Raşit Ulaş Çetinkaya soruyor: Nesrin, sen neden bu kadar güzelsin?
***
Yağmur yağmak üzere Nesrin, hava karanlık, deniz fena kinlenmiş. Ağaçlar titriyor ve yapraklarını başlarından atıyor. İncecik rüzgârın uğultusu oldukça korkutucu duyuluyor. Muhtemelen Fikret, Sis’i bu mevsimde yazdı. Ben şimdi bu mektubu sana görme şansının olduğu ama hiç görmediğin bir yerden yazıyorum. Muhtemelen aklım başımda değil. Hayır öyle değil yanlış anlama. Yazan adamın aklı başında olur mu? Akıllı adam yazar mı hiç? Beni en iyi sen bilirsin Nesrin söylesene aklım hiç başımda oldu mu? Dilimde en epik en lirik şiirler, ağzımda sloganlar, yumruklarım hep sıkılı, ses tellerim arızalı, başım ağrılı, kalbim tekliyor… Daha neler neler…
Koşuyorumkoşuyorumkoşuyorum ama ayağım hep aksak Nesrin.
Kimseden yeni sözler duymuyorum herkes bellediği ezberi söyleyip duruyor. Bana bir ses lâzım diyorum, yeni bir ses lâzım diyorum, aslında eski ama hep yeni bir ses lâzım diyorum. İnsanları zamanın içine sıkışmış görüyorum. Tutsaklar. Çıkmıyorlar. Çıkmaya çalışmıyorlar. Kimse hiç söylenmemiş olanı söylemeye yanaşmıyor. Söylediklerim duyulmuyor. Duyanlar anlamıyor. Anlayanlar anlamamazlıktan geliyor.
Uçurumun kenarındayım Nesrin!
Sağımda ve solumda hep duvar var. Duvarları aşmaya çalışmak için kendimi oldukça yaşlı hissediyorum. Yaşlı hissetmek bir şey değil de yorgun hissediyorum. Sonra Allah’ın varlığını hatırlayıp rahatlıyorum. Sonra Allah’tan yeterince korkmadığımı düşünüp tekrar yoruluyorum. Sonra O’nun benim zannım üzerine olduğunu hatırlayıp tekrar rahatlıyorum. Sonra yine yorulacak bir sebep buluyorum. Ben sanırım sürekli huzurlu olmaktansa, büyük çıkmazların arasında Allah’ı hatırlayıp rahatlamak duygusunu seviyorum Nesrin.
Allah çok güzel, bilmeni isterim.
Bilirsin ben iyimser bir adam değilim Nesrin. Dünyaya Mustafa Kutlu’nun baktığı yerden bakamıyorum. Onun kahramanları gibi tutup güzellikleri çıkaramıyorum. Çıkarmak da istemiyorum. Ne gerek var ki? Olanı neden olduğundan farklı görmeye çalışayım. Siyahı istediğin kadar açmaya çalış en açık hali gri olur. Siyahı bilmeden nasıl beyazın beyaz olduğunu bilir ki insan? Hem insanlar neden hep mutluluğun peşindeler? Mutluluğun ne olduğunu sorgulamaya başlamayacağım fakat mutluluğun şimdiki insanların mutlu olduğu şeyler kadar ucuz olmadığını biliyorum. Nasılsa bitecek olan bir şey insanı nasıl mutlu eder ki?
İnsanları sevmiyorum Nesrin.
Ben kocaman umutlara sarılıyım Nesrin. Büyük sevdanın peşindeyim. Senden bile büyük. Evet senden bile büyük. Her şey için umutsuzluğa düşüyorum ama onun için asla. Senin için bile umutsuzluğa düşüyorum onun için asla. Bundan dolayı ellerim daha çok titriyor, nabzım daha çok atıyor, nikotini ve kafeini daha çok tüketiyorum ama hiç pişman olmuyorum. Pişman olmak da istemiyorum.
Birazdan gün doğacak Nesrin.
Hâlbuki ben, sakalıma düşen ilk akta hem ürkek hem delikanlı haline senin, dizimin dibinde düşen ak için beni teselli etmeni isterdim Nesrin. Namazı ilk tabureyle kıldığımda senin yanımda olmanı… Bir damla suya muhtaç olduğumda senin elinden o suyu içmeyi. Bu mevsimde Fikret’in nefret ettiği İstanbul’u, Fikret’e ve Fikret gibilere inat sevdalı gözlerle seninle seyretmek isterdim… İsmet Bey’den şiirler okumak… Münacaat’ı tam kırk yaşında okumak… Taşınacak suyu beraber taşıyıp kırılacak odunu beraber kırmak…
Nesrin Noel Baba iyi bir adam değildi ki. Noel Baba güzel gülmezdi ki.
Velhasıl Nesrin, sen çok güzelsin, Noel Baba çok çirkin.
Ve Allah tek güzel…
4 Yorum