Siyah Noktalar

Sulhi Abiye Mektup

Sulhi abi, hatırlarsan 30 yaşıma mektup yazmayı denemiş ancak başaramamıştım. Çünkü mektupta kendim hariç her şeye yer vermiştim. Bunu bilerek yapmadım. İnsanın kendini sigaya çekmesi gözüktüğünden daha zor. Bu mektubun konusunun güzel olmasını çok isterdim. Yazmayı da uzun süredir düşünüyordum. İçinde bulunduğum hal ve durumların atmosfer değişikliği olabileceği ihtimali imtina etmeme sebep oldu. Şu günlerde daha iyi anlıyorum ki bu bir atmosfer değişikliği değil iklim değişikliğiymiş. En başta neşemi kaybettim. Hâlâ çok konuşuyorum ancak eskiye nazaran daha az. İnsanlara temas etmek artık külfetli geliyor. Ruhum yoruldu. Senin, “Ben insan sevmiyorum” cümleni birkaç zamandır daha iyi idrak ediyorum. Yemekte aşırı seçici olup insanlar konusunda aynı şekilde davranamamam bana çok özel dersler verdi. En başta ilk intibalara olan güvenimi kaybettim. İlk intiba her zaman yanıltmayabilir ancak kuvvetle muhtemel yanıltır.

Kızım doğduktan sonra bana çok şey öğretti. Öğretmenim oldu. Henüz konuşamadığı halde bana kattıkları kitabi bilgilerden değil. Rabbim görmemizi istediği şeyi gösterecek vesileleri bir şekilde hayatımıza dahil ediyor. “İnsan lekesi” diye bir realite var ve bunu giderecek bir temizlik maddesine henüz rastlamadım. Bu temizlik maddesinin kimyasallardan oluşmadığını sezinleyebiliyorum ancak ne olduğuyla ilgili fikrim yok. Bağlantıda olduğum insan sayısı giderek azalıyor. Bu bir eğilim ya da tercih değil. Ruhum çok dağınık ve müphem unsurlarla kuşatılmış durumda. Konsantre ve rafine hale getirmenin yollarını arıyorum. Enerjimin düşmemesi için kendime göre ürettiğim reçeteler var ancak daha güçlü ve etkili formüllere ihtiyaç duyuyorum. Rutinlerim köşeme çekildiğim ve içime döndüğüm şu dönemde zırh işlevi görüyor.

2023 yılından beri, beni kendim yapan çoğu şeyden uzak kaldım. Bunun eksikliğini hissediyorum. Yolculuklarımda farkında olmadan öğrendiğim o kadar çok şey olmuş ki kelebek etkisi denilen olgunun artık varlığına inanıyorum. Sen, Yunus Emre abi ve Feyyaz abi ile ettiğimiz sohbetlerde “Rönesans” denilen kavramın etimolojisine girdiğimizde aslında vurgulananın öze dönüş olduğunu ve Avrupalıların bunu başardığı için kural koyabilir güce ulaştığını ara ara konuşmuştuk. Öze dönüş o kadar tılsımlı bir ifade ki insanın yüreğinde helecanlara sebep oluyor. Özümden uzak kaldığım için hayatımı düzene koyacak kuralları belirleyip uygulayamıyorum. Kendime yabancılaşmanın getirdiği olumlu yönler yok değil ancak bunlar tâli güzellikler. Kendime dair yaşama bilincinin anlamını yitirdiğini fark ediyorum. Sıkışmışlık hissi beni boğazımdan tuttu ve yere fırlattı. Alice Harikalar Diyarı’nda kitabındaki bir diyalog sürekli zihnimde. Alice yol ayrımına geldiğinde tavşana ne yöne gitmesini sormuş ve tavşan ona nereye gideceğini bilmiyorsa nereye gittiğinin bir önemi olmadığı cevabını vermişti. Ben de farklı değilim. Nereye gideceğimi bilmediğim için yerimde duruyorum.

Son bir senedir Refik Halid Karay’ın metinlerini okumaya çalışıyorum. Konuşur gibi anlatma ve meseleyi hiç zorlanmadan izah etme konularında bu denli etkilendiğim başka bir yazar yok ama yine de meselemi kendime izah edemiyorum. Hayat bilgisi ve görgüsü o kadar yüksek ki bugünleri görseydi muhakkak başka bir gezegende yeni bir dünya kurmamız gerektiğini savunan fütüristlerle can yoldaşı olurdu. Bundan hiç şüphem yok. Ben de destekçileri olurdum. Onun, edebiyatımızda eksik olduğunu düşündüğü tür mizah. Herkesin ağır meseleler hakkında yazma arzusu ve yüksek cümleler kurma alışkanlığının bu türü öldürdüğünü düşünüyor. Bu tespite dair yazısını okuduktan sonra mizahi bir şeyler yazmak istedim ama başaramadım. İşte o gün neşemi kaybettiğimin en net vesikası oldu. Gülüşüm yarım, kahkaham kısa. Neşesizlik tuzsuz yemek gibi yavan ve iştah kapatıcı.

Kendime en çok kızdığım hususların başında ufak işaretleri gerektiği gibi okumadaki basiretsizliğim geliyor. İnsanın en büyük hatalarından biri kesin ve net yargılara ulaşma konusundaki aceleciliği. Bu kuyuya düştüm. Temkin ve tedbir gösteremediğim sınavların başrol oyuncuları oldular. Kendimi tanıyabilmiş olsaydım, yine de bunları veremeyebilirdim fakat verebilme ihtimalim artardı. İnsanı tanımak şehirleri tanımaktan daha zor. Benzer yönleri çok fazla gibi gözükebilir ama insanın karanlık noktaları şehirlerin karanlık sokaklarından daha fazla. Hatta diyebilirim ki bir insanın karanlık noktaları tüm dünyadaki karanlık sokaklarla kıyaslanamayacak kadar fazla.

Hürmetler ederim. Sağlıcakla kal.

Muhammed Furkan Kâhya

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir