
Arap, Türk ve Bazı Fars Kaynaklarında Efrâsiyâb
X. yüzyıl Arap tarihçisi Mesudî, Türk topluluklarının Çin ile Horasan arasında oturduklarını, buralarda şehirler kurduklarını anlatır. Ayrıca Efrâsyâb’ın buralardaki Türklerin hükümdarı ve hakanlar hakanı olduğunu, Türk ülkelerinin hâkimi konumunda bulunduğunu, diğer hanların ona bağlı olduğunu belirtir. İran’a hükmeden Efrâsiyâb’ın da bu hanlara mensup olduğunu söyler.[i]
Mesudî’nin aktardığı bilgilerden yola çıkarak aslında Alp Er Tunga’nın İran üzerindeki etkisini daha iyi anlayabiliyoruz. İran’a hükmeden bir hükümdar olarak altı çizilmesi gereken yanıyla Türklerin hakanı esasen Farsların aşamadığı bir eşik olarak kayıtlarda yerini alıyor. Öte yandan Moğollar ve İlhanlılar döneminde önemli görevler üstlenmiş olan Cüveynî’nin Farsça yazmış olduğu Tarihi Cihan Güşa’da Uygurlardan bahsedilirken onların Karakorum Dağı’ndan çıkan Orhun sahilinde iki kavim halinde kendi aralarından yöneticiler seçmek suretiyle Buku Han çıkana kadar beş yüzyıl yaşadıkları, halk inancına göre Buku Han’ın Efrâsiyâb olduğu belirtilir.[ii] Bu eserde aktarılan bilgilerden, Türkler arasında hükümdar olabilmek için Efrâsiyâb soyundan gelme şartının bulunduğu inancı anlaşılmaktadır: Balasagun’da kendisinin Efrâsiyâb soyundan geldiğini iddia eden fakat gücü kuvveti olmayan bir yönetici bulunmaktadır. Bu bölgede yaşayan Karlug ve Kanglı Türkler’i bu yöneticiye itaat etmeyip mallarını yağmalamaktadırlar. Bu yönetici gücünü işittiği Gur Han’dan bu yağmacı topluluklara karşı yardım ister. Gur Han gelip burayı olarak Efrâsiyâb torunu olduğunu iddia eden yöneticiden hanlık unvanını alır ve ona İlig Türkmen adını koyar.[iii]
Süleymannâme’den Efrâsiyâb’a Bir Bakış
Süleymanname’nin 39. cilt, 194. meclis 184a varağından itibaren Efrâsiyâb‟dan bahsedilmeye başlanır. Efrâsiyâb’ın önce İran’ı aldığı, daha sonra da Anadolu’yu fethedip Sinop Kalesi’ne hazinelerine el koyduğu ve bu civardaki bakır madenlerine sahip olduğu; Anadolu toprakları elinden alınan “Kaysarı Rûm” tarafından Hz. Süleyman’a şikâyet edilmesi anlatılır. Kaysarı Rûm, Efrâsiyâb’ı şöyle tanıtır: “Efrâsiyâb Tûran Şahıdur. Acem mülkü anun tahtı yedinde durur, Keykubad ile yagı durur. Rüstemi Zal, Efrâsiyab’a cevab viremez. Anun korkusından yedi başlı evrenler mülküne giremezler. Bir bahâdur pehlevândur kim nâra ursa ra’dı felek kan kaşanur. Cenge girse Kahraman‟a yılan kuşandırur. Bir arslandur kim Rüstemi Zal anun katında tavşandur.”
Ayrıca Süleymannâme’ye baktığımızda Efrâsiyâb’ın Oğuznâme’lerdeki alp tipine benzer şekilde tasvir edildiğini görürüz. Bilindiği üzere Alplerin en belirgin özelliği olağanüstü güçleridir. Bu güç, çoğu zaman kuvvetli hayvanlara benzetilmiş, Alplerin kudreti daima baş edilmesi zor bir hayvanla temsil edilmiştir. Nitekim Türkler arasında Alp Er Tonga adıyla anılan Efrâsiyâb’ın isminde geçen ‘tonga’ kelimesi, kavgada filleri bile alt edebilen kaplan anlamına gelmektedir.[iv]
Süleymannâme’yi incelediğimizde Efrâsiyâb’ın hâkimiyet alanının çok geniş olduğunu, Çin’in kontrolünde bulunduğunu; Karadeniz’in kuzeyindeki Kıpçak bozkırları Ağaç Denizi’ne kadar ülkesine dâhil edildiğini okuruz. İran ve Anadolu’yu da almış olduğu yazılır ve aslında bu bilgiler Şehnâme’de de teyit edebileceğimiz bilgiler arasındadır. Şehnâme’de Efrâsiyâb’ın birkaç defa bütün İran’ı ve hatta Arap ülkelerini işgal ettiği anlatılır. Fakat daha sonra İran kahramanları özellikle Rüstem karşısında tutunamayarak kendi ülkesini bile kaybettiği de yazar. Sonunda da Keyhüsrev tarafından yakalanıp öldürüldüğü geçmektedir. Süleymannâme’de ise durum farklıdır. Fars milliyetçiliğinin propagandasını üstlenen Şehnâme’nin aksine burada Efrâsiyâb’ın İranlılara yenilmesinin söz konusu olmadığı geçer. Yani büyük Türk hükümdarı Alp Er Tunga Farslılara yenik düşmemiştir. Süleymannâme’de o, tek Allah tarafından “âleme hükümran olmak” üzere gönderilen ve kendisine yüzük ve kudret tahtı verilen Hz. Süleyman’a yenilerek tâbi olmuştur diye anlatılmaktadır.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
Efrâsiyâb’ın çok güçlü bir lider olduğunu kaynaklardan açıkça anlayabiliyoruz. Hatta onun şahsında bütün Türk hükümdarları birleşmiş gibidir. Yani Alp Er Tunga’nın cenkleri, kahramanlıkları, Farslılar başta olmak üzere birçok devlet ve milletle mücadelesi çoğu Türk kağanı için yol gösterici olmuştur. Türk yurdunu daha da ilerletme ülküsü ondan sonra gelen kağanların da taşıdığı bir nişan olmuş ve cihana hükmetme arzusu hep geçerliliğini korumuştu. Bu kadar güçlü bir kimliğin ve bu güçlü Alp etrafında toplanan tebaanın efsaneleşmesi boşuna değildir. Yazımızda değerlendirmeye çalıştığımız Firdevsî’nin tutumu ve yaklaşımı bana başka kaynakların daha gerçekçi ve sağlıklı olabileceğini düşündürüyor. Süleymannâme’de yazılanlara baktığımızda Firdevisî’nin yazdığı birçok olayın çelişkili kaldığını anlıyoruz. Firdevsî’nin büyük kahraman olarak da bahsettiği Efrâsiyâb nasıl olur da askerlerinin yardımıyla, güç bela, son anda esir düşmekten kurtulur? Şehnâme’de yapılmak istenen şey tam anlamıyla küçük düşürmedir. Biliriz ki Türkler esaret kabul etmeyen ve hiçbir boyunduruğa girmeyen karakterdedir. Hele hele bir Alp konumunda bulunan Alp Er Tunga’nın bu duruma düşmesi çok mümkün değildir.
Firdevsî’nin eserinde özellikle “esaret” kavramını kullanması da sıradan değildir. Savaş esnasında yaralanması, askerlerinin büyük bir kısmını kaybetmesi gibi durumlar olabilir fakat Firdevsî bunlar yerine onun esir düşmekten son anda kurtulıp (Zal’dan) kaçtığını ve geri çekildiğini yazıyor. Firdevsî’nin bahsettiği “Esir düşmek” ve “kaçmak” durumlarının her ikisi de onur kırıcıdır. Öte yandan yukarıda da belirttiğim üzere Kaysarı Rûm, “Rüstemi Zal, Efrâsiyâb’a cevap veremez” yani “karşısında duramaz” demekle birlikte Zal’ın, Efrâsiyâb’ın katında ancak tavşan olabileceğini yazıyor. Efrâsiyâb’ı benzettiği hayvan ise aslan.
Kaşgarlı Mahmud’un “Filleri bile yenebilecek güçte olan kaplan” manasını taşıyan “Tonga”[v] bir bakıma burada da doğrulanırken Firdevsî’nin tutarsızlığı da ortaya çıkmış oluyor. Hz. Süleyman’a rakip olabilecek kadar kudretli ve güçlü bir yiğidin Zal karşısında ezilmesi mümkün görünmemektedir.[vi] Eğer biz Alp Er Tunga’yı cihana hükmetmiş, taht ve kudret sahibi Hz. Süleyman’la savaştığını ve ancak ona yenildiğini ele alacaksak, Firdevsî’nin anlatısındaki boşluklar iyiden iyiye belirmiş oluyor.. Süleymannâme’nin yanı sıra bazı Yahudi ve Yunan kaynaklarında da anlatısına rastlanma ihtimali bulunan Alp Er Tunga, kaynakların çoğalmasıyla birlikte çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Çünkü bugün meseleye bir masal gibi yaklaşma yanlışına düşülüyor. Belki de rivayetlerin çeşitliliği ve bazı tutarsızlıkların söz konusu olması (Şehnâmede olduğu gibi) kafaları karıştırıyor olabilir.
Öte yandan bu rivayetlerin yahut anlatıların birçoğu, birbirlerini destekler nitelikte olup bilgilerin doğrulanması açısından güvenilir görünmektedir. Başta Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hacib olmak üzere, Cüveynî, Mesudî gibi bilginler ve tarihçiler sayesinde Firdevsî gibi bazı yanlı tarih yazıcılarının anlatıları sorgulanabiliyor. Ayrıca Efrâsiyâb anlatısının en önemli kaynakları arasında Süleymannâme’yi de saymamız gerekiyor. Sonuç olarak, Şehnâme yazıldığı dönemin kaydını tutması bakımından yalnızca İranlılar için değil, genel olarak bölge açısından da önemli bir kaynak olarak değerlendirilebilir. Ancak Firdevsî’nin milliyetçi yaklaşımı ve Türklere yönelik olumsuz tutumu dikkate alındığında, bu durum farklı bir görünüm arz etmektedir. Çin’den Anadolu’ya kadar hâkimiyet kurmuş ve İran’ı tamamen etkisi altına almış bir hükümdarın efsanevî kudreti bugün halen gizemini ve bir o kadar da hakikatini koruyor.
Davut Bayraklı
Dipnotlar
[i] Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, 4. Baskı, s, 152, İstanbul, 1980.
[ii] Cüveynî, Tarihi Cihan Güşa, Çeviren; Prof. Dr. Mürsel Öztürk, 2. Baskı, s, 102, Ankara, 1998.
[iii] Cüveynî, Tarihi Cihan Güşa, Çeviren; Prof. Dr. Mürsel Öztürk, 2. Baskı, s, 305, Ankara, 1998.
[iv] Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, s, 577, İstanbul, Mayıs 2005. Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınevi, s, 139, Haziran, 2002.
[v] Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, s, 577, İstanbul, Mayıs 2005.
[vi] Firdevsi’nin anlatımıyla Zal karşısında Alp Er Tonga’nın devamlı yenilmesi, kaçması, Zal’ın mağlup edilmesi imkânsız bir kişi olarak gösterilmesi hakkında detaylı bir okuma için bakınız: Dr. Mustafa Aksoy, Destanlarda ve Tarihi Kaynaklarda Alp Er Tunga, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, 3. Cilt, s, 554-568, Ankara, 2002.
GENEL KAYNAKÇA
Cüveynî, Tarihi Cihan Güşa, Çeviren; Prof. Dr. Mürsel Öztürk, 2. Baskı, Ankara, 1998.
Mustafa Aksoy, Destanlarda ve Tarihi Kaynaklarda Alp Er Tunga, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.
Firdevsi, Şehname, Tercüme; Necati Lugal, İstanbul, 1994.
Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, İstanbul, Mayıs 2005.
Prof. Dr. A. Z. Velidi Togan, Umûmî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1981.
Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, 4. Baskı, İstanbul, 1980.
Dr. Umur Günay, “Türk Destanları” http://karesitarih.balikesir.edu.tr/umur_gunay.pdf
Talat Tekin, Orhon Yazıtları, Simurg, 2. Baskı, İstanbul, 1998.
Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınevi, Haziran, 2002.
Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Tercüme; Reşid Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1959.

