Dar Kapı’yı bilirsin… Hani Andre Gide’nin yazdığı… O kitapta Jerome, sevdiği kadına “Ruh mutluluk yerine neyi tercih edebilir ki?” diye bağırınca Alissa büyük bir coşkuyla “Ermişliği” diye cevap verir. Cevaba bakar mısın: “Ermişliği” Hadi şapkayı önümüze koyalım… Sevdiğin sana böyle bir soru sorsa, sen bu cevabı verebilir miydin?
Sana mektup yazarken yazdığım mektupları, aslında sana değil de kendime yazdığımı fark ettim. Sana hitap ederken aslında kendi benime, ruhuma hitap ettiğimi, kendi adıma söyleyemediklerimi sana söylettiğimi fark ettim. İnsan işte, kendinden kaçmak için bin bir türlü bahane üretebiliyor…
İmam Gazâli’yi bilirsin. Gençliğinde çok buhranlar geçirmişti hani… Her şeyi sorgulayan Gazâli; hakikat, varlık ve akıl gibi konularda kalbini ferahlatacak sonuçlara bir türlü ulaşamıyordu. Bununla birlikte şüpheleri gün geçtikçe artıyor, fikri bunalımları sonucu hayatı çekilmez hale geliyordu. İncelemeleri arttıkça şüphesi artıyor, kendini ahlaki bakımdan sorguluyordu. Yaptığı iç sorgulamaları hayatını anlattığı el Munkız kitabında şöyle anlatır: “Baktım ki dünya alakalarına dalmışım. Bu alakalar her taraftan beni çevrelemişler. Yaptığım işleri düşündüm. En güzeli ders vermek (tedris) idi. Bunda da ahirete pek menfaati olmayan ehemmiyetsiz bir takım ilimlerle meşgul olduğumu gördüm. Tedristeki niyetimi yokladım. Onun da Allah rızası için olmadığını, mevki sahibi olmak, şan ve şeref kazanmak arzusundan ileri geldiğini anladım. Uçurumun kenarında bulunduğuma, vaziyetimi düzeltmezsem ateşe yuvarlanacağıma inandım.” Gazâli durumunu bu şekilde anlattıktan sonra çıkış yolları arar ve çıkışı da Bağdat’ı terk etmekte bulur. Ama bu terk işini gerçekleştirmek hiç de kolay değildir. Gazali her gün Bağdat’ı terk etmeye karar verir ama ertesi gün vazgeçer. Kararsızlık, düşüncelerini yer bitirir. Kolay değildir, böyle bir makamı terk etmek. Öyle ki Gazâli bu durum sebebiyle hastalanır. Ders anlatamayacak duruma düşer. Depresyonları her geçen gün artar. Yemek yiyemediği için takatsiz kalır. Doktorlar ilaç tedavisi uygularla ama nafile, Gazâli düzelmez. En son hastalığın fiziki değil psikolojik olduğu teşhisi konur. Gazâli doktorların teşhisini şöyle aktarır: “Bu, kalbe ârız olmuş bir haldir. Oradan mizaca sirayet etmiştir. Kalbe arız olan büyük elem zail olmadıkça ilaçla iyileştirmeye imkân yoktur.” Gazâli tek çare olarak Allah’a iltica eder. Duasının kabul olması üzerine kalbinde bulduğu bir güçle malının ailesine yetecek kadarından fazlasına fakir fukaraya dağıttıktan sonra Bağdat’ı terk eder ve Şam’a gider.
İki yıl boyunca nefsini kötü hallerden temizlemek, ahlakını düzeltmek ve kalbini tasfiye etmek için insanlardan ayrı, münzevi olarak yaşar. Öyle ki itikâfta olduğu Emevi caminin minaresine çıkar ve kapısını üzerine kilitler ve bu şekilde Allah’ı anar. İki senenin bitiminde inzivasına Kudüs’te devam eder. Akabinde Mekke ve Medine’ye gelir. En son ise memleketine geri, döner. 11 yıl süren zühd ve tefekkür hayatı sonucu Gazâli tüm şüphelerinden kurtulmuş ve Allah’a yakınlık kazanmıştır. Ama şurası çok önemli Aydoğan, Gazâli krizinden akli deliller, ispatlar sonucu değil bilakis Allah’ın kalbine attığı bir nur sayesinde çıktığını söyler.
İşte böyle… Kendini bulmak, kişinin beniyle yüzleşmesi diyoruz ya hani, inan hiç de kolay değil anlayacağın. Ama imkânsız da değil. Sokağın köşesinin döndüğümde kendi yüzümle karşılaşacağım o günü iple çekiyorum. Biliyorum sen de aynı dertten kanıyorsun. Ve yine ikimiz de biliyoruz ki İmam Gazali ile aramızda dağlar var… Yine de o güne kurulu ya saatlerimiz, hayatı anlamlı kılmak için bu yetmez mi?
Seni acziyetine çağırıyorum. Tutun ama sımsıkı tutun o acziyetine. İnan bir gün sevgili peçesini açacak…
Sulhi Ceylan
10 Yorum