Halide Edib’e –
Çok yıl önce Orta Avrupa’nın bir su şehrinin gösterişsiz bir otel odasında, sen hastalığın, ben de üzüntü ve sıkıntılarımla yaşıyorduk. Küçük şehrin bütün sokaklarını, ormanlarını, parklarını yürüyerek gezmiş, her şeyi görmüş bitirmiştim. Bir gün, hayatta artık yapacak bir şeyi kalmamış bir adam sıkıntısıyle otururken, sen, birdenbire:
– Sen yaşamıyorsun; “végéter” ediyorsun. Ruhunla, aklınla biraz yaşasan, meselâ felsefe okusan, bu sıkıntıdan kurtulursun, dedin.
Tıpkı hastasına acı, zehirli ilâç veren bir doktor gibiydin. Bu söylediğin acı fakat gerçek söz beni düşündürdü. O tarihten dört sene öncesine gelinceye kadar, verdiğim dersler dolayısıyle, okurdum. Fakat içine düştüğüm pek faal siyasî hayat, son dört sene içinde benden ciddî bir şey okumak arzusunu almış götürmüştü. Hemen eski hocalık senelerimi düşündüm: o senelerde adam kıtlığında üzerime almak zorunda kaldığım nazarî bir dersin başlangıcında lâzım olacak kadar hayat, ölüm, sağlık, hastalık felsefesini okumuştum; biraz küskün, biraz pişman düşünmekte devam ediyordum: Tıp öğrencisiyken, modaya uyarak, L. Büchner’in Force et Matieres’iyle[1] Jean Jacques Rousseau’nun Confessions’larını[2] okuduğumu hatırlıyorum. Gördüm ki bu okuduklarımın en büyük kısmını unutmuşum; fakat hatırımda kalan bir şey vardı; onları okuduğum zamanlar düşünmeden yana en rahat zamanlarımdı. Demek sen, haklıydın. Küskünlüğüm hemen geçti. Ertesi gün bu küçük şehrin kitapçı dükkânında felsefeye giriş olacak bir kitap buldum, aldım ve başladım… Ve bu, böyle sürdü gitti. Önüme açılan ufuk çok geniş ve temizdi. Artık okumak ve okuduğumu düşünmek, nice acı günleri bana tatlı kıldı. Bu eser o çalışmaların bir ürünüdür. Onu sana sunuyorum; bu, bir ithaftan ziyade bir borç ödemeye benzemiyor mu en aziz arkadaşım?
A.
Kaynak: Tarih Boyunca İlim ve Din, A. Adnan Adıvar, Remzi Yayınları, İstanbul, 1987, sayfa:5.