İnsanların kendini bilmesi, merhametle dolu bir kalp sahibi olması için şiir dedik… “Şairlerle veliler kardeştir” düsturuna gönlümüzü açık tuttuk. Şairin ahlaksızından, şiirin pespayeliğinden yine saf şiire sığındık. Biliyoruz insan, bulunduğu yeri darmadağın edebildiği gibi agâh da edebilir. Küçük bir çocukken annemizden dayak yedikçe yine annemize sığındık. Bizi kendisinden korumasını bekledik annemizden. Annelerimiz başlı başına bir şiirdi. Şiir tuttu ellerimizden ve şiir gibi bir hayat düşledik.
Şiir tuttu ellerimizden ve yaşamak umrumuzdadır dedik. Dünya üstümüze saldırdıkça şiirler göverdi gövdelerimizden. Yapraklarımıza rahmet yağdıkça içimizin karanlık sokakları aydınlandı. Biz aydınlandık. Dünya üstümüze saldırmaya devam ediyordu. Ama içimizden debelenen yaşamak hep sırılsıklamdı.
Dördüncüsünü düzenlediğimiz “Aklımızı Başımızdan Alacak Şiir Arıyoruz” etkinliğimizle saf şiire ulaşma niyetiyle yola koyulduk. Arayış ki başlı başına bir şiirdi zaten. Kapıları açtıkça kendimizle karşılaştık.
Bu sene de etkinliğimize katılım yüksek oldu ama geçen senenin aksine bu sefer “yetkin-özgün” şiirden ziyade şiir olma kategorisine yükselememiş pek çok metinle karşılaştık. Hiçbir zaman kemiyeti keyfiyetin önünde tutmadığımız için gelen o “yetkin-özgün” şiirler üzerinde durduk. Jüri üyelerimiz iki şiirin belli bir seviyeyi yakaladığı konusunda hemfikirdi. Bunlar ritim gücü, dili kullanma becerisi ve kendine ait acıları şiirde yansıtma açısından Betül Ceyhan’ın ve Gülsün Bayar’ın şiirleri oldu.
Jüri üyeleri olarak bu şiirleri tekrar tekrar okuduk ve hangi şiiri seçsek diğerine haksızlık yapmış olacağımızı düşündük. Bu sebeple Betül Ceyhan’ın “Her şey Yol’unda” şiiri ve Gülsün Bayar’ın “Harabat Ehlinin Plazaları” şiirlerini en iyi iki şiir olarak seçmeye karar verdik. İki şairimizi de kutlarız.
Bu arada Serdar Yeşil’in “İpeksiz dolaşırken mezarlar üstünde / İyi ki senin çatın var üstümüzde” mısraları da şiire emek veren, kendi şiir yolunu açan bir şairi haber vermesi bakımından bizi heyecanlandırdı.
Bize şiirlerini ulaştıran tüm şairlere, faaliyetimize destek verip takip eden Edebifikir camiasına teşekkür ederiz. İşte aklımızı başımızdan alan iki şiir:
Harabat Ehlinin Plazaları / Gülsün Bayar
Medyen ve Eyke kesildi kent
Evlerinize dönün!
Koca bir çınarın gölgesi değil sığındığınız
Rahmet ummayın kül rengi bulutlarından asumanın
Dönün evlerinize!
Kronik bir sermestken diyorsun ki:
“Hayat iyi bir boksör karaciğerime çalıştı çokça”
Lisan-ı halinde kıymıktan ince bir Firavunluk
Kırılmamış sanki bir tabak dahi sarayında
Yok, sanki derdin Kadıköy’deki mağlubiyetten başka
Küçük dağları sen yaratmadın biliyorum
Fakat sen diktin şu karşıki plazaları
Emdiğiniz yosundur sizin
Sırtlan başlı ejderhaların memelerinden.
Bir yetimin başını okşayayım deseniz
Riya çıban olur ciğerlerimizde.
Kaybettik bizse.
Biz vazgeçtik çoktan.
Diyoruz “Bildiği işi yapsın herkes
Zira en iyi biz kalkarız düştüğümüz yerden”
Ve vuruluruz yine ve yeniden yeşeren iddiamızdan
Vade farksız bekleyişlere dûçâr oluruz
Heder eder göynümüzü bir takım bilbordlar
Ve bir kez daha kazanır bankalar.
Göğü delmek vebali kaldı boynumuza
Evlerinize dönün!
Sığının alı al moru mor yüzlerinden Semud’un
Çağın uğultusu değil duyduğunuz
Dönün kalbinize!
Her şey Yol’unda / Betül Ceyhan
İçimizde onlarca insan taşıyoruz
İçimizde evler
Cehennemler ve yeraltında tüneller
Kukla gösterileri, şaha kalkmış atlar
Taşıyoruz bavullar dolusu güneşleri
Bulutlar arka cebimizde
Yağmurları gözlerimize saklıyoruz
İçimizde müzik kutuları dönüyor dönüyor
Ve dönme dolaplar duruyor
Yol kenarındaki kır çiçekleri
Şapka yapılacak sazlar sallanıyor
Tâ derinlere
Gezegenlerin ve süpernovaların sessiz uğultusu
Rölatif diyarlara açılan kara deliklerimiz
Zaman ve mekân içimizde
Panjursuz evler yıkılıyor, alaca renkli sürmeler çekiliyor
Örtüler saklıyoruz içimizde bembeyaz
Başka bir ülkede atılan kurşunlar
Kalbimizi delip geçiyor kalbimizi taşıyoruz
Kalbimizin içinden rüzgârlar geçiyor
Dağlar ve hiddetli tepeleri
Çığlar düşüyor çığlıkları boğsa
Parmaklıkları zihnimize kilitleri ruhumuza
Koyuyoruz ki belki bir gün açılır
Umutlar başköşede
Çocukluk yaraları dizimizde
Hiçbir şey olamayışlar ve her şey
Başıboş sürüler, yalnız çoban
İçimizde kıvranan günahlar, binlerce tövbe
Kırmızı ışıklar, Venedik maskeleri
Alnımızdaki çizgilerde Kafka
Elimizdeki çizgiler Mevlana
Damlayan bir dondurma yerde kurumuş
Bir uçurtmayla kaçan rüya
Gerçekler taşıyoruz içimizde fren seslerinden yapılma
Gerçekler yanmış ekmek kokusu
Damarlarda aterosklerozlar
Pastörize edilmiş kalabalıklar
İkindi uykuları ve akşam muhabbetleri
Yere düşen ilk karı da ayak izlerini de taşıyoruz
Alnımızda çamurdan kaderler
Bir yolculuk için bu kadar yük fazla mı
Bagaj limitini aşıyoruz vazgeçmiyoruz ama
Vazgeçemeyişler taşıyoruz içimizde çokça.
9 Yorum