Feyza Ay ile Söyleşi: “Ruhu olan bir modernizmin, hikâyesi olan öykülerin tarafındayım.”

Feyza Ay ile ilk kitabı “Denizağaçları, Kemikyüzleri” hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. (Raşit Ulaş)

***

İlk kitabın “Denizağaçları, Kemikyüzleri” Ötüken Neşriyat’tan çıktı. Hayırlı olsun. İlk kitap evlat gibi gelir insana. Emeğinin kanlı canlı elinde olması sana nasıl hissettirdi?

Teşekkür ederim. Evet, bu bağın ruhsal olumsuzluklarını yaşamamak için metinlerimi gereğinden fazla sahiplenmeyi, onlara dair hassasiyetimi kitap çıkmadan önce azaltmaya çalıştım. Kitabın benden bağımsız bir yolu olduğunu, kendi varlığını devam ettireceğini düşünüyorum. Belki de bu yüzden gördüğümde ilk hissim yabancılık çekmekti. Herhangi bir kitaba bakıyor gibi baktım. Kapağını kendi tasarlamam, kısa sürede ısınmamda ve ilk kitabımın çıkmış olmasıyla ilgili gerçek hislerimi yaşayabilmemde etkili oldu. Metinlerimin hepsini bir arada görmek, bana ait ve bana dair bir şey inşâ etmek yaratıcılık noktasında doyum ve tatlı bir mutluluk hissettirdi. Yazarken yalnızlığımı paylaştığım görünmez arkadaşımı karşımda görüyordum. Herhâlde epey huzurlu ve sevgi doluydum.

Öykü tekniği olarak kendini nereye daha yakın hissediyorsun?

Öykü ve hikâye tartışması geniş bir çerçevede iki ayrı anlayışı da işaret edebiliyor. Ben Anadolu’da, köyde ve küçük bir şehirde yaşamış biri olarak geleneksel hikâye anlayışında metinler yazabilirdim ancak kurmacada özgür ve oyuncu bir zihinden daha çok keyif alıyorum. Bu sebeple teknik olarak modern öyküye yakın olduğum söylenebilir yine de belki yaşadıklarımdan belki hayatı algılama biçimim böyle olduğu için anlam ve duygu yüküne, bu yükü paylaşmaya hiç olmazsa sezmeye oldukça önem veriyorum. O yüzden ayağı ve duygusu yere basmayan fantastik bir kurmacadansa ruhu olan bir modernizmin, hikâyesi olan öykülerin tarafını tutuyorum.

Yazım sürecinde seni en çok besleyen kaynaklar neler oldu? Bunu hem kuramsal olarak hem de motivasyon olarak düşünebilirsin.

Edebî birikim olarak çocukluğumdan beri okuduklarımın bilinçaltını beslediğini örneğin iyi dil kullanımının olması gerektiğini, sezgisel de olsa bir kurgu örgüsü oluşturmayı muhakkak öğrettiğine inanıyorum. Üzerinde çalışmadan oluşan bu yapıyı tür özelinde teorik okumalarla güçlendirmeye özen gösterdim. Roman ve öykü örneklerini yine bu teorik bilgiler ışığında ve yazma pratiği yönüyle inceledim, okuduğum metinleri farklı bir bakışla tekrar okudum. Yazma becerisi üzerine yazılan kitapları kurcalamaktan, roman-öykü teorisi kitaplarını ders kitabı gibi çalışmaktan geri durmadım. Öznel bir yazma biçimi ve dil geliştirmeden, her yazdığım metne öykü demeden önce “öykü nedir” sorusu üzerinde durdum, hâlen bu arayışımı da sürdürüyorum. Yazdıklarım bir yandan bu tümüyle oldu diyebilmek için ürettiğim, üzerinde çalıştığım metinler fakat tamı tamına kusursuz bir eser üretmenin mümkün olmadığını biliyorum. Böyle düşünmezsek yazmaya, denemeye, gelişmeye devam etmek için motivasyon bulamayız. Kendini tekrar eden metinlerin bir fazla ya da bir eksik olması bir şeyi değiştirmez. Fakat asıl motivasyonu iyi metinler okumak veriyor. Oğuz Atay’ın herhangi bir hikâyesini, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ni, Eskici’yi, O’Connor’ı, Cortazar’ı, Buzzati’yi, en çok da Maldoror’un Şarkıları’nı okuduğumda yazma motivasyonu kazanmamak elde değil, en büyük itici güçlerim bunlar.

Kitabın iki bölümden oluşuyor. İlk bölümdeki öyküler kurgusal olarak postmodern, dil olarak da okunurken nispeten konsantre isteyen metinler. İkinci bölüm ise klasik tahkiye üslubuyla yazılmış metinler. Bence sen kendini ilk bölümde daha iyi ifade ediyorsun ve oraya daha yakınsın. Sen ne düşünüyorsun bu iki bölümle ilgili?

Kitap kendi adındaki gibi “Denizağaçları” ve “Kemikyüzleri” olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Bu başlıklar kitabın içinde ters bir şekilde yerleştirildi. İlk bölüm Kemikyüzleri, ikinci bölüm Denizağaçları. İçeriklerini de arka kapakta şöyle açıkladık: “Denizağaçları’nda, alışılmışın içinde olup bitenler ilk kez görür gibi izlenirken Kemikyüzleri’nde, insan zihninde ve ruhunda kat kat derine inip hapsolunan karabasandan uyanma çabasındaki o aşina duyguya varılır.” Kemikyüzleri biraz daha karanlık, gerçeküstülüğün hissedileceği, deneysel yönü olan bir bölüm. Yakın zamandaki metinlerim de ilk bölümde yer alıyor. İkinci bölüm Denizağaçları ise daha naif hatta kırılgan, daha kalbimize, kendimize, çocukluğumuza dair metinlerin olduğu bölüm. Hemen hemen hepsi çocukla veya çocukluk travmalarıyla bir şekilde bağlantısı olan metinler, bu bölümde çocuk bakışının sıcaklığı da ona dair acı da okunabiliyor. Hikâyesi olan ve kurgularken daha özgür metinler yazmayı sevdiğimi söylemiştim, bu nedenle haklısın, ilk bölümdeki metinlere içten içe daha yakın ve yatkın hissediyorum. Sonraki metinlerimin de bunların devamı ve geliştirilmişi olacağını düşünüyorum.

Öyküyle beraber kapak tasarımlarını da Dergâh, Hece, Ötüken gibi yayınevleri ve dergilerde görmeye başladık. Resimle de ilgileniyorsun. Bu bağlamda sanat senin için neyin karşılığı?

Sanat eseri ortaya çıkarmak, öykü yazmayı ve resim yapmayı da bunun içine dâhil ediyorum, bu inşa ve yaratım süreci, hayatta var olduğumu hissettiğim ve var olmaktan memnuniyet duyabildiğim nadir alanlar. Dolayısıyla sanata, yaşamak kadar kıymet veriyorum. Yolumun bir şekilde hep oradan geçmesini ve oraya çıkmasını seviyorum. Bunun için uğraşıyorum denebilir mi emin değilim daha çok kendiliğinden böyle gelişiyor gibi, belki adımlarımı atarken ki niyetimle doğruda ilgilidir. Böylece daha derin ve gerçekliğe yakın bir zeminde iç huzurumu sağlayabiliyorum.

Bundan sonrası için bir yol haritası belirledin mi, ne yapmak istiyorsun. Öykülerinde içerik ve teknik olarak hedeflediğin bir şey var mı?

Çocuk edebiyatı alanında hedeflediğim, gerçekleştirebilirsem tamamlanmış hissedebileceğim birkaç çalışmam var. Daha önce iki çocuk kitabı resimleme şansım oldu, bu deneyimden cesaret alarak kendi çocuk kitabımı yazıp resimlemek istiyorum, kitap dosyam hazır, resimleme aşamasına geçmeyi planlıyorum. Bir de çocuk şiirleri resimlemek istiyorum, bunun için de girişimlerim olabilir. Öykü yazmaya ilk başladığım andan beri düzenli bir ritimde devam edebildim, hâlen üretmeye ara vermeden devam ediyorum ve buna özellikle hassasiyet gösteriyorum. Metinlerde adımlarımı sağlam atarak ilerlemeye çalışıyorum, birdenbire çok bambaşka biçim denemiyorum, buna cesaret göstermekten farklı olarak çalışma planı gibi bakılabilir. Dili, kurguyu, içeriği belli dozlarda dengeli ilerletmeyi, esnetmeyi tercih ediyorum. Kitabın ilk ve ikinci bölüm arasındaki fark gibi sonraki metinler de o periyotta değişiyor. Değişim için herhangi bir bitiş noktası, bir hedef tahtası olmayacaktır. Yazmaya devam ettikçe yazmak ve denemek istediğim yöntemler de çoğalacak sanırım, gidişatı öyle görüyorum.

Senden 3 öykücü, 3 romancı ve 3 şair istesem kimleri sayarsın?

Üç öykücü; Sabahattin Ali, Samanta Schweblin, Sema Kaygusuz.

Üç romancı; Ursula Le Guin, Georges Perec, J. P. Sartre.

Üç şair; Turgut Uyar, İsmet Özel, Ülkü Tamer.

Cevapların için teşekkür ederim.

Özenli soruların ve teveccühün için ben teşekkür ederim.

 

Söyleşen: Raşit Ulaş

“Denizağaçları, Kemikyüzleri” kitabına ulaşmak için tıklayabilirsiniz.

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir