamı yok. Anlam insanın kendisinde. Ama tüm âlem, sanki insanın kendinde olan o anlama ulaşmasına engel oluyor, kişinin kendi nefsi de dâhil bu duruma. Eee napalım diyeceksin tabiî. Bir şey yap demiyorum sana, seni sadece acılarıma şahit kılıyorum. Bu ceza sana yeter belki. Hani Didem Madak diyordu ya “Keşfettim / Küçük ruhlarınızdaki büyük Amerika’yı / Hadi alkışlayın! / BU SİZİN BAŞARINIZ…” diye. İşte bu bizim başarımız, bir ömür içimizdeki nefsin bencil özelliklerini ortaya çıkarmak için savaştık. Ateşlerde yanacağız…

Bundan sonra sana mektup yazar mıyım yazmaz mıyım bilmiyorum ama klişeye girip bildiğim tek bir şey olduğunu söyleyeceğim: Kendimi özledim… Ya sen? Ben, sana bu mektubu yazarken, dünya biraz daha kötüleşti. Ben biraz daha kötüleştim.

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • Unutulan , 03/11/2017

    Bu yazıyı tekrar Twitter’dan paylaştınız. Allah razı olsun… Yalnız ;

    ‘Kendimi özledim… Ya sen?’ cümlesine geldiğimde ( Tabi Aydoğan’ın sesinden dinlerken farkediyorum bunu ) Sulhi Ceylan’ın onlarca yazısı arasından bu yazının tekrar paylaşılması, Aydoğan’ı özlediğini işaret ediyor, kanaatine vardım. Belki de ben Aydoğan’ı özledim, Sulhi Ceylan’ı bu özlemime şahit kılıyorum. Bu ceza bize yeter…
    Vesselam..

  • Hatice kübra , 30/12/2015

    Bi anda acaba ben mi Sulhi Ceylan ım Sulhi Ceylan mı ben diye düşündüm … benim ve belki herkesin de sorunu kendisiyle …

  • Sümeyye , 20/10/2014

    Mükemmel

  • selma , 15/10/2014

    “Bir mahkûmun ellerinde titreyen zamana hapsedilmiş özgürlüğü yaşıyorum her an. Her an, “zaman” taş duvarlara çarpıp soluyor.” :( ne güzel ifade etmiş.
    ‘Her insan kendine yetecek ölçüde afyon taşır içinde, durmamacasına yenilenen bir afyon’ der bir yazar, sulhi ceylanın afyonu yok sanırım

  • zeynel , 15/10/2014

    İki kafadar olayı bitirmişsiniz abicim. Bütün yurt iki seksen ranzalarda…. bunalımlarda….

  • yusuf tarık , 14/10/2014

    Okudum ve bittim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir