Sabahın erken saatlerinde, Selanik’te kaldığımız otelde kahvaltımızı yapıp Üsküp’e doğru yola çıktık.
Yol süresince, yol kenarlarında bulunan mini kiliseler dikkatimizi çekti. Mini kilise dediysek de tam olarak bir kilise denemez. Bir metrelik ahşap ayağın üzerine konuşlandırılmış bir kutu düşünün, üzerinde de haç işareti var. Eğer biri trafik kazasında ölürse, öldüğü yere bu mini kiliselerden dikiyorlarmış. Gelen geçenler de buraya mum yakıp, bir nevi, ölenin ruhunu şad ediyorlarmış. Ölenin ruhuna el-mum! Yol sadakası olarak düşünülüyor da olabilir. Bu manzarayı görünce, bir kâğıda “Öldüğüm yere çeşme yapılsın, vasiyetimdir” yazıp cebime koydum. Yollarda ölür kalırsak bizden bir iz olsun…
Makedonya sınırına yaklaştığımızda Suriyeli sığınmacıların çadır kampını gördük. Makedonya’ya geçmek için bekliyorlardı. Halleri içler acısıydı. “Ne işiniz var buralarda?” dedik içimizden, “Avrupa’ya umut yolculuğuna mı çıkılır?” Buradan geçtikten on gün sonra da Yunan askerlerinin kampı darmadağın ettiğini haberlerden öğrendik. Kadınlar, çocuklar vardı. Belki hastalar, hamileler…
Suriyeliler sınır yakınlarında bekleyişlerini sürdürürken, biz Makedonya’ya giriş yaptık. Neredeyse ülkenin diğer ucu olan Üsküp’e vardık. Ülkenin diğer ucu dediysek de 3-4 saatlik bir mesafeydi sadece.
Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün eski şehir civarında otobüsten indik. Vardar nehrinin Üsküp’ü yeni şehir ve eski şehir olarak ikiye ayırdığı söylenir. Bu, herkesçe kabul görmüş bir tezdir. Bize göre ise aslında Vardar nehri, şehri, Müslüman Üsküp ve Hıristiyan Üsküp olarak ikiye ayırır. Eski şehir kısmı Müslüman, yeni şehir kısmı Hıristiyan. Eski şehir tam bir Osmanlı kasabası gibiyken yeni şehirde Osmanlı’dan neredeyse hiçbir izin olmaması da bu yüzdendir. “Osmanlı’dan iz olmaması normal, adı üstünde orası yeni şehir” diyebilirsiniz. Ama yeni şehir bölgesi gerçekten de yeni bir şehir bölgesi değil. Osmanlı zamanında da orada yaşam vardı. Koskoca köprü boşuna mı yapıldı yoksa?
Eski şehir bölgesinde bizdeki herhangi bir esnaf lokantasına benzeyen bir lokantada köftelerimizi yedikten sonra kısa bir gezinti yapıp Murat Paşa Camii’ne geçtik. Buradan da köprüye doğru yürüdük. Köprü, Taş Köprü ismiyle tanınıyor. Vardar köprüsü diyenler olsa da asıl ismi Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’dür. Anlaşılacağı üzere Fatih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmış. Köprünün eski şehir ayağında sanat galerisi olarak kullanılan Çifte Hamam, bir başka deyişle Davut Paşa Hamamı bulunuyor. Hamamın hemen ilerisinde de Büyük İskender’in babasının heykeli bulunuyor. Köprüye çıkar çıkmaz sağınızda, solunuzda, önünüzde ve ardınızda birçok heykelin bulunduğunu görüyorsunuz. Köprünün diğer ayağında da Büyük İskender’in dev bir heykeli bulunuyor. Hadi bu karşıdaki Büyük İskender de diğerleri kim diye merak ediyor insan. Rehberlere sorduğunuzda “Makedonya tarihine katkıda bulunan şahsiyetler” diyeceklerdir ama bunların neredeyse hepsi Osmanlı’ya ihanet eden suikastçı, canlı bomba ve çete liderleridir. Bunu bilmeyenler de bu heykellerin önünde bir güzel poz verip fotoğraf çektiriyorlar…
Büyük İskender’in heykeli de ülke için ufak çaplı bir diplomatik sıkıntı oluşturmuş. Bilindiği üzere Büyük İskender, Yunanistan ve Makedonya ülkeleri tarafından paylaşılamayan bir zattır. Bu heykel yapıldıktan sonra da Yunanistan hükümeti Makedonya’ya “Siz nasıl olur da Büyük İskender’in heykelini kendinizinmiş gibi şehir meydanına dikersiniz” deyince Makedonya’nın cevabı da “O, Büyük İskender değil sadece bir savaşçı heykeli” olmuş. Elimizde Büyük İskender’in vesikalık fotoğrafı olmadığı için bu heykelin kim olup olmadığı sadece yapılış niyetiyle belli olacaktır. Makedonya hükümeti iyi bir şekilde kıvırsa da bu heykel herkesçe Büyük İskender olarak biliniyor.
Eski ve yeni şehirlerde mekik dokuduktan sonra Üsküp Kale’sine doğru yürüdük. Kaleye geçmeden önce Yavuz Sultan Selim Han’ın vezirlerinden Mustafa Paşa’nın yaptırdığı Mustafa Paşa Camii’ne uğradık. Kübik bir yapısı olan caminin yapımından bugüne kadar hiçbir bölümünde ekleme ya da çıkarma yapılmamış. Neredeyse her tarihi eserde olduğu gibi yakın bir zamanda TİKA tarafından sadece ufak tefek restorasyonlardan geçmiş.
Kaleye çıktığımızda ise şehir ayaklarımızın altına serilmişti. Aslında şehir seyri için daha yüksek bir tepe var. Orası da Vodna tepesi. Burada şehrin her yerinden görülebilen 66 metre uzunluğunda haç işareti bulunuyor. Vaktimiz kısıtlı olduğu için oraya çıkmayıp kaleyle yetindik.
Surlarda koşturup şehri seyrettikten sonra Üsküp’e veda ettik. Bir sonraki durağımız; Tetova.
Muhammet Emin Oyar