Bir tabelanın yanından hızla geçtim. Çengelköy mü, Çekmeköy müydü okuyamadım. Dört pencereli, perdesiz bir sınıf… Önüme gelen ilk kâğıda bastım mührü. Üzerinde kara kalem bir resim vardı. Kısa saçlı, erkeğe benzeyen bir kız, uzun kâkülünü sağa yatırıp tokalamış. Sonradan öğrendim bir oyla muhtar seçilmiş. Mahallenin ilk kadın muhtarı… Bilerek basmadım ki? Ne önemi var, o da bilmiyordu ya. Eski zaman kızının tokasındaki kelebeğin düştüğü anda çekilen fotoğrafta aradığım çaresizliğin terbiyesiz sırıtışında savurduğu kibir gibi ayrıntıdaydın sen. Polislere sordum, çıkış şuradaydı. Uzun koridorlardan geçerek temizlediğim kalbim kapıda bekleyen senle tekrar bocaladı. Bir İnsomin draje marifetiyle yumuşadım sonra. Fotoğraftaki kadın, gördüğümden daha da çirkin!
***
Dün aklıma bir şeyler geldi. Aslında çok şeylerdi hepsi. Yarın oturup bunu yazayım dedim. Neredeydik hatırlamıyorum. Çengelköy mü Çekmeköy mü? Sigara paketleri. Çakmak. Yosun kokusu. Şırıltı. Deniz kenarı mı burası? Hayır, çay bahçesinin WC’si hemen arkamızda. Kibarım ben, Anadolu beyefendisi. WC.
Ne yapacaktım?
Hafıza-i beşer nisya… aaaaah kapatalım politikayı ziyan olduk. Unutkanlık bundan daha zevkli. Unutuyorsun gidiyor işte.
Çok unutkan oldum.
Bir Cypralex hatırasıdır unutmak bende. Sen bilmezsin.
***
Henüz yemekten geldim, fazla yedim ondan herhalde. Çay hafifletir, hatırıma gelir belki.
Sıcak ve soğuk yiyip içmiyorum dişlere zarar veriyormuş. Hele sigara ile beraber olursa sıkıntılıymış çay. Babamın ölüm nedeni hiç açıklanmadı. Otopsi de yapılmamıştı zaten, gerekte yoktu. Varlığın yeter reis! Yokluğun daha bir yetiyor cana… Mavi göz. Dökük saçlar, işaret parmağını kavradığım uzun kuru parmaklar, kırışmış gözaltları, dudaklar, “parmak uçlarına bak oğlum”, baba!
Lan, Nedim! Ben ne yazacaktım, sana söylemiş miydim hatırlıyor musun yarın şunu yazacağım unutturma falan?
Yok birader söylemedin. İyi misin sen?
İyiyim iyi. (Yirmilik diş, dikiş yeri sızlar. Bir hafta sürecekmiş. Olsun varsın.)
Ya kafama takıldı bir şey yazacaktım ben bugün de neydi unuttum!
***
Küllük var mı Memet?
Var abi, ne yapıcaksın, getireyim mi?
Patlıcan közleyecem kardeş.
Hemen geliyo.
Hey Allah’ım!
Bana mı dedin abi?
(Sustu. Dumanladı. Gözü yaşardı, koluyla sildi. Gözleri sıkıntılı bu aralar. Katarakt inmiş dediler. Neyse..)
Tıkırt.
Gerekte kalmadı ama olsun yere salladık istemeden.
(Takıldım neydi bu?)
Takılma.
“Bu kadar gönlünü meşgul etme böyle şeylerle” derdi hocam olsaydı.
***
Hah, buldum! Memet!
Noldu lan yeter be? Abi dedik bağrımıza bastık, dır dır ne bu ya?
Dün ne yazacağımı hatırladım.
Neymiş?
Kusura bakma.
No problem. Söyle de kurtulalım sadece.
Bugün, dünden yazılmazmış.
Yarında bugünden.
***
Bu mu abi? Tamamsa çay vereyim?
Tamam. Ver. Ver bakalım ne olacaksa…
Kerim Kolat
3 Yorum