Yazarımız Nihat İlhan, Nihat İlhan’la söyleşi yaptı.
Bu söyleşi narsizm içermemektedir.
***
Edebifikir’in hüzne bakan yazarlarından Nihat İlhan facebookunu 12 Ocak 2013 günü, saat 04.05 sularında kapatmıştır. İşin ilginç tarafı, bu kayıp yüzünden facebook yönetimi hâlâ kamuoyunu aydınlatan bir açıklama yapmamıştır. Biz bu konunun kamuoyuna yansıtılması gereğini hissediyoruz. Çünkü Nihat İlhan, facebookta arkadaşları ya da arkadaş olmayan kişiler tarafından oldukça önemli ve mümtaz bir şahsiyetti. Nihat İlhan, gününün 3/2 sini facebooka ayırırdı. Üstelik her gün çeşitli paylaşımlarda bulunarak youtube ya da başka paylaşım sitelerine de izlenme sayısı kazandırırdı. Her ne kadar Edebifikir kadar olmasa da, elbette ki facebookta önemli bir sayfaydı. Ve o, facebook adına günlerce şiirler yazmıştı. Yememiş, içmemiş, geceler boyu facebookun resmini gömleğinin sol üst cebinde taşımıştı. Facebook aşkı bu kadar kabarık bir gencin, facebook’tan ayrılması gerçekten de içler acısı olmalıydı.
Nihat İlhan’ın facebookunu kapatması üzerine hiçbir acıya dair bir daha yazı yazmadığı gelen haberler arasında. O kadar ki onun hâlâ hiçbir çay ocağında oturmadığı, kimseyle insanla sohbet etmeyip, çay içmediği söyleniyor. Biz de Nihat İlhan’a bu soruyu sorma ihtiyacı hissettik ve onunla söyleştik. Peki ama Nihat İlhan nasıl olmuştu da facebookunu kapatmıştı?
Onu gördüğümüz zaman perişan haldeydi. Üstelik eli kâğıt kaleme her uzanışında, bir iki satır bunalım edebiyatı yapacağını sanırken biz, o, kâğıda facebook, facebook diye yazıyordu. Anlam veremedik ve sorduk; nedir derdin? Cevap verdi; facebook…
İç ses: Facebooktan ayrılışınızı anlatabilir misiniz?
Nihat İlhan: Anlatayım. Bundan iki gece önceydi. Ben oturmuş bütün asosyalliğimle facebookun en sosyal insanı olurken, birden üstüme müthiş bir keyifsizlik çöktü. Hiçbir paylaşım yapamıyordum. Hiçbir beğen tuşu anlam taşımıyordu artık. Üstelik o kadar yazılana cevap veremiyor; listemdeki bütün arkadaşları tek tek silip yalnız başıma kalmak istiyordum. Saate baktığımda on ikiyi yirmi geçiyordu. Bir şeyler yapmalıyım dedim, ama neydi? Çaresizce facebookta neler yapabileceğime baktım. Sonunda facebooku kapatmalıyım dedim kendi kendime. Evet, ama nasıl? Bunca yıllık en yakın arkadaşımı, bütün sırlarımı insanlara yayan, özelimde hiçbir şey bırakmayan ve habire oyun isteği yollayan bu en şahane dostumu nasıl bırakabilirdim? Üstelik hayatımda böyle bir boşluğun yerini alacak ne vardı? Ben onun için kitap, dergi, gazete okumayı bıraktım. Film izlemedim, genel kültürümü arttırmadım. Hatta gezmedim bile. İnsanlarla muhabbet nedir artık hatırlamıyordum. Ne güzeldi o günler. Bana bu kadar faydası olan yakın arkadaşımı nasıl bırakabilirdim.
Ama hayat bu işte. Yola beraber çıktıklarınızı bazen yarı yolda bırakmak istiyorsunuz. Asıl sorun, onların boşluklarını neyin doldurabileceğidir. Ve anladım ki bazı şeyler cevaplanmamaya mahkûm. Yalnızca yaşayıp seyretmekten başka çare mi var?
İç ses: Efendim, peki nasıl geçiriyorsunuz artık çok değerli vakitlerinizi?
Nihat İlhan: Daha fazla uyuyarak. Böyle daha mutluyum. En azından facebooku hatırlamıyorum.
İç ses: Hiç mi facebooka tekrar dönme isteğiniz olmuyor? Yani bizler, bu asrın insanları, büyülü asosyalliklerimizi orada harikulade sosyalliklere bırakıp, hiçbir zaman olmak isteyip de başaramadığımız hallerimizi orada varmış gibi gösterebiliyoruz? Bu kadar yararlıyken ona tekrar dönmez misiniz?
Nihat İlhan’ın gözleri doluyor. Acı ama gerçek diyor, ben ona nasıl olsa yine geri dönerim. Zaten facebook olmazsa hayat yarım kalıyor. Başka nerede Mevlana’nın sözlerini, aşk böyle olmalı diye kızlara yutturabiliriz ki? Ya da baktık kendi sözlerimiz beğeni toplamıyor, altına Cemal Süreya yazıp beğeniler alabiliriz ki? Facebook olmasa hiçiz, acı bir hiç…
İç ses: Bizimle yaptığınız bu söyleşi için teşekkür ederiz. Artık hakkınızda hayırlısı diyor, söyleşimize son veriyoruz. Allah, sizi daha iyi sosyal ağ siteleriyle tanıştırır inşallah. Tek temennimiz bu.
Ve çıkarken facebooksuz boşa geçen bir hayat görüyoruz.
Not: Nihat İlhan biz çıkarken gizlice facebookunu açıp bildirimlerine bakıyordu.
2 Yorum