“Burada Vezir Kalmak İstemem”

Alaca Camii

Üsküp’ten sonraki durağımız Tetova’ydı. Daha bilindik ismiyle Kalkandelen.

Şehrin merkezinden Alaca Camii’ne doğru giderken yol kenarında bulunan Müslüman mezarlığındaki mezar taşları cami ve lale şeklindeydi.

Alaca Camii’ne vardığımızda inanılmaz bir manzarayla karşılaştık. Camiyi görür görmez adına neden “Alaca” dendiği anlaşılıyor. Alaca Camii 1438 yılında Kalkandelenli iki kız kardeş olan Hurşide ve Mensure hanımlar tarafından yaptırılmış. Caminin avlusunda bu iki kız kardeşin türbeleri de bulunuyor. İç ve dış süslemeleriyle alışılmışın dışında olan camii adını da bu renk zenginliğinden almış. Dış cephesi kalem işçiliğiyle süslenmiş olan caminin içinde ise Mekke ile beraber birçok şehir manzarası resmedilmiş.

Bu eşsiz camiyi ziyaret ettikten sonra Server Ali Paşa Tekkesi’ne gittik. Tekkenin içerisi yemyeşildi. Sadece bir tekke değil kocaman bir külliyeydi burası. İçeriye grup halinde girdiğimizi gören bir kişi yanımıza geldi ve “Gelin size burayı anlatayım” dedi. Bizi tekkenin misafirhanesine aldıktan sonra başladı anlatmaya.

Burada bulunan Bektaşi tekkesini Server Ali Paşa 1538’de yaptırmış. Server Ali Paşa, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın veziri ve Mahidevran Sultanın ağabeyi… Server Ali Paşa bir gün Kanuni Sultan Süleyman Han’ın huzuruna çıkıp “Sultanım ben artık memleketime gidip dervişlik yapmak isterim, burada vezir kalmak istemem” der. Kanuni Sultan Süleyman Han da “Ey Ali Paşa sen sersem mi oldun? Ne dersin böyle?” diyerek karşılık verdiyse de üstelemeden Server Ali Paşa’nın isteğini kabul eder. Bu olaydan sonra da “Sersem oldu Server Ali Paşa” denir ve Ali Paşa, Sersem Ali Paşa olarak da anılmaya başlanır. Burasını külliye haline getirense Recep Paşa’dır. Nakşibendî tarikatına mensup olan Recep Paşa 1833’te burasını yirmi dört bin karelik külliye olarak inşa ettirir. Recep Paşa’nın kızı verem hastası olduğu için temiz havalı bir yerde bulunması gerekmektedir. Yapılan onca araştırmadan sonra tekkenin bulunduğu arazinin en temiz havalı yer olduğu belirlenir. Öyle ki buraya bırakılan bir et parçası bozulmadan dört gün durabilmektedir. Nihayetinde külliye buraya yapılır. Külliyenin dört kapısı bulunmaktadır. Rivayete göre bu dört kapı Allah’ın dört kitabını sembolize ediyor. Diğer bir rivayete göre ise bu kapılar şeriat, tarikat, hakikat ve marifetin simgesidir. Gariptir ki şimdi burada Bektaşiler yaşıyor.

Komünizmin dünyayı sardığı hengâmede bu külliye de Yugoslavların eline geçer. Server Ali Paşa, Recep Paşa, Fatıma Hanım’ın türbelerini ve imam odasını yakarlar. Mescidi sanat galerisi haline getirirler. Misafirhane de kumarhane olur. Aşevi ve ahır ise düğün salonu olarak kullanılmaya başlar. Kışlayı dört yıldızlı otel haline getirirler. Fakat yıllar sonra külliye tekrar Müslümanların eline geçer.

Külliyenin kısa tarihi böyle… Cumali ağabey, bunları anlattıktan sonra çekim yapan tüm kameraları kapattırdı ve külliyeyi nasıl ele geçirdiklerini anlattı. Cumali ağabey 2001’den beri yani bu külliyenin tekrar ele geçirildiği günden itibaren külliyede görevli. Hâlâ silahıyla uyuyan Cumali ağabey son olarak da şunları söyledi; “Osmanlı buraya din için verdi hem can hem de kan. Biz de gözümüzü kapayana kadar hem can hem de kan vereceğiz bu Osmanlı emaneti vakıf malı için.”

Henüz on beş yıl önce meydana gelen bu olay, Makedonyalı Müslümanların bu tekkeyi tekrar ele geçirmek için hayatlarını ortaya koymaları “Ya biz neredeydik” sorusunu sormama neden oldu.

Server Ali Paşa Tekkesi’ni de ziyaret ettikten sonra tertemiz havasını ciğerlerimize çekmeye doyamadığımız Kalkandelen’den ayrılarak Makedonya’daki son durağımız olan Ohri’ye doğru yola koyulduk.

 

Muhammet Emin Oyar

Birinci yazı: Miras Törpüleme Ustaları
İkinci yazı: Önüm Arkam Sağım Solum Heykel

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir