Kurşunların Gölgesinde JFK Suikasti ve Sinemaya Yansıması

Sessizliğin örtmeye yetmediği nice hikâye arasında, John F. Kennedy’nin akıbeti belki de en çok konuşulanlardan biridir. Bu suikast, Amerikan yakın tarihinin en sarsıcı olaylarından biri olarak hafızalarda yer etmiştir. Olayın arka planını doğru anlamak için ise suikast öncesindeki siyasi atmosferi ve bu atmosferi şekillendiren Eisenhower yönetiminin politikalarını göz önünde bulundurmak gerekir. Bu noktada Kennedy’ye dair iki önemli gerçeğin de altını çizmek gerekir: Kendisi, Amerikan tarihindeki ilk Katolik ve Mason olmayan başkandır. Ayrıca, yüz bin gibi çok az bir oy farkıyla seçimi kazanmış olması, dönemin siyasi kutuplaşmasını göstermesi açısından önemlidir.

Eisenhower iki dönem süren başkanlığı boyunca terör üreten Yahudi devleti ile iyi ilişkiler geliştirememiş ve dış politikalarını belirlerken genel olarak ülkesinin millî menfaatlerini ön planda tutmuştur. Bu tarz bir siyasi süreçten oldukça canları yanan İsrail devleti ve Amerika’daki İsrail Lobisi, yeni seçilecek Birleşik Devletler Başkanı’nda da aynı sıkıntıyı yaşamamak için kollarını sıvar ve adaylar arasında kazanma olasılığı yüksek olan Senatör John F. Kennedy’ye ulaşır. Lobi, genç senatörden, seçim desteği karşılığında dünya siyasi arenasında İsrail’in politikalarına destek olmasını ister. 43 yaşındaki idealist Senatör Kennedy bu öneri karşısında en yakın arkadaşlarından birisine “Kendimden utandım ve bu teklif karşısında midem bulandı” diyerek şaşkınlığını ifade eder. Kennedy iktidara geldiğinde başkan adaylarının hazine yardımı dışında, dışardan yani lobilerden para yardımı almalarını yasaklayacağını söylemişti.

Kennedy’nin iktidarda kaldığı süre boyunca uyguladığı politika İsrail’in oldukça sıkıntılı bir döneme girmesine neden olmuştu. JFK suikastını anlamanın yolu, suikast sonrasında kimlerin çıkar sağladığını tespit etmekten geçer. Akmakta olan bir suyun akış yönüyle oynuyorsanız, suyun suladığı yeni bahçeler bu konuda size belli noktalarda bilgi verecektir. Kennedy suikastının ardından kârlı çıkan tek bir odak vardır ve o da İsrail’dir. Kennedy suikastı özgürlükçü, fikir hürriyeti geniş, yeni yaşamların ve rüyaların ülkesi olarak lanse edilen Amerikan rüyasının gerçeğini gözler önüne sermiştir. Bu, Amerika’nın kendi içinde mahrem olarak algıladığı bir konuydu ve araştırılması, incelenmesi, suikast hakkında resmi açıklamaların dışında, farklı çağrışımlar akla getirilecek yorumların yapılması yasaklandı. Suikast ile ilgili birçok belge ve bulgu yetkili makamlara verilmedi, neden sorulduğundaysa “ulusal güvenlik” cevabı alındı!

Sahneye insanlık tarihiyle yaşıt olan bir oyun koyulmuştu ve tüm figüranlar rollerini büyük bir başarısızlıkla oynuyorlardı. Biraz düşünen ve hadisenin belli parçalarını bir araya getiren her “normal zekâ” aynı sonuca ulaşıyordu: Kennedy, devlet içi derin darbeyle öldürülmüş ve yerine İsrail’in maşası olabilecek bir karaktere sahip Lyndon Johnson getirilmişti. Daha başkan olmadan İsrail lobisi tarafından aldığı “ahlâksız teklif” Kennedy’nin lobiyle arasını açmıştı. Lobiye rağmen seçimi kazanan Kennedy, politikalarını izlerken bu soğukluk giderek büyük bir rahatsızlığa dönüşmüştü. İlerleyen süreçte Kennedy, İsrail’in nükleer politikası nedeniyle ilk ciddi sıkıntıyı başlatmış oldu. İsrail Başbakanı David Ben Gurion, hummalı bir nükleer silah üretme programı izliyordu. Kennedy ise nükleer silahlanmayı durdurma programı çerçevesinde Yahudi devletini bu işten vazgeçmesi için ikna etmeye çalışıyordu.

Resmî yazışmalarda Ben Gurion’un ondan ‘Genç Adam’ diye söz etmesi ve kendini daha yukarı bir konumda görmesi, Kennedy’yi kızdırıyordu. İktidar döneminde Orta Doğu sorununda Arap halkına karşı daha tavizli davranan ve Fransa’ya karşı Cezayir’in bağımsızlığını destekleyen Kennedy, daha senatör olduğu yıllarda bu fikirlerini gizlemiyordu ve İsrail lobisi de o günlerden beri onu büyük bir tehlike olarak kabul ediyordu. Lobinin Cezayir’e karşı Fransa’yı desteklemesi ise Kennedy ile ne kadar ters politikalar ürettiklerinin bir başka kanıtıydı. Kennedy iktidara gelince Mısır’la ilişkilerini iyi tutmuştu. Sadece bu bile İsrail’in deli olmasına yetmişti. Kennedy, İsrail Devleti için tehlike oluşturmaya devam ediyordu. İsrail Lobisi’nin korktuğu başına gelmiş ve ikinci bir Eisenhower vakası ile karşılaşmışlardı. Ancak lobi sabırsızdı ve Kennedy’nin ikinci seçime girerek kaybetmesini beklemek istemiyordu. Dönemin siyasî şartlarına bakıldığında da Amerikan halkı başkanlarına destek veriyor ve ikinci adaylığında da “Beyaz Saray’a” tekrar çıkması kolay görünüyordu. Var olan siyasî gelişmelerde iyileşme olmayacağına kanaat getiren lobi, olası başkan adaylarının üzerinde durmaya başlamıştı.

Kennedy’nin rakibi olan Richard Nixson, lobi için tam uygun bir aday değildi. Ama Kennedy’nin yanında yer alan ve yardımcısı olan Lyndon Johnson ideal bir isimdi. Zira Lyndon Johnson siyasî yaşamı boyunca hep “Yahudi Lobisi’ne” destek vermiş ve her fırsatta da bu desteğini vurgulamıştı. Aranan kan artık bulunmuştu. Ancak Kennedy hâlâ bir sorun olarak ortada duruyordu ve bu sorunun mümkün olan en kısa zamanda çözülmesi gerekiyordu. İşte Amerikan tarihindeki en ilginç suikasta bu aşamalardan sonra gelinmişti. Suikast süreci bir anda ve hızlı bir şekilde başlamıştı. İşin içinde kimler vardı? Başkanı vuracak tetiğe kim dokunacaktı? Bu hadise nerede, ne zaman ve kimlerle yapılacaktı? Kimler destek sağlayacaktı? Her şey en ince ayrıntısına kadar çizilmeye başlanmıştı. Kennedy’nin Küba politikası ve Vietnam’dan çekilme düşüncesi olayların hız kazanmasına neden oldu. “Domuzlar Körfezi” olayı içerden yapılan eleştirilerin ve rahatsızlıkların ayyuka çıkardı. Fidel Kastro ve Küba sorunu kullanılarak birileri bir şeyler yapacak ve gerçek hedef de bu vesileyle saptırılmış olacaktı. Başkanın savaşsızlık politikası Amerika içerisindeki büyük “Silah Şirketleri’ni” de harekete sevk etmişti. Savaş olmazsa para da olmazdı ve bu sıralarda Kennedy, Vietnam’dan çekilme sinyalleri veriyordu.

Domuzlar Körfezi’ndeki fiyaskonun sorumluluğunu kamuoyunda üstlenmiş ancak FBI’ın kendisine kasıtlı olarak yanlış bilgi verdiğini de açıklamaktan geri durmamıştı. Bu aşamadan sonra FBI ve CIA de kendi menfaatlerince olaya karışmak zorunda kalıyordu. Kennedy, yakınında yer alan bazı generallerden hoşnutsuzluğunu belirterek görevlerine son vermişti. Bu generallerden birisi de Dallas Belediye Başkanı’nın kardeşiydi. Suikast yerinin Dallas olarak belirlenmesinin de rasgele bir seçim olmadığı belli oluyordu. İlk olarak 1964 yazından itibaren Dallas’ta suikasttan önce suikast zanlısı olarak gösterilen sahte Oswald’lar türetildi. Bu kişiler Dallas’ın değişik bölgelerinde Kennedy hakkında “öldürmek, suikast ve küfür” içerikli konuşmalar yapmaktaydı. Amaç, bu ismi hafızalara kazımaktı. Lee Harvey Oswald ise o dönemde 24 yaşında, donanmadan ayrılmış ve Kastro yanlısı gruplarla çalışan bir kişiydi. Daha önce dönemin SSCB’sine kaçmış ve burada bir zaman kalarak SSCB adına çalışmıştı. Oswald, amcası Rus Haber Alma İstihbaratı’nda Albay olarak çalışan Marina isimli bir kızla evlenmiş ve daha sonra Amerika’ya tekrar dönmüştü. Bu gidiş-gelişlerde devlet harcırahı kullanan Oswald sorguya çekilmemiş, tam tersine yeni bir pasaportla karşılanmış ve kendisine bir iş verilmişti.

1963’ün başlarında Dallas’ta bazı olaylara karışan Lee Harvey Oswald, göstermelik tutuklamalarla kısa çaplı şöhrete sahip olmuş ardından da bazı yerel kanallarda konuşma yapmıştı. O, henüz kurban olduğunu bilmeden, kendisinden çok büyük bir oyunun içerisinde yer almıştı. Bu oyunda Oswald sadece “çarmıha gerilecek İsa” rolündeydi. Halk, başkanlarının ölümünün ardından ağlarken bir kurban isteyecekti ve bu kurban da önceden hazırlanmıştı. Onu Dallas’ta işe sokanlar Kennedy suikastında ateş edilecek binada iş başı yapmasını sağlamışlardı. Bu hadise yaklaşık olarak suikasttan iki ay önce olmuştu. Bu arada Oswald’ın evliliğinde de bazı sıkıntılar çıkmıştı. Tam olarak psikolojik bir yalnızlık yaşamaya başlamıştı. Çalıştığı yere yakın bir yerde kendisine bir oda tutmuş ve akşamları dışarıya çıkmayıp kitap okuyarak vakit geçiriyordu. Suikastın gelişme ve hazırlık safhası, işin ne kadar organize olduğunun bir başka göstergesiydi. En az iki hatta üç farklı noktadan profesyonel kişilerce açılan ateş sonucu vurulan Kennedy, bugün hâlâ iddia edildiği gibi Lee Harvey Oswald adında bir dengesiz tarafından öldürülmemiştir. İşin içinde, en başta Kennedy’nin öldürülmesiyle iktidara gelecek olan Lyndon Johnson vardı. Mossad, CIA, FBI, Ordu Haber Alma, bazı generaller, silah sanayisinin bazı dev firmaları ortak bir hareketle Kennedy’yi 22 Kasım 1963’te Dallas’ta saat 12.30 öldürmüşlerdi.

Kennedy suikastının hemen ardından başkan olan Lyndon Johnson ilk olarak Vietnam Büyükelçisi’yle görüşerek Kennedy’nin geri çekilme politikasının tersine komünist asilerle mücadele kararı aldı. Olayın ardından kurban seçilen Oswald, suikasta yakın yerde bir sinema salonunda düzinelerce polis tarafından tutuklandı. İlk olarak bir polis memurunu öldürmekle suçlandı. Ancak daha sonra Kennedy suikastının sanığı olduğu açıklandı. Saatlerce sorguya çekilen Oswald bildiklerini büyük bir ihtimalle anlatmıştı. Ancak her şey önceden belirlendiği için konuşmanın yararı olmayacaktı. Sadece “Ben bir kurbanım.” ve “Daha önce Rusya’da yaşadığım için tutuklandım.” gibi ifadelerde bulunmuştu. 

Zapruder Filmi

Zaten tutuklamanın ardından 36 saat geçmemişken Jeky Rubby adında bir bar işletmecisi tarafından düzinelerce polisin arasında ve canlı yayında vurularak öldürüldü. Böylece suikast tertipleyicileri olayı kapatmaya çalıştı. Ancak Kennedy’nin öldürüldüğü anda amatör bir kamerayla yapılan çekim her şeyin bu kadar kolay hasıraltı edilemeyeceğini gösterdi. Bu film daha sonra “Zapruder Filmi” olarak isimlendirildi. Film, Kennedy’ye üç farklı noktadan ateş edildiğini ve kesinlikle sağ kurtulmaması için her şeyin düşünüldüğünü belgeledi. Oswald’ın ateş ettiği iddia edilen tüfeğe yapılan nitrat testleri, tüfekle o gün ateş edilmediğini ve üzerinde Oswald’ın parmak izi bulunmadığını ortaya çıkarmıştı. Başkanın cenazesine uygulanan otopside de mermilerin yara yerleri tespit edilmemiş böylece resmî olarak açıklanan “üç mermi” ve “yedi yara” senaryosu sahneye konmuştu. Oswald’ın cesedine ulaşarak parmak izlerini silaha bırakmak onun suçlanması için yetmiyordu. Daha bir gün öncesinde parmak izi bulunamamıştı. Bunun yanında Oswald’ın çalıştığı kitap deposunun aksine başkanın tam karşısında yer alan çitlerden ve bir başka noktadan daha ateş edildiğini görenler vardı. Suikasttan 20 dakika sonra nasıl olduysa Oswald’ın ayrıntılı bilgileri polis telsizlerinden anons edilmeye başlanmıştı. 

Suikast İçin Hazırlıklar

Kennedy, Dallas gezisini aylar öncesinden açıklamıştı. Genel olarak orada daha önce devletin yetkili kurumlarınca önlemler alınması için ön çalışma yapılması gerekiyordu. Ancak Zapruder Filmi’nde de görüleceği üzere göze çarpan olağanüstü bir güvenlik önlemi alınmamıştı. Suikastın tertipleyicileri arasında olduğu tahmin edilen Dallas Belediye Başkanı üzerine düşen görevi yerine getirmemişti. Kardeşi, Kennedy tarafından işten atılmış bir generaldi. Kennedy’nin kullanacağı yol bilinmeyen bir nedenle değiştirilmişti. Kortejin yolu suikasttan hemen önce tetikçilerin yeri için en uygun konuma göre ayarlanmıştı. Kennedy’nin arabasının saatte 11 milin altına düşeceği ve çapraz ateşe gireceği düzlüğe göre her şey düzenlenmişti. Yolun hemen öncesinde yer alan diğer düzlükte onu vurmadılar çünkü araba burada herhangi bir ıskalamaya karşı süratlenebilirdi. Ama esas geçerli neden tek atışla ölmeme ihtimaliydi. Onu, tam bir şeytan üçgenine aldılar ve sayıldığı kadarıyla yedi veya sekiz el ateşle vurdular.

Bu atışlardan bazıları aracı tamamen ıskalarken bazıları da başkanı ensesinden ve kafasından yaraladı. Kennedy’nin o gün üstü açık bir arabayla halkı selamlaması da bu senaryonun bir parçasıydı. Normal şartlarda Kennedy’nin Dallas ziyaretinden birkaç gün önce Ordu İstihbaratı, bölgeye gelerek ön hazırlık yapmalı, gerekli binalar ve pencereler işaretlenerek olası bir saldırıya karşı korunma altına alınmalıydı. Kalabalığın arasında hiç kimse şemsiye açmamalıydı. Yol kenarında 200’e yakın ordu görevlisi başkanı kollamalıydı. Arabanın üstü her şeye rağmen çelikle kapatılmalıydı. Şüpheli görünenler hemen gözaltına alınmalıydı. Kortej yolu kesinlikle değiştirilmemeli ve aracın saatte 11 milin altında gitmesi mutlaka engellenmeliydi. Kennedy’ye öldürücü atışın yapıldığı çit mutlaka ablukaya alınmalıydı. Bunun gibi bazı savunma ve korunma için gerekli olan en basit kurallar nedense o gün yapılmamıştı. Amerikan halkı, Dallas’ta ne ordunun ne emniyetin ne de istihbarat birimlerinin varlığını görebilmişti.

Suikast ve Oswald

Kitap deposundan Başkan Kennedy’nin arabasına karşı olan mesafe 88 metreydi. Bu kadar uzak mesafeden ve altı saniyede her biri diğerinden daha iyi olan, peş peşe üç mükemmel atış yapmak imkânsızdı. Bunun dışında Oswald bunu yapabilecek bir yetenekte değildi. Ayrıca silah kurmalıydı ve her atıştan sonra mekanizmayı tekrar hareket ettirerek silahı atışa hazır hale getirmek ve nişan almak için gereken süreler göz önüne alındığında yine karşımıza dünya rekorları kırılması gereken bir olay çıkıyordu. Bu arada Oswald’ın yaptığı iddia edilen atışların en iyisi üçüncü atış olarak açıklanıyor. Ancak böyle bir tüfekle yapacağınız atışlarda en iyi atış zaman sınırlaması olmadığı ve ön hazırlık aşaması bulunduğu için birinci atış olmalıydı.

Oswald Life Dergisi’nde

Oswald suikast sonrasında Life Dergisi’ne silahlı bir resimle kapak oluyordu. Aradan geçen zamanın çok kısa olmasına rağmen başkanı onun vurduğu, hayatı, Rusya macerası ve resimleri çevre ülkelerin gazetelerinde yayımlanmaya başlanmıştı. Hiçbir şey şansa bırakılmamıştı. Suikasttan önce, 17 Kasım 1963’te CIA’ye gelip yetkili bir ajanla görüştüğü bilinen Oswald’ın görüntüleri hakkında kamuoyu bilgilendirilmemişti. Bölge savcısına göre FBI, Oswald’ın tek sanık olarak kalabilmesi için her şey hazırlanmıştı. Life Dergisi’ne kapak olan resmi de bu senaryonun beceriksiz bir parçasıydı. Fotoğrafta yer alan kafa bir başka gövdeye oturtulmuştu. Amaçsa Oswald’ı silahlı göstermek ve suçu Fidel Kastro’ya yıkmaktı. 

JFK Filmi

Amerikalı ünlü yönetmen Oliver Stone’un 1991 de çektiği JFK filmi bu suikastı işliyor. Filmin oyuncu kadrosunda Kevin Kostner, Gray Oldman, Joe Pesci, Walter Matthau, Tommy Lee Jones, Donald Sutherland ve Kevin Bacon var. Drama türündeki film soluk soluğa izleyeceğiniz 189 dakikalık bir tarihî belgesel niteliğinde. Ayrıca dönemin New Orleans Bölge Savcısı Jim Gerrison’un bu konudaki kitabı da filmin senaryosunda kullanılmış. Filmin belki de tek eksik tarafı suikastta var olan Yahudi ve İsrail parmağına hiç dokunmamasıdır. Ancak yönetmenin sponsorunun İsrailli olması bu gerçeğin hasıraltı edilmesinin mantıklı bir açıklaması olabilir. Ancak tüm bu eksikliğe rağmen yine de ortaya mükemmel bir film çıkarıldığı için izlemenizi tavsiye ediyoruz.

 

Davut Bayraklı

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Selma , 15/06/2025

    Toplumu yönlendirmek üzere gerçeği yeniden üretmek bir kaç yüzyıldır hayatımızda.Bütün bu okuduklarımızdan daha rahatsız edici olan başka birşey varsa oda bunlara şaşırmıyor oluşumuz. Sanki bir kafesin içinden büyülenmiş gibi izliyoruz olup biteni. Bugün ana akım sinema ve gerçek arasındaki ilişki negatif bir ilişkidir, bahsi geçen filmin yapımcılarının yahudi olmasıda “katilin cinayet mahaline dönüşü”nün başka bir şeklidir maalesef…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir