Müşâhede Notları – I

1.

Müşâhede denilince akla ilk olarak hastane ve gözlem altında tutulmak gelse de Süleyman Uludağ hocanın DİA’daki ilgili maddesini okuyunca o işlerin öyle olmadığını anlıyorum: “Görmek, şahitlik etmek, gözlemlemek; bir nesnenin hakikatine vâkıf olmak” gibi anlamlara geliyor. Tasavvufta ise Allah’ın zuhur ve tecellilerini görmeyi, seyir ve temaşa etmeyi ifade eder. Müşâhedenin, gözün müşâhedesi, kalbin müşâhedesi, ruhun müşâhedesi ve sırrın müşâhedesi gibi mertebeleri vardır.”  Bazı kelimeleri küçücük anlamlara sığdırıyoruz. Oysa, lûgât hayat kurtarır.

2.

Bugüne değin yazdıklarımın çoğu şahitliğe dayanır. Üç sene önce, “Edebî anlamda kurgu olmayan metin yoktur. En içli aşk mektupları, dostluk mektupları, hatıralar, günlükler dahi yüzde elliye yakını kurgudur.” diye bir cümle kurmuş ve bunu birçok yerde dillendirmiştim. Georgi Gospodinov’un, Bahçıvan ve Ölüm adlı eserinin girişindeki, “Bir hikâye, yaşanmış ve kişisel olsa bile, bir kez dilden geçince, kelimelere bürününce artık bize ait olmaktan çıkar, o artık gerçeklik kadar kurmacanın da düzenine aittir.” cümlesini görünce kendime yakın hissettim ve uzun zaman sonra bir romanı okumaya başladım. İşin tuhafı kendi ruhuma yakın yazarlara denk gelince bütün kitaplarını hatta söyleşilerini bile okurdum ama Gospodinov’un diğer eserlerini merak bile etmedim. Yaşlanmaya yüz tutmak, gençlikte yaptıklarınla inatlaşmaktır.

3.

Üç yaşındaki kızıma Ali Haydar Ahıskavî ve Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin fotoğraflarını gösterdim. “Baba bunlar neden kızgın bakıyor?” diye soruyor. Ardından Mehmed Zahid Kotku ve Muhammed Raşid hazretlerinin fotoğraflarını gösterdim. “Baba ne güzel gülüyorlar.” dedi. Rabbimizin Celâl ve Cemâl sıfatlarını veli kullarda görmeyi hepimize nasip etsin.

4.

Ayakkabılarıma bakıp eski, dağınık bulup burun kıvırıyor, beğenmiyordum. Öğle namazında birisi yanlışlıkla giymiş. Geriye daha dağınık, iki numara da büyük ayakkabı bırakmış. Epeyi bekledim, geri gelmedi. Elindekinin kıymetini bilip şükretmezsen her zaman daha kötüsü gelir.

5.

Otobüste, başımda bir kadın dikiliyor. Otursun diye kalkıp yer verdim. Kadın da on yaşlarındaki veledini oturttu. Ulan nasıl kuruldum, başımızı bu şımarttığınız çocuklar yiyecek.

6.

Parktayım. Kırk beş yaşında bir kadın sekiz-dokuz yaşlarında çocuğunu sallıyor. On dakika geçiyor, yirmi dakika geçiyor, yarım saat oluyor. Bekleyenler umurunda değil. Çünkü o parkta o salıncağa binmeye en lâyık onun oğlu. Ondan başkası binse de olur binmese de. Böyle paylaşmayı bilmeden, bencilce büyüyen çocuk önce anne babasına sonra da çevresine karşı elbette bencil olacaktır.

7.

Her yerde yaşlı insanları seyrediyorum. Çoğu kendi kendine konuşuyor. Sohbet arkadaşını bulamamak ne acı! Gençlerde de aynı durum var. Ama onlar oyalanacak şeyler buluyor. Sahte, yalan şeylere gönül bağlayabiliyor. İhtiyarlarda o göz de yok. Dünyanın sonunu sohbetsizlik getirecek.

8.

Müthiş bir konfor içindeyiz. Bu durum bizi çok duygusal çok kırılgan, dirayetsiz bir topluluk haline getiriyor. Bugün yaşlı bir teyze yürüyen merdivende düştü. Yardım edip kızıyla birlikte yukarı çıkardık. Bir sandalye getirdiler, teyze oturunca kızı ayaklarına kapanıp ağlayarak bayılma durumuna geldi. Hangisine bakacağımı bilemedim. Oysa bugün Gazze’deki kadınların, çocukların hangi şartlar altında ne kadar güçlü kaldığını görebiliyoruz. Unutulmamalı ki “Konfor çürütür.”

9.

Otobüste yanımdaki adam telefonla konuşuyordu. Karşı taraf muhtemelen menfî bir durum belirtiyordu. Adam o kadar alttan aldı, nazik karşıladı ki bir ân içimden “Adam nezaketin mücessem hâli” dedim. Sonra adam telefonu kapattı. “Pezevengin yaptığına bak.” diyerek kapıya doğru hışımla gitti. İkindiden beri bunu düşünüyorum. Biz ilk samimiyeti kaybettik. Gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten.

10.

Markette çalışan genç adam hem rafları düzeltiyor hem de şarkı söylüyordu. Beni sıkkın görmüş olacak ki “Abi, hayat sıkıcı değil, siz eğlenmeyi bilmiyorsunuz.” dedi. Belki de haklıydı.

11.

Mustafa Özel, bir söyleşisinde “Müslümanlar kâğıt paraya alışamadan bitcoin çıktı.” demişti. Bu gerçekle yüzleşirken meselenin aslında her alanda aynı olduğunu düşündüm. Misal televizyona alışamadan internet ve akabinde sosyal medya çıktı. Tam sosyal medyaya entegre olmuş özellikle YouTube’da faydalı içerikler üretmeye başlamışken bu sefer de yapay zeka çıktı. Mircea Eliade, “Her yenilik bir toplu ölüm tehlikesini de beraberinde getirir.” sözüne binaen bu geri kalmışlık üç asır önce bir fazilet sayılabilir ancak şu an bu bir rezilettir. Zannımca bunun en büyük sebebi de Müslümanların parayı insana değil, taşa toprağa, içi boş, dışı süslü mekânlara harcamasıdır.

12.

İnsan genç ve bekârken ve sorumlulukları asgarî seviyede iken bir mürşide intisap etmeli ve seyr u sulûkünü bitirmeli. Veli olmadan evlenmek, “Evlenseydik boşanacaktık” gibi bir şey ya da sabredersen veliliğe bir adım. Bir insan evlendiğinde ölür. Birinci çocuğunda mezara koyarlar, ikincisinde üzerine toprak atarlar, üçüncüsünde ise mezar taşını dikerler. Sonra o mezardan yeniden dirilir ve artık hayat onun için ailesinden ibarettir. Kendi varlığını öldürmüş, geri kalan hayatını ehline adamıştır.

13.

Bülent Akyürek abinin yeni kitabı çıkmış: Satılık Adam. Oysa ben, İçinizdeki Öküze Oha Deyin, Öğle Namazına Nasıl Kalkılır kitaplarının devamı gelir, “Yamalı Elbise Giymenin Faziletleri”, “Audi’sini Satan Veli” gibi kitaplar bekliyordum. Kitabı alacağım ama hayâl kırıklığına uğramaktan korkuyorum. Çünkü kitaptan çok emin. Yirmi beş yılda yazıldığını vurguluyor sürekli. Oysa mesele zaman değil ki abim. Kumarbaz yirmi beş günde yazılmış. Eser ortada. Kendini hayal kırıklığına uğratan biri olarak elbette Bülent abinin uğratmasına gocunamam ve bu yüzden alıp okuyacağım. Bu arada Mahmut Erol Kılıç’tan da “Sosyal Medya ve Sufi” kitabını yazmasını bekliyorum. Bu, bizim için her şeyden elzemdir.

14.

Erzurum’da can sıkıntısından kafasına çivi çakan adamı düşünüyorum sonra Tekirdağ’da kendi selâsını verdireni. En son Hatay’da üç yıldır evden çıkmayan arkadaşa bakıyorum sanki benim yazdığım bir hikâyeden çıkıp gelmiş gibi yakın hissettim kendime. Âdeta benim hayalimi yaşıyor. “Hiçbir şey yapmak istemiyorum, mecburi olmasa yemek yemez, tuvalete de gitmezdim.” diyor. Bu hali bana “Yapmamayı tercih ederim” diyen Kâtip Bartleby’i de hatırlatıyor. Genç adamın söyleşinin sonunda şunu diyor: “Bu hayatın inişlerini istemiyorum, çıkışlarında da değmez.” Yıllarca umutsuzluğun doruklarında yaşayan Cioran, Kafka, Nietzsche, Schopenhauer ayağa kalkın ve bu cümle karşısında önünüzü ilikleyin.

15.

Şiir, her Türkün içinde bir ukdedir. Herkes bir şiirim olsun ister. Ben ise bir mısram olsun yeter diyorum. Okuduğum her şiirde, yazmak istediğim dizeyi arıyorum. Ali Ayçil’in Karşı Tarih şiirinin ilk bölümünde o aradığım mısralara yaklaşıyorum.

Biz Sultan’la
Kadıköy’de tartışırken birdenbire dedi ki
“Eğri olan düzelmez, vakitlice noktayı koymak gerek!” Oysa bizim Üsküdar’da
Aziz Mahmut’tan beri kalbi kalbe birkaç kere sararlar
Vücüt iklimi buza kesmeden, istihareye yatmadan
Olur mu hiç ilk rüzgârda gamzeleri devirmek’

Sonra Karşı Roman’ı okumaya başlıyorum. İçimden “Karşı Roman Karşı Tarih”e Karşı başlığında bir yazı yazmak geçiyor. Sonra o hiçbir şey yapmama hissi ağır basıyor. Balkona çıkıyorum. Toz içinde kalmış sandalyeme oturup gökyüzüne bakıyorum.

Celal Kuru

 

 

 

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • T, , 22/10/2025

    yaşama karşı suçsuzluk hissi, var olmanın ayıbı, istemin kör ıstırabı, bir direniş biçimi olarak yapmamak…

    Celal Abi daha çok tanıklık etsin, daha çok ayna olsun.

  • onikincimaddeyebinaen , 22/10/2025

    bu yazıyı okurken önceden vakıf olduğum durumun nasıl da güzel dile gelmiş hali dedim. özellikle erkek cinsinde görülen bu durum (çekirdek ailesine bağlılık) çocuk sayısının artmasıyla doğru orantılı ve bu kendini en bastan beri yeni kurduğu yuvasına adayan hanım kişi için çok yorucu.

  • Küfürbaz Gizemli Rapçi, 30 Arifesi Yorgun Bekçi. , 21/10/2025

    Celal Kuru böyle yazılar yazsın, bildiğim portekizceyi unutmaya razıyım.

    • İsmen , 24/10/2025

      Liberdade, sempre liberdade! A favor de quem?

onikincimaddeyebinaen için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir