Edebifikir okurları için, Dr. Yasin Ramazan ile yeni çıkan kitabı “Gerçeklik Yeniden” üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik.
***
Günümüzdeki gerçeklik konusundaki tartışmaların kavramsal ve tarihsel zeminini anlaşılır bir dille ifade ettiğiniz kitabınız “Gerçeklik Yeniden” Timaş yayınlarından çıktı. Öncelikle hayırlı olsun. Söyleşiye gerçeklik sorusu nasıl ortaya çıktı ve gerçeklik nedir soruları ile başlamak istiyorum.
Teşekkür ederim. Hepimize hayırlı olsun. Gerçeklik sorusu, felsefenin doğuşuna eşlik edecek kadar eski bir sorudur. Buna rağmen güncelliğini asla yitirmez. Bugün gerçek nedir, görüntü nedir, neye daha gerçek deriz sorularını hâlâ soruyor ve cevaplarını arıyoruz. Bu sorunun, kimi zaman felsefî yollarla, kimi zaman bilimsel yöntemlerle, kimi zaman tasavvuf gibi enfüsî dairede cevabı aranır. Benim için bir araştırma konusu olarak ortaya çıkışı ise, bu sorular yokmuş gibi artık önemsiz sorularmış gibi bir kültürel atmosferin oluşmasına bağlı. Ben bu soruların hâlâ sorulduğunu ve sorulması gerektiğini düşünüyorum. Bunu savunuyorum. Kesin cevapları bulamamak moralimizi bozmamalı. Çünkü en iyi cevabı bulamasak da daha iyi cevapları bulabiliyoruz. Bunun için çabalıyoruz. Gerçeklik, bir anlamda her şeyi kendisine bağladığımız bir ana cadde gibi. Ana caddede kaybolabiliriz. Ancak caddenin varlığını inkar edebileceğimiz veya gözardı edebileceğimiz anlamına gelmiyor bu. Hakikatsonrası veya bilimcilik gibi yaklaşımlarda, gerçeklik inkar edilir veya gözardı edilir. Ben buna karşı çıkıyorum.
İnsanların bu gerçeklik takıntısı nereden geliyor? Görüntünün altında yatan bir gerçeklik var mı?
Görüntünün ardında bir gerçeklik olmasa, görüntü diye bir şey olmaz. Her şey gerçek olur. Aslında gerçek diye bir şey olmasa her şey görüntü olur da diyebilirdik. Ancak kavramsal analiz, ikincisinin hatalı olduğunu ortaya koyar. Neden? Her şey görüntü diyelim. Biz Matrix’te yaşıyoruz diyelim. Veya bir bilgisayar oyununda. Eğer her şey 0 ve 1’lerden oluşuyorsa, gerçekliğimiz bu demektir. Veya kavanozdaki bir beyiniz ve dış dünya adını verdiğimiz her şey yapay olarak bize tecrübe ettirilen elektrik sinyallerinden ibaret. Ama bu neyi değiştirir ki? Bu, elektrik sinyalleri aracılığıyla edindiğimiz tecrübelerin gerçekliğini gösterir yalnız. Hepimiz bu noktada kaçınılmaz şekilde gerçekliği varsayıyoruz. Gerçek olmayan nedir peki? Görüntü nedir? Burada bir skala var. En gerçekten aşağıya doğru. Daha kalıcı ve kapsamlı olanın daha gerçek olduğunu düşünürüz. Gerçek aşk, gerçek dostluk, gerçek bilgi vs gibi.
Günümüzde “Platon’un idealar öğretisini benimsiyorum”, diyen birisine nasıl muamele etmeli?
Platon’un idealar öğretisi, gerçekçiliğin alternatifi gibidir. Aslında Platon, gerçekliğin bu dünyada olmadığını ama bir yerde gerçeklerin bilinebileceğini düşündüğü için günümüzdeki anlamda bir idealist değildir. Ancak yine de, dünyanın görüntüden ibaret olduğu inancına dayandığı için, karamsar bir felsefe sunar. Dünyanın, karamsar olmak için fazla bilinmez olduğunu düşünüyorum. Belirsizlik ve bilgisizlikten dolayı, daha iyimser bir felsefenin, yani dünyaya dair bilgimizin daha gerçekçi olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Gerçekliğin göreceli olması mümkün mü? Böyle bir iddia hangi sonuçlara gebedir?
Gerçeklik göreceli olamaz da, gerçek göreceli olabilir. Yani neyi gerçek gördüğünüz, algınız, bilginiz, tecrübeniz ve zekânız gibi faktörlere bağlıdır. Kimi madde, kimi Tanrı, kimi zaman, kimi duygular gerçek der. Ama gerçek deyince anlaşılan şey çok fazla değişmez. Üzerinde ittifak etmemize gerek bile olmayacak kadar açık bir anlamı var. Buna rağmen gerçekliğin göreceli olduğunun söylenmesi oldukça politik bir yaklaşımdır. Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim değeri aynı olacak demektir. Bu da anlamın ve değerin, yani ahlakın ve derinliğin yitirilmesi demektir.
Gerçeklik mi yoksa imaj mı? İmajın, gerçeklikten daha değerli olduğunu düşünmek günah mı?
Imaj, hayatımızın bir gerçekliği. Ondan değerli olamaz ama imajsız bir gerçeklik de olmayacağı için değerini gerçeklikten alır. Imaj, neyin gerçek olduğunu anlamak için yeterince açık işaretleri taşır çünkü. Yani, günah değil bence.
Gerçeklik derdi olmadan bir ömür yaşayan insanlara imrendiğiniz oluyor mu?
Olmuyor çünkü öyle bir insan olduğunu sanmıyorum. Sadece bunun felsefî arkaplanıyla ilgilenmeyen insanlar olabilir. Buna da özenilir mi bilmiyorum. Gerçek olanı hissetmeye veya bilmeye çalışırken neyi aradığını bile bilmemek demek bu. Yalnız, bir şeyleri gerçek olarak belleyip hayatını buna adayanlar, gerçeği adanmakta bulmuşlardır. Bu da insana dair bir gerçekliğin yansımasıdır. Buna da özenmek değil ama hayretle bakıyorum zaman zaman.
Modern insan bilgiye yönelir yönelmez Kantçı olmak zorunda mıdır? Neden?
Mecburen. Çünkü Kant, bilginin pasif bir alıcısı olduğumuz yönündeki Platon ve sonrasında kendine kadarki tüm düşünce tarihini karşısına almıştır. Ona göre bilginin aktif bir üreticisiyiz biz. Şu anki bilgi kategorilerimizin tamamına yakını bu paradigmayla işler, genişler. Kant’a karşı olabilirsiniz de. Ama Kantsız olamazsınız.
Kitabı bitirdiğinizde “gerçeklik” sorununu çözdüğünüzü düşündünüz mü?
Kitabı bitirdiğimde gerçeklik sorununun, bir sorun olmaktan çıkarılması sorununu çözdüğümü düşünmek istedim. Elbette felsefî çalışmalarda bir tartışmayı bitirmek, çözüp kenara koymak öyle kolay değil. Ancak bu, daha sonrasındaki çalışmaları nasıl etkileyeceğine göre ortaya çıkacaktır. Gerçekliğin yitiminin bize nelere mal olacağının anlaşılmasına katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Bu az bir şey değil, ama benim dışımda üretilen çalışmalarla desteklenmesi gerekir, bu sorunun çözülmesi için.
Wittgenstein’in gerçeklik gibi büyük soruların metafizikle birlikte geçmişte bırakılması gerektiğine dair düşüncesine neden karşı çıkmalıyız?
Wittgenstein, oyun kuramı ile dil ve anlam arasındaki ilişkiyi açıkladığını düşünüyordu. Ancak bu kuramın kendisi de bir oyundur. Ve nihayetinde diğer oyunları açıklayıcı role sahip bir nevi metafizik içerir. Nasıl? Günlük hayat deneyimi, ondan anladığımıza göre, oyun dediğimiz gerçek yapıların görüntüleridir. Bu da görüntü ve gerçeklik ayrımına geri götürür bizi. Bu yüzden onun yaptığını yapmalı ama dediğine karşı çıkmalıyız.
Metafizik neden kaçınılmazdır?
En başta dil metafizik bir yapıya sahip. Anlam metafizik bir şey. Dildeki harf ve seslerden bahsetmiyorum. Bunlar değişebilir, ama birbirimizi anlamak fiziksel bir olgu değil. Okuduğunuz bu harflerin bir araya gelip zihninizde anlam oluşturması fizikle açıklanamaz. Bu yüzden metafizik kaçınılmaz. Bilim, sanat, yaşam, din, spor her şey dilin gerçekliğinde şekilleniyor. Hepsinde de metafiziğin yerini teslim etmek zorundayız.
Felsefeyi öğrenmek için bir giriş kitabı olarak da okunabilecek bu eser ile bize gerçeklik hakkında düşünme için zengin bir literatür ve açık kavramlar sunduğunuz için teşekkür ediyorum.
Ben ilginiz ve sorularınız için teşekkür ederim. Felsefe okurunu buldukça, bu konuda daha iyi kitapları, daha geniş tartışmaları da beraberinde getirecektir. O zaman tekrar görüşürüz.
Söyleşen: Sulhi Ceylan
1 Yorum