Sorgulama Dosyası: Tarihten Bir Pencere

İnsan, içine doğduğu zamanın etkilerini üzerinde (zihninde) taşır. Tarihten etkilenir, tarihi etkiler. Geçmişte olan bitene ilgi duyar, geleceği merak eder. Bu merak, hayatı dinamik kılar.

Yazarlarımıza “Tarihten bir pencere açılıp gizli kalmış gerçekleri izleyecek olsaydınız hangi sahneyi/olayı/tarihi izlemek isterdiniz?” diye sorduk. Birbirinden ilginç cevaplar sizleri bekliyor.

***

Mehmet Raşit Küçükkürtül

bu soruya sayfalarca cevap yazmak mümkün, çünkü tedaileri çok.

tarihin bir sayfasından bize gizli bir sayfa açılmasını niye isteriz? bu merak nereden gelir? hakikati bileceğiz değil mi? gerçekliği olduğu gibi göreceğiz ve içimizde o mutlak hakikat doğacak. fakat bu sebep-sonuç ilişkisi, bu mantık beyhudedir. netice hiçbir zaman böyle olmaz. mesela cibril hadis’i diye meşhur hadis-i nebevi’yi ele alalım. müthiş bir hadisedir, açıkçası, böyle bir gizli pencere işi olsaydı temaşa edilecek hadiselerden biri de bu olurdu. bütün insanlarda bu tarih penceresini açalım, herkes bu hadiseyi temaşa etsin. büyük ihtimalle hadis münkirleri yoluna yine devam ederdi. hazreti peygambere (s.a.v.) inanmayanların birçoğu yine inanmazdı sanıyorum. doğru’nun karşısında kocaman bir küme var: şüpheli, yalan, meşkuk, hileli, hilaf, yanlış, yanıltıcı, illüzyon… insanın “içi dışı bir” olması ve bunu da doğruya ayarlı şekilde başarması zor bir mesele. işte bu sebeple sade, doğru ve temiz bir şekilde yaşamayı hak teâlâ’dan dileriz, kişiyi doğru yola sevk odur, o ne güzeldir. 

bir de bilme ve yaşama oburluğu var. böyle bir gizli pencere açılsın da bütün bir tarihi temaşa edeyim istersin. tarihe çok meraklı bir arkadaşım vardı. bana imam rabbani’nin (k.s.) bir eserinde okuduğunu, cennete giden kimselerin bütün bir tarihi temaşa ikramıyla lütuflandırılacağını söylemişti. dünyanın kayıtlarından kurtulmuş, zaman mefhumunun ihatasından çıkmış bir insanın cennette geriye dönüp bütün bir dünya tarihine bakmayı arzu etmesi meydana gelir mi? açıkçası bilmiyorum. bilmediğimiz, tecrübe etmediğimiz bir yerden söz ediyoruz. ancak şu var, hesap günü geldiğinde bütün insanlık akıyla karasıyla orada meydana gelecek. bütün defterlerin açılması, mizanın kurulması aslında bir bakıma tarihin de yeniden temaşa edilmesi olmayacak mı? “tarih önünde hesap vereceksiniz!” diye gündelik siyasi atışmalarda rastladığımız bu lafa bakılırsa tarihle hesap gününü birleştiren bir tarafımız var. ahirete imanımız ekseninde bir tarih felsefesi kuracak olanların buna dikkat kesilmesini tavsiye ederim. kendi nefsime baktığımda bir cennet ikramı olarak yeryüzündeki bütün lisanları bilmek, bütün kitapları okumak, bütün türküleri bilmek, bütün destanları ve şiirleri bilmek var. açıkçası tarihin dönemeçlerini, şıtefin zıvayk’ın tabiriyle “tarihin parladığı anları” merak ediyorum, hepsini temaşa etmek isterim. ancak onlar kadar nefsime hoş gelen başka şeyler de var. mesela çölde yıldız geçidinin altında leyla ile mecnun’u anlatan bir arap şairi sabaha kadar dinlemek isterdim. bozkırda soğukta, kar yağarken sabah dek süren manas destanını dinlemek de şüphesiz kıymetli bir tarih penceresi olurdu. 19 ağustos’lardaki donanma gecelerinden birinde abdülhak şinasi hisar’la beraber bütün bir boğaziçi’ini sabaha dek temaşa etmek de var. tarihin zevkleri bitip tükenmez. ama biz türkler en sonunda yine varıp hüzne dururuz. fahreddin paşa’nın medine müdafaası esnasında şehit düşmeden evvelki gece sabaha dek nöbet tutan anadolu’dan iki gencin dertleşmesini, sohbetini, türkülerini sabaha kadar dinlemek bizi daha çok çeker. bir cennet ikramı olarak da kadir, gani, latif hazret-i allah’tan o medine müdafi şehitleri ziyaret edip ellerini öpmeyi, hikayelerini dinlemeyi istemez miyiz?

*****

Feyyaz Kandemir

Hz. Âdem’in (a.s.) dünyaya ayak bastığı ânı görmek ve Hz. Havva validemizle kavuşmalarına kadar geçirdiği o uzun sürece şahit olmak isterdim.

Tufan sürecini ve Hz. Nuh’un (a.s.) gemisini görmek isterdim.

Hz. İbrahim’in (a.s.) ateşe atıldığı fakat yanmadığı o ânı görmek, onun ve diğer insanların tepkilerine ve hayretlerine şahit olmak isterdim.

Hz. Yusuf’un (a.s.) hayatına genel hatlarıyla baştan sona tanıklık etmek isterdim. En güzel kıssa o hayattan neşet etti.

Nebiler serveri Efendimiz’in (s.a.v.) çocukluğuna, gençliğine, yetişkinliğine, vahiy aldığı anlara, hicret sürecine, savaş meydanlarındaki tavırlarına, dört büyük sahabe, ashab-ı suffe ve torunları ile ilişkilerine, miraçtan hemen sonra Kudüs’te kıldırdığı namaza, İslâm’ı ve risaletini tebliğ için çevre ülke padişahlarına gönderdiği mektupları dikte ettirdiği anlara, Mekke’nin fethine ve veda haccına tüm detaylarıyla şahit olmak isterdim.

Hz. Ömer’in (r.a) halifelik dönemine şahitlik etmek isterdim.

Oğuz Türklerinin efsanevî atası Oğuz Kağan’ın hayatına genel hatlarıyla tanık olmak isterdim.

Selçuk Bey’in Müslüman olduğu ânı görmek isterdim.

Baba İlyas, Muhlis Paşa, Saltık Gazi, İbn Arabî, Tapduk Emre, Mevlânâ, Yunus Emre, Âhi Evran, Âşık Paşa, Osman Bey, Orhan Bey, Süleyman Paşa, Murad Hüdâvendigâr, Somuncu Baba, Molla Fenâri, Emir Sultan, Süleyman Çelebî, Hacı Bayram Veli, Eşrefzâde Rumî, Akşemseddin ve Yazıcızâde kardeşlerin (Allah cümlesinden razı olsun) hayatlarına ve İstanbul’un fethine baştan sona şahit olmak isterdim. 1240-1453 dönemini ve bu döneme şekil veren mezkûr isimleri çok merak ediyorum.

Deli Hüseyin Paşa ve Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın Girit’i fethetmek için gösterdiği mücadelelere ve fethin gerçekleştiği anlara tanıklık etmek isterdim.

*****

Şadiye Sare Kaplan

Harf devrimi sonrası ilk sabahı izlemek isterdim. Halkın karşılaştığı şeyin tam olarak neye benzediğini, o an için geçmiş ve gelecek kavramlarının neler ifade ettiğini, devrim sonrası fikir ayrılıklarını…

*****

Sinem Çağlancı

1933-1945 arasında Nazi kamplarında yapılan her türlü işkenceyi görmek ve işkenceye karar verenlerin fikir yapılarını bilmek isterdim. Fırında cayır cayır yanan insanları, tavşan deneyleri adı altında kadınlara yapılan işkenceleri, ölüm deneylerini… Belki o zaman bir insan ne kadar zalim olabilir ve bir insan, insanlıktan ne kadar daha çıkabilir öğrenebilirim.

*****

Tahir Tarık Balıkçı

Üniversitede tarih bölümünü okumama rağmen geçmişe hiç bir zaman tecessüsle bakamadım. Tabii ki her Müslüman gibi asr-ı saadete ve daha başka onlarca sahneye şahitlik etmek istediğim oldu. Onun dışında, gelecek bana daha cazibeli gelmiştir hep. Geçmiş ise zaten bildiğim ama zamanla unuttuğum bir şeymiş gibi geldi. Bu, bir anda olmadı elbette. Yavaş yavaş biriken bir bilgi ve o bilgi üzerine düşünürken böyle bir kanaat hâsıl oldu. Bu kanaat hâsıl olmadan önce de kuvvetli bir his olarak bunu içimde taşıdığımı itiraf etmeliyim. Bu hissin kaynağı üzerine uzun zamandır düşünüyor. (Ve sık sık çocukluğuma gidiyorum.) (Bir paranoya mı? Belki!)

Evet biliyorum konumuz bize tarihten bir pencere açılacak olması… Hâlbuki ben daha çok geleceğe bir pencere açılmasını arzular hatta o pencerenden içeri girmek isterim.  Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabeyi kiram gelecekteki zor günleri anınca Allah’a sığınırmış. O günleri beklemek benim ne haddime. Allah’a sığınırım. Fakat Hz. İsa’nın (a.s.) yeryüzüne ikinci gelişinde evleneceği rivayet edilir. İşte o nikâh meclisinde bulunmak, o mübarek düğünün yemeğini yemek isterim. Kaç bin yıl önce doğmuş biriyle aynı sofraya oturmak, zaten allak bullak olan zaman algımın zembereğini koparır herhâlde. Bir rivayette de Hz. İsa’nın (a.s.) çocuk sahibi olacağı söyleniyor. Peygamberin küçük çocuklarının ellerinden tutup kırlara gitmek onlarla kucağımıza doldurduğumuz vişneleri yerken üstümüzü başımızı kirletmek güzel bir şey olsa gerek. Sonra onları berrak ve soğuk ırmaklara götürürüm. Onların yüzlerindeki vişne lekelerini billur sularda yıkarken kalbim de yıkansın isterim.

*****

İbrahim Aksu

13. yüzyılda Paris’te İbn Rüşd’ün kitaplarının yakıldığı ana izlemek isterdim. İnsanların, özellikle de üniversite camiasından olanların hislerine tanıklık etmek isterdim.

*****

Muhammet Emin Oyar

Sanırım tarihe dair en çok merak ettiğim şey Evliya Çelebi’nin anlattıkları… Bu yüzden sadece bir olaya değil de bir döneme şahitlik etmek isterdim. Hem de en yakından… Yani Evliya Çelebi’nin çırağı ya da yaveri olsaydım fena olmazdı. Böylelikle Seyahatnâme’de geçen olayların ve kişilerin hangilerinin gerçek, hangilerinin kurmaca olduğunu görmüş olurdum. Neticesinde “Seyahatnâme’nin Perde Arkası” diye bir kitap da çıkardı ortaya. Hatta bu kitap Seyahatnâme’den daha çok okunurdu.

*****

Bilal Can

Bir kiracı olarak ilk defa “Burası benimdir!” diyen kişiyle tanışmak isterdim. Daha sonra başımıza açtığı özel mülkiyet belasını başına çarpmak için. Kavgaların, ardından savaşların, bunun ardından hukuk ve ceza sisteminin oluşmasının temel sebebi olarak bunu görürüm ben. 

*****

Celal Kuru

Son zamanlarda kahraman denilince aklıma Gavs-ı Kasrevî nam Şeyh Abdülhakim el-Hüseynî hazretleri geliyor. Bana göre bu zât Anadolu’nun ikinci fatihi, manevî Alparslan’ıdır. Her yerin çoraklandığı bir dönemde Suriye’den büyük bir emanet alarak Anadolu’ya getiren ve oradan halefleri vasıtasıyla bütün dünyaya yayan bu zâtın yanında birkaç gün geçirmek, eşkıyaların kol gezdiği, mayınların döşeli olduğu sınırlardan geçip mürşidine ziyarete giderken cesaretine, sadakatine şahit olmak, Kasrik’te ahırdan bozma  yerleri medrese yaptığı zamanları görmek ve o zorluklardan hisseme düşen bir parçayı omuzlarıma yüklemek isterdim. Çünkü, zorluğunu çekmediğimiz nimetin kıymetini bilmiyoruz ve hazır bulduğumuz şeylere bazen burun kıvırıyor, beğenmiyoruz.

*****

İbrahim Orhun Kaplan

Üç aydır siyasi partiler tarihi üzerinden yakın tarih okumaları yapıyorum. Türkiye’de siyasetin nasıl işlediğine dair zihnimdeki soruların, en azından temel ilkeler ışığında cevaplarını bulduğumu düşünüyorum. Ancak bu durum daha önce hiç üzerinde düşünmediğim başka bir meseleye kapı araladı: Faili meçhul cinayetler… Elimde bir imkân olsaydı, son 62 yıl içerisinde gerçekleşen tüm faili meçhul cinayetlerin arka planını, faillerini, amaçlarını ve ellerine ne geçtiğini öğrenmek isterdim. 

*****

Adem Suvağcı

Geçmişe bir pencere açılsa insanın tanık olmak, neyin nasıl geliştiğini öğrenmek isteyeceği sayısız olay mevcut. Ben birkaç tanesini kendi çerçevemden şöyle aktarayım:

Tekerleğin icadı… Günümüzün bütün teknolojik gelişimine neden olan o dönen tahta parçası. İcat edildi, neden? Taşımada kolaylık olsun diye! Sonra, “Neden biz yürüyelim, o bizi götürsün.” diye düşünmüş olmalılar ki, arabaya kadar süreç uzadı. Sonrası belli. Tekerleği icat eden kişinin etrafındakilere bunu anlatışını ve onların tepkisini görmek isterdim.

İkincisi, gemilerin karadan yürütülme kararı alındığı ânı merak ediyorum. Nasıl bir tepki ile karşıladılar bu kararı? Acaba bunu sorguladılar mı kendi aralarında?

Üçüncüsü, büyük ihtişamıyla Mısır piramitleri… Nasıl yapıldığı hakkında her kafadan farklı bir sesin çıktığı bu eserin, her işlemini görebilmeyi isterdim. Baba siz o taşları nasıl yerleştirdiniz, çıkardınız, koydunuz oralara, aklım almıyor! Hiçbir teori beni ikna edemedi henüz.


Edebifikir

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir