Fuzûlî’nin Mecnun’la İmtihanı

Fuzûlî, şiir semamızın en parlak yıldızlarından biridir. Divanının dibacesinde kendini “söz ülkesinin reisi” olarak takdim eder, sanatından emin bir şairdir. Mesela birçok klasik şair kendisini başka şairlerle kıyaslar, bazen Hâfız bazen Nizâmî gibi şairlerin ayarında olduğunu veya onları aştığını övünerek ifade eder. Çünkü klasik şiirde “fahriye” olgusu vardır, şairlerin övünmesi normal karşılanır. Fuzûlî’de ise bir istisna dışında böyle övünmeler yoktur. O, bu türden mukayeselere ihtiyaç duymaz, örtülü olarak “zaten en büyük şair benim” der. Buna mukabil Fuzûlî âşıklıktaki maharetini zevkle, şevkle dile getirir, âşıklığı ile her fırsatta övünür. Özellikle Mecnun ve Ferhad gibi efsanevi âşıkları kendisine rakip sayar. Baş rakibi Mecnun’dur. Divanı boyunca onunla uğraşır.

Fuzûlî’nin yer yer Mecnun’dan övgüyle bahsettiği, kendisini onunla bir tuttuğu mısralar da var. Mesela bir mısraında “Deşt-i gam Mecnunuyum ben” diyor. Yani, gam çölünde yaşayan bir Mecnunum. Bir beytinde, “Ey saba julide mû başında Mecnun’un sakın / Bi-tekellüf gezme kim Leylî evidir ol palas” diyor. Yani, ey bahar rüzgârı saçları karmakarışık Mecnun’un başında hoyratça gezme zira orası Leyla’nın evidir. Bir başka beytinde ise: “Olma ey sahra-nişin gafil, değil her su serap / Mevc-i eşk-i germ-i Mecnun’dur tutan sahra yüzün”. Yani, ey çöldeki gafil bedevî, çölde gördüğün her suyu serap sanma, çölün yüzünü kaplayan o su Mecnun’un hararetli gözyaşının dalgasıdır. Buna benzer birkaç misal daha var fakat en etkileyici olanı şu: “Gönül gam dünleri tenha geçirme iste bir hemdem / Ecel habından efganlar çekip Mecnun’u bîdâr et”. Mealen, ey gönül gam gecelerini yalnız geçirme, seni anlayacak bir dost iste, feryatlar edip Mecnun’u ecel uykusundan uyandır, diyor. Fuzûlî, muhtemelen bu mısraları gençlik döneminde yazmış, yolun başındayken Mecnun’u kendisine örnek almış, ona hürmet beslemiş. Sonra bir gün, Fuzûlî ile Mecnun nöbet tutuyorlar:

“Kervan-ı rah-ı tecridüz hatar havfın çekip
Gâh Mecnun gâh ben devr ile nevbet bekleriz”

Masivadan sıyrılmak yolunda bir kervanız, bir tehlikeye uğrarız endişesiyle ile bazen Mecnun bazen de ben nöbet tutuyoruz

Birlikte tutulan bu nöbetten sonra işin rengi değişiyor. Çünkü Fuzûlî örnek aldığı âşıkların bu nöbette sebat edemediğini ve kendisini yalnız bıraktığını aynı gazelde şöyle bildiriyor:

“Yatdılar Ferhad u Mecnun mest-i cam-ı aşk olup
Ey Fuzûlî biz olar yatdıkça sohbet bekleriz”

Ferhad ile Mecnun aşk şarabından sarhoş olarak sızdılar, ey Fuzûlî onlar yattığı sürece bu meclisi sen bekleyeceksin

Mecnun gözden düşmüştür. Artık bela ve gam yolunda birlikte yürünecek bir yoldaş değildir:

“Bela yolunda kavgaya kaçan ben tek dözer Mecnun
Kaçan olmaz duran tek yeğ bilir bir kimse yoldaşın”

Bela yolunda mücadeleye Mecnun benim gibi dayanamaz, kaçan duran gibi olmaz, bir kimse yoldaşını iyi bilir

“Gam yolunda ben kalup gittiyse Mecnun yoh aceb
Sayruya düşvardur hem-rehlik etmek sağ ilen”

Gam yolunda ben kaldım, Mecnun gitti fakat buna hayret etmemeli; hastanın sıhhatli bir insana yoldaşlık etmesi güçtür

Aşk devranı Mecnun’un nöbetini ve mirasını Fuzûlî’ye devretmiştir:

“Aşk devranı bana tapşurdu Mecnun nevbetin
Benim mülk-ü aşk içre Mecnun’a varis”

Kendisini evvela Mecnun’un varisi sayan Fuzûlî zamanla ondan daha üstün görür:

“Bende sâkin oldu derd-i aşk Mecnun’dan geçip
Ondan artuktur meğer aşk içre temkinim benim”

Aşk derdi Mecnun’dan geçip bende mesken tuttu, öyle ki benim dayanma kudretim Mecnun’dan fazladır

Buna rağmen Mecnun’un efsanesine meyleden halka Fuzûlî sitem eder ve kendi gönül derdini duyurmak ister:

“Beni zikr etmez il efsane-i Mecnun’a maildir
İşit derd-i dilim efsane-i Mecnun’a meyletme”

Fuzûlî özellikle Mecnun’un çölde yaşamasını bir zaaf olarak görür. Mecnun münzevidir, halkın uzağında, çöllerde şöhret bulmuştur. Asıl iş bela şehrinin şöhreti olmak, yani halk içinde hakla beraber olmak:

“Benim tek ola bilmez şöhre-i şehr-i bela Mecnun”

“Deşt tutmak âdetin koymuştu Mecnun aşkta
Şöhre-i şehr olmağın resmin ben ettim ihtira”

Mecnun aşkta çöle çekilmek âdetini vaz etmişti, şehir içinde meşhur olmak usulünü de ben icat ettim

“Beyaban-gerd Mecnun’dan gam ü derdim sual etmen
Ne bilsin garka hâlin ol ki menzil-gahı sahildir”

Çöllerde dolaşan Mecnun’dan benim gam ve derdimi sorma, sahilde oturan denize batmış olanın hâlini ne bilsin

Fuzûlî, kendi aşk tecrübesini abartarak aktarır, Mecnun’unkini ise küçümseyerek:

“Demen Mecnun’a âşık kim başında kuş yuva tutmuş
Benim âşık ki seyl-i eşkimi başımdan aşırdım”

Başında kuşların yuva yaptığı Mecnun’a âşık demeyin, gözyaşımın selini başımdan aşırdım, asıl âşık benim

“Verseydi âh-ı Mecnun feryadımın sedasın
Kuş mu karar ederdi başındaki yuvada”

Mecnun’un âhı benim feryadım kadar gür olsaydı onun başındaki yuvada kuş mu durabilirdi?

Şu durumda Mecnun, Fuzûlî’nin ancak talebesi olabilir:

“Benim müderris-i ilm-i cünun hani Mecnun
Ki ber-murad ola devrimde istifade ile”

Ben bir delilik ilmi olan aşkın müderrisiyim, Mecnun nerede? Muradına ermek isterse benden istifade etsin

“Ey Fuzûlî dura benden ala talim-i vefa
Nagah er markad-ı Mecnun’a düşerse güzarım”

Ey Fuzûlî ansızın mezarına yolun düşerse, Mecnun mezarından kalkıp vefa nedir senden öğrensin

İkna olan halk da artık Fuzûlî’yi Mecnun’dan üstün tutmaktadır:

“Fuzûlî il seni Mecnun’dan efzun der melamette
Buna münkir değil Mecnun dahi makule kaildir”

Fuzûlî, halk melamet hususunda seni Mecnun’dan üstün tutar, bir deli olan Mecnun dahi bu akıllıca görüşü inkâr edemez

Fuzûlî’nin Mecnun’dan üstün olduğuna hiçbir şüphe kalmamıştır, o şöhreti aşkından büyük bir efsaneden ibarettir, o kadar:

“Bende Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var
Âşık-ı sadık benim Mecnun’un ancak adı var”

Nitekim aşk defterine âşıkların adını yazan dert ehli kâtip, Fuzûlî’nin adını bu defterin en başına yazmıştır:

“Yazanda Vâmık u Ferhad u Mecnun vasfın ehl-i derd
Fuzûlî adını gördüm ser-i tûmara yazmışlar”

Fakat Fuzûlî kendi adının olduğu yerde Mecnun’un adının bulunmasına tahammül edemez ve:

“Levh-i âlemden yudum eşk ile Mecnun adını
Ey Fuzûlî ben dahi âlemde bir ad eylerem”

Âlem sayfasından Mecnun’un adını gözyaşlarımla sildim, ey Fuzûlî ben de âlemde adımı böyle duyururum

Her ne kadar Fuzûlî böyle dese de, aslında durum bunun tam aksi. Kaderin bir cilvesi olarak divanı boyunca kavga ettiği Mecnun’u âlemin sayfasına en kuvvetli şekilde nakşeden, kaleme aldığı Leyla ile Mecnun mesnevisiyle Fuzûlî olmuştur. Divanında Mecnun’un efsanesine dair nakledilen bütün anlatıları tersyüz eden ve Mecnun’un aleyhine kullanan Fuzûlî, Leyla ile Mecnun mesnevisinde tersini yapmak durumunda kalmış, âdeta divanında yıktığı binayı mesnevisinde daha ihtişamlı bir şekilde mamur etmiştir. Bu anlamda Fuzûlî, Mecnun ile olan imtihanını kaybetmiştir. Ama ne derler bilirsiniz: Galiptir bu yolda mağlup.

Feyyaz Kandemir

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir