“N’apim Tabiatım Böyle” şarkında “vura vura dip oldum / ona buna dert oldum / yana yana söndüm / çelindi gönlüm / yaşamadan öldüm” diyorsun. İşte şimdi bizim geldiğimiz noktaya geldin. Yıllardır senin dibi görmeni bekliyorduk. Bekliyorduk, çünkü insan dibi görmedikçe hâlâ içinde bir kıvılcım vardır ve günahlarıyla yaşamaktan bıkmaz. Ama işte sen de dibe geldin. Dibe vardıysan yukarı çıkmaktan başka yol yoktur.
Artık gidecek yerin olmadığını biliyorsun. Bu bilgiye ulaşman zor oldu. Çünkü etrafın güzel kadınlarla sarılıydı. Birbirinden güzel kadınların arasında hayatı bedenden ibaret sandın. Ama bir zaman sonra yanlış yaptığını anladın ve evlendin. Tamam o ara şarkılarının kalitesi düştü. Ama bir zaman sonra özgür ruhun evliliği kaldıramadı ve boşandın. Ha bir vakit müziği de bırakmıştın. Şimdi tamam, artık Teoman kendinin farkına varacak dedik ama bir şekilde yine kendini kandırdın.
Şimdi yalnızsın, şarkılara sığınmışsın. Bir de alkol diyorsun şarkında. Sana kaç kere söyledik hâlbuki her sarhoş gecenin sabahı ayılmak ve hayatla yüzyüze gelmektir. Artık hayatla yani kendinle karşılaşmayı erteleyemezsin. Bak bünyen de kabul etmiyor. Akıl ve kalp birliğini sağlayıp şehrin meydanında kendinle burun buruna gelme vaktin geldi.
“Ona buna dert oldum” diyorsun. Haklısın, ona buna dert oldun ama en çok da kendine dert oldun. İşte artık sen de anladın, sana senden başka çözüm yolu yok ve bu sebeple de ayık olmak zorundasın. Bak ne diyorum hem, gel aşk şarabı içelim seninle.
Yüzündeki ifade rol değil biliyoruz. Sen filmlerinde de kliplerinde de hiç rol yapmadın ama insanlar seni rol yapıyor sandılar. Ama hayır biz biliyoruz, sen rol yapmıyorsun, bu dünya sahnesinde sana biçilen role doğdun. Ve şimdi kendi filminin jönü olmanın vakti geldi. Unutma devrim dediğin kanlı olur. Hatırlasana Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri ki şehrin kadısı idi ve kadılık yaptığı sokaklarda hocasının isteği ile ciğer sattı. Aslında Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri yıllardır büyüttüğü benliğini sattı o ciğer tablasında. Ve gözlerini hakikate açtı. Teoman gel artık. Tut ellerimizden. Sana sadece deprem vadediyoruz. Kendi depremini vadediyoruz.
Biliyoruz, dünyadan bıktın, her gün kendi sesini duymaktan bıktın. Bıktın çünkü, hiç ruhunun sesini duymadın, duyamadın. Kalu Bela’da verdiğin sözün tınısını unutmak üzeresin. Eğer unutursan artık seni kimse kurtaramaz. Teoman bu açık mektup senden içre sana yazılmıştır. Madem yaşamak için bir neden arıyorsun, artık kalbinin sesine kulak ver. Ama öncelikle dünyanın sesini kapatmalısın. Yoksa kendi sesini asla duyamazsın. Sen yıllardır kendi sesini dinlediğini sanıyordun ama değil. Ne kadar zor sorun varsa al gel, seni bekliyoruz.
Seni o içinde deliler gibi yanan fakat senin de farkında olmadığın hakikat ateşine çağırıyoruz Teo. Burada da huzur yok, huzursuzluk var. Burada da rahat yok, derd var. Burada ateşlerin en büyüğü var. Ama burada öyle bir şey var ki huzur, huzursuzluk, rahat, derd, ateş… bunlar bütün mânâlarını tek bir güzel karşısında yitirip yalnızca kelimelerden ve basit hislerden ibaret kalıyor.
Yeter artık yanlış yerlerde yanlışları aradığın. Bundandır ki bütün dallar elinde kaldı, bundandır o güzellere karşı göçebeliğin. Yüzünü en güzele çevir. Haydi Teo gel artık…
editor@edebifikir.com
6 Yorum