Edebifikir Anketi: Güven Adıgüzel

Şair Güven Adıgüzel, Edebifikir anketimizi cevapladı.

***

1- İsminden memnun musun? Değilsen, adının ne olmasını isterdin ve niye?

İsmimden herhangi bir şikâyetim yok, idareli kullandığım için bana yetiyor, ama Shalke 04’ün santraforu ‘Klaas-Jan Huntelaar’ın adına da hiç imrenmedim değil.

2- Bir işe başvurduğun zaman, ‘‘Ne kadar ücret istersiniz?’’ kısmına rakam yazdığınız oldu mu, niçin?

O tipte bir iş başvurusu formuyla hiç karşılaşmadım, 657’ye tâbi olmadan önce çalıştığım; sabahçı kahvesi, fırın, şantiye, sahaf gibi işyerlerinde de zaten haftalık ödemeler yapılırdı. O da usulen yazılı olmayan bir akitle halledildiği için şöyle doya doya bol sıfırlı bir rakam yazamadım hiçbir kâğıda. Gerçi yazsaydım bile, adamlara ayıp olmasın diye sıfırları idareli kullanırdım sanırım.

3- Çocukluk arkadaşı olmak istediğin, ’’beraber büyüseydik’’ dediğin, hayatta olmayan biri var mı?

Çocukluk yıllarımı -bende iz bırakan bazı durumlar haricinde- hayali bir dönem gibi hatırlıyorum. Beraber büyüseydik dediğim biri… hayır olmadı. Çocukluğum Tatar Ramazan filminin çekildiği döneme rastlar bu arada, 90’ların başı. Tatar Ramazan’la arkadaş olmak istediğim doğrudur.

4- Çok zengin bir insan olsaydın, bunu nasıl değerlendirirdin?

Bu topraklarda yaşayan her yüce gönüllü insan gibi ben de cami yaptırıp, garip-gurebaya yardım ederdim galiba, böyle söylemekte fayda var, niyet açısından. Bunlar ilk akla gelen ‘klasik iyi adam’ önermeleridir denilebilir. Bu ufuksuzluk zaten olmayan bir para üzerinden konuşmanın getirdiği hafiflik duygusundan kaynaklıyor. Çok zengin olsaydım, ‘ulan ben nerde yanlış yaptım da, Allah böyle bir imtihanı bana uygun gördü’ diyerek hayıflanırdım, dua eder, bir çıkış arardım. Servet ateştir ve erken infak hayat kurtarır. Parayla imtihan edilmek istemezdim doğrusu. Başa dönecek olursak; ben zaten çok zenginim, yani en azından kendimi öyle hissediyorum, hatta şahitlerim bile var.

5- Hiç yerin dibine geçtiğiniz oldu mu? Nasıl bir şeydi?

Kişisel hayatımda karşılaştığım, beni utandıran bir takım aksaklıklar oldu tabiî, yeri de, dibini de iyi tanırım yani. Tabiî bunlar çok insani ve çok light durumlardı. Asıl mesele; büyük gidişata ve derin yoksulluğa herhangi bir müdahalede bulunamamanın verdiği utanç, yerin dibi bile yetmiyor insana bazen. Çöpü karıştıran bir adam ya da dağılan pazar yerlerinden çocukları için çürümemiş meyveleri arayıp, bunları toplayan bir kadın gördüğünüzde, yer ve dip kavramları kafanızda daha da netleşmiyorsa, geriye kalan her şeyiniz fludur zaten.

6- Hep hayalini kurduğun ama artık gerçekleşmeyeceğini bildiğin için sana acı veren bir şey var mı?

Sorduğunuz anlamdaki haliyle, bu dünyada olan biten, olmayan-bitmeyen hiçbir şey için kahrolmam, gerçekleşmeyen hayaller için acı falan da duymam. Duanın ve gayretin ötesine taşınmaya çalışmayı da her zaman beyhude bulurumBurası dünya, burada bu kadar oluyor işte deyip geçmeyi öğrenmek epey bir zaman alıyor ama, farkındayım.

7- İnsanlar hakkında genel görüşün nedir?

Şu anda aktif olarak gezegeni işgal eden 7 milyar insan için, ya da bugüne kadar yaşayıp ölmüş toplam 150 milyar için ‘genel bir görüş’ bildirmek… bu biraz tuhaf olur. İnsan, muhteşem bir zavallı, homo sapiens. Öleceğini bilen tek canlı türü olarak durumu oldukça da trajik aslında. İnsanın “mağlubiyet ve zayıflığını kalbine, zafer ve gücü beynine bağlayan bir yaratık” olarak portresini çizmek bir hayli problemli. Ama Allah, insandan umudunu hiç kesmedi, bunu biliyoruz, Allah günahkârlardan hiç vazgeçmedi, öyleyse bize ne oluyor da… Son olarak şunu da söyleyelim; bence bu dünyayı bir tek Kızılderililer anladı.

8- Hiç intiharı düşündün mü? Düşündüysen niye vazgeçtin?

Maktul ve kâtilin (o anda) aynı insan olmama ihtimaline karşı keskin bir inancım olsa da, intihar edenler bu dünyayı fazlaca ciddiye almışlar gibi gelirler bana hep. Açıkçası benim de bu dünyayı bir-kaç defa ciddiye alma teşebbüsüm oldu. Dediğim gibi ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını gördüm. Sınav bitmeden kalemi yere atarak sınıftan fırlayıp çıkan öğrenci asi / isyankârfalan değildir, mevzuyu anlamamıştır sadece.

9- Kimselere anlatamayacağın bir sırrın, acın var mı?

Evet, var, benimle birlikte mezara girecek. Toprağın doyumsuz ferahlığına karışacak nihayet o da.

10- Bundan 17 bin sene önce yaşamış büyük büyük büyük… deden hakkında ne düşünüyorsun?

Çok şanslı ve kısmetli bir adam olduğunu düşünüyorum; modern cinneti görmedi, ekmeğin, suyun ve toprağın değerli olduğu zamanlarda yaşadı ve öldü, ne mutlu ona. Tabiatın insana küsmediği, fiberoptik kablolarla etrafının çevrilmediği, bankaların ve borç senetlerinin henüz icat edilmediği, savaşçıların meydanlarda erkekçe dövüştüğü, firavunların hedef şaşırtarak plazalarda değil adam gibi piramitlerde yaşadığı, küresel yavşaklığın masum çocukları sarıp sarmalamadığı bir dönemde nefes aldı, gerçekten nefes aldığı için kısmetli bir adammış büyük büyük dedem. Kendisini rahmetle anıyorum.

11- Nasıl bir insansın?

Kendi halinde. Çelişkilerimle, günahlarımla, dünyevi mutluluklarımla… herkes gibi işte. İlk taşı atamayacak olanlardanım yani kısaca. Dünyayı kurtarmak isterken sigortalı bir işe girenlerin ağıtı yazılmalıdır.

12- Nasıl olsa her şeyin bir sonu var mı?

Şüphesiz. Zaten asıl umut veren, yaşamayı berraklaştıran duygu da o. Yapılan araştırmalara göre 2050 yılında doğan çocuklar 150 yıl yaşayabileceklermiş, gerçekten ucuz atlattık.

13- Evrende yalnız mıyız, başka canlılar da var mıdır?

Gelenek, âlemler içinde binlerce âlem olduğunu söyler bize. Uzayda bizden başka -benzer formda- canlıların yaşadığına dair henüz bilimsel bir kanıtımız yok, ama varsalar ve yaşıyorsalar bile, onların da Rabbi Allah sonuçta. Yani benim açımdan teknik bir problem yok. Gelsinler tanışalım, gezegen yalnızlığından falan bahsedelim biraz, açılırız.

14- Kore deyince aklına ne geliyor?

Kore; sakin sabahlar ülkesi. Hep bir Japon kolonisi olarak kalsaydı keşke. Benim aklıma ilk gelen; 38. Enlem, dünyanın en aşağılık sınırlarından birisi ve niye kavga ettiklerini bile unutmuş zamansız iki düşman kardeş. Emperyalizm’in daimi iki temsilcisinin 20. yüzyılın başlarında (Rusya-Amerika) ikiye bölerek, kendi kullanımlarına açtığı talihsiz bir coğrafya. Kuzey’in Sovyetler, Güney’in de Amerikan kölesi olması, milyonlarca Kore’linin ölümü.

Bir de, -belki bizi de NATO’ya alırlar diye- yoksul köylerden toplayarak savaşa gönderdiğimiz; 5090 kişilik 1. Türk Tugayı’nın 17 Eylül 1950′de İskenderun limanından hareket ederek, 12 Ekim 1950′de öncü takım Pusan limanına ulaşması. Ahmet Kaya’nın Kore Dağları’nda şarkısı da çok kederlidir.

15- Öldüğünde nereye gömülmek istersin?

Müsait bir yere.

16- Bir film önerir misin?

Âdemin Elmaları

17- Bir kitap önerir misin?

İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr’dan – Mantıku’t-Tayr

 18- Güzel bir veda cümlesi kurar mısın?

Modern dünya dönüyor, Zülfikar’ın adaletiyle kalın. Eyvallah.

Diğer anketler için:

  1. Ercan Yıldırım
  2. Özgür Ballı
  3. Melih Erdoğan
  4. Ali Ayçil
  5. İdris Ekinci
  6. Bünyamin K.
  7. Mustafa Çolak
  8. İlhan Kayhan
  9.  Selçuk Küpçük
  10. Recep Şükrü Güngör

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • zeynep k. , 29/03/2018

    Bir gün bu anketin Melih Tuğtağ’a da sunulacağını düşlüyorum..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir