
Efrâsiyâb: Efsaneler, Kağanlar ve Bazı Rivayetler Üzerine
Türklerin, tarih boyunca savaş ve strateji konusunda yetkin bir toplum olduğu bilinen bir gerçektir. Ön Asya’dan itibaren bakıldığında, devlet teşekkülleri ve kurulan siyasi yapıların oldukça etkili oldukları görülür. Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya ve oradan da Avrupa içlerine kadar nüfuz etmeyi başarabilmiş hükümdarlar da yine bu topluluk içinden çıkmıştır. Verilen bütün mücadeleler, bilhassa hükümdarlar, bilge kişiler ve onların çevresindekiler adına destanlaştırılmış ya da bir biçimde efsaneleştirilmiştir. Türk tarih yazınını zenginleştiren en önemli kaynak destanlardır. Araştırmacılara ve bazı tarihçilere göre Türklerin ilk büyük destanı[i] olarak kabul edilen Sakaların efsanevî hükümdarı Alp Er Tunga’nın (Şehnâme’de ve Fars kaynaklarında geçtiği ismiyle Efrâsiyâb) hayatı ve mücadelesi, kendisinden sonra gelen tüm hikâyeleri bir biçimde etkilemiş yahut onların gelişmesini sağlamıştır.
Destan geleneği tarihin akışı içerisinde süregelmiş ve daha sonra yetişen büyük kahraman hükümdarların çevresinde devam etmiştir. Bu geleneğin izlerini, Farsların millî destanı olarak bilinen Şehnâme’de görürüz. Eserde, İran’ın millî kahramanları, hâkimiyet kurmak amacıyla üzerlerine geldiklerini söyledikleri Turan hükümdarı Alp Er Tunga’ya[ii] karşı mücadele ederler. Firdevsî, Fars milliyetçiliği ekseninde yaklaştığı konularda yanlı bir tutum sergilemekten kendini alamadığı için Şehnâme’deki Efrâsiyâb bölümleri, onu kötüleme üzerine kuruludur ve çelişkiler barındırır. Aslında Şeyhnâme’nin yanı sıra bakmamız gereken iki önemli kaynak mevcuttur. XI. yüzyılda yazılmış Kutadgu Bilig ve Divanü Lügat’it-Türk’te Efrâsiyâb olarak bahsedilen kahramanın Türk hükümdar ailesinin atası kahraman Alp Er Tunga olduğu kaydedilir.[iii]
Kaşgarlı Mahmud ile Yusuf Has Hacib’den (yani iki Tanrıdağlı bilginden) başkası Alp Er Tunga’dan söz açmıyordu. Kutatgu Bilig, “Tacikler (Alp Er Tunga’yı) Efrâsiyâb adı ile anarlar, çok illeri talayarak iradesi altına aldı (tuttı).” diyordu.[iv] Kaşgarlı Mahmud ise Türklerin büyük hakanı Efrâsiyâb’ın asıl Türk adı Tonga Alp Er’dir der.[v] Böylece İran mitolojisinde adı geçen Efrâsiyâb’ı bir Türk hakanı olarak kabul eder.[vi] “Han, Türklerin en büyük hakanıdır. Efrâsiyâb oğullarına da Han denir.” diyerek yukarıdaki görüşüne bir not daha ekler Yusuf Has Hacib.[vii]
Birçok tarihçi Efrâsiyâb üzerine yaptığı araştırmalarda Sakalar’a ayrı başlık açar. Zeki Velidi Togan bize Sakalar ile ilgili şu bilgileri verir: Sakalar Devri’nin başlangıcı “tarih öncesi” devirden “ön tarih” devrine geçişte yer alır. M.Ö VIII. yüzyılda merkezi Orta Tiyanşan’da olan kudretli bir Saka Devleti mevcuttu ve bu devlet Çin sınırından Tuna‟ya kadar geniş bir alanda, parçaları arasında gevşek bağlarıyla büyük bir teşekkül oluşturuyordu. Bu milletin bir kolu tıpkı Hunlar, Göktürkler ve Moğollar zamanında olduğu gibi Doğu Avrupa’yı istila etti. Yunan müellifleri Sakaları birçok kavmi ihtiva eden “Skit” camiasının en kudretli zümresi biliyorlar. “Skit” ismiyle Doğu Avrupa’yı istila eden zümreleri, “Saka” ismiyle de Orta Asya’ya hâkim olan ve Ön Asya yani bugünkü Azerbaycan’a doğru yayılan zümreleri anıyorlar. Eldeki muhtelif bilgi ve deliller muhtelif kavimlerden oluşan bu zümrelerde hâkim unsurun Türk kavimleri olduğunu göstermektedir.[viii]
Anadolu’daki hâkimiyet kavgası esnasında M.Ö. VI. yüzyılda İranî Medleri, Zile yakınlarında Sakalara büyük bir darbe indirdiler. Çinliler de bundan istifade ederek Saka ülkesinin doğu bölgelerini işgal ettiler. Bu hadise cihanşümul Türk devletinin tarihine ait Yunan, İran, Asur ve Çin kaynaklarında geçen ilk büyük hadisedir. Bu hadise Ön Asya bölgesindeki İranî kavimleri güçlendirip canlandırdı ve İranî kavimler M.Ö. VI. yüzyıldan I. yüzyıla kadar Güneydoğu Asya’dan Orta Asya’ya doğru hücum ve taarruzlarda bulundular.[ix] Buradan da anlaşılacağı üzere Farslar mücadeleye girdikleri Turani kavimler üzerinde bir tür hâkimiyet kurmayı amaçlamış ve bunu bir ölçüde gerçekleştirebilmiş. Alp Er Tunga ile olan bütün mücadele de buradan kaynaklanmaktadır. Çoğu yerde Farslar için tehdit unsuru olan Alp Er Tunga, yine İran kaynaklarında mesnetsiz iftiralara uğramıştır.[x] Efrâsiyâb her ne kadar tarihi olarak Hindistan’daki Buda’dan önce yaşamış bir kahramansa da Orta Asya Türk Budistleri, Orta Asya ve Buhara taraflarında Zerdüştlüğü yaymak isteyen İranlılara karşı mücadele veren bir hükümdar olarak görmüşler ve ona dinî bir kutsiyet atfetmişlerdir. Bütün bunlar uzun asırlar onun hatırasının yaşadığının göstergeleridir.[xi]
Yazılı Türk kaynakları içinde Tonga Alp veya Tonga Tigin ile ilgili bilinen en eski kayda Orhun Âbideleri’nde rastlamaktayız.[xii] Tonga Tigin’in yuğu esnasında Tongra boyunun on yiğit erinin öldürüldüğünden bahsedilmektedir.[xiii] Biz bu kayıttan XI. yüzyılda bile hatıraları devam eden Alp Er Tonga’ın, VIII. yüzyılda yuğunun yapıldığını anlamaktayız. Kaşgarlı Mahmud’un büyük eseri Dîvanü Lügat’it-Türk’te kağanlık ve hükümdarlıkla ilgili farklı unvanlardan bahsedilirken Efrâsiyâb ve onun çevresinden de bahis açılır.[xiv]
Şehnâme’deki Efrâsiyâb Anlatısı
Efrâsiyâb, Türklerden ve Çinlilerden büyük bir ordu toplayarak Ceyhun kenarına gelir. İran ordusu da Dehistan’a… Bu sırada ünlü İran savaşçısı Sam’ın ölmesi Efrâsiyâb’ı daha da yüreklendirir. İki ordu Dehistan’da karşılaşır ve İran ordusu yenilir. Efrâsiyâb İran hükümdarı Nevzer‟i tutsak eder ve öldürür. Efrâsiyâb, Dehistan’dan Rey’e gelir, padişahlık tahtına oturur. İran Turan savaşlarının sürdüğü bu devrede yağmursuzluk neticesi büyük bir kıtlık baş göstermesi üzerine Efrâsiyâb’la İran tahtına geçen Zev barış yaparlar.[xv] Zev’in ölümünden sonra Gürşasb’ın tahta geçmesi ve onun da ölümüyle İran tahtının sahipsiz kalması Efrâsiyâb’ın tekrar saldırı hazırlığına başlamasına sebep olur.[xvi] Bunun üzerine İran kahramanları yine Zal’dan yardım isterler.[xvii]
Burada da görülmektedir ki Alp Er Tunga, yani Türklerin büyük kağanı İran için korkulacak biri haline gelmiştir. Onunla baş edemeyeceklerini düşündükleri için, yaşadıkları korku muhtemelen bütün hayatlarını etkilemiştir. Çünkü Firdevsî eserinin bazı bölümlerinde korkusunu bir kenara bırakıp onun büyük bir hükümdar olduğundan da bahsetmişti. Ancak yine de Şehnâme’deki bazı tutarsızlıklar da yok değildir. Mesela Firdevsî, Efrâsiyâb’ın İran’a karşı galip gelemediğini vurgularken Şehnâme’de dahi büyük bir kahraman olarak anlatılmasına rağmen Rüstem’i gördüğü zaman yüreğine korku dolduğu, soluğu kesildiği ve bu nedenle korkuya kapıldığı için karşısına çıkmak istemediğini yazar.[xviii] Firdevsî’nin koyu bir Fars milliyetçisi olduğunu göz önünde bulundurursak olaylara tarafsız yaklaşmasını beklemek tuhaf kaçacaktır. Öte yandan Alp Er Tunga’nın Farslar üzerindeki etkisi ve oluşan bu korku, onlarda bir tür komplekse dönüşmüş olabilir. Bu varsayımı bütünüyle kanıtlamak mümkün olmasa da, İran halkının -özellikle söz konusu dönemde Ön Asya’da yaşayan İran kökenli toplulukların- Efrâsiyâb’a bakışını ortaya koyacak araştırmalar bu tezin temellendirilmesine katkı sağlayabilir.
Anlatıya dönecek olursak; Zal, bir yandan büyük bir ordu hazırlayarak Efrâsiyâb’ın üzerine gönderirken, diğer yandan Elburz Dağı’ndan getirdiği Keykubad’ı Rüstem aracılığıyla tahta çıkarıp ordunun başına geçirir. Keykubad, Zal ve Rüstem gibi kahramanların komuta ettiği orduyla Efrâsiyâb’ın karşısına çıkar.[xix] Bu savaş esnasında Efrâsiyâb’la Rüstem karşı karşıya gelirler. Efrâsiyâb yenilir, ancak askerlerinin yardımıyla esir düşmekten kurtulup kaçar. Merkez hattı yarılan Türk ordusu geri çekilir.[xx]
Firdevsî’nin anlatımındaki hatalar ve çelişkilerin başında, Alp Er Tunga’yı bir yandan överken diğer yandan onu küçük düşürme çabası yer almaktadır, diyebiliriz. Kahraman ve Türk hükümdar ailesinin baş hakanı olan Alp Er Tunga nasıl olur da esir düşmekten son anda askerlerinin yardımıyla kurtulur? Burada açık bir şekilde küçük düşürme söz konusudur. Türklerin strateji ve taktik sahibi olduğuna ayrıca parantez açmaya lüzum görmeden şunu söyleyebilirim ki tarih boyunca düşmana esir düşmekten son anda kurtulmuş Türk hakanı yoktur. Şehnâme’de devam eden kısımlarda esir düşmekten son anda kurtulmuş olan Efrâsiyâb’ın Ceyhun kıyısına dönüp dinlendikten sonra babasının yanına gitmesi, Rüstem’in gücü karşısında çaresiz kaldığını ve onun karşısında durmanın mümkün olmadığını babasına anlatması aktarılır.[xxi]
Davut Bayraklı
Devam edecek
Dipnotlar
[i] Dr. Mustafa Aksoy, Destanlarda ve Tarihi Kaynaklarda Alp Er Tunga, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, 3. Cilt, s, 554, Ankara, 2002.
[ii] Prof. Dr. Umur Günay, Türk Destanları isimli makalesinde verdiği bilgilere göre “Alp Er Tunga, Asur kaynaklarında Maduva, Heredot’ta Madyes, iran ve islâm kaynaklarında Efrasyab adlarıyla anılmaktadır. Orhun Yazıtlarında ‘Dokuz Oğuzlar’ arasında ‘Er Tunga’ adına yapılan ‘yuğ’ merasiminden söz edilmektedir. Turfan şehrinin batısında bulunan ‘Bezegelik’ mabedinin duvarında da Alp Er Tunga’nın kanlı resmi bulunmaktadır.” http://karesitarih.balikesir.edu.tr/umur_gunay.pdf
[iii] Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, s, 577, İstanbul, Mayıs 2005.
[iv] Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Tercüme; Reşid Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2. Cilt, s, 31, Ankara, 1959.
[v] Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, s, 419, İstanbul, Mayıs 2005.
[vi] Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2. Cilt, s, 58, Ankara, 1995.
[vii] Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, s, 577, İstanbul, Mayıs 2005.
[viii] Ord. Prof. Dr. A. Z. Velidi Togan, Umûmî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Yayınları, 3. Baskı, s, 33-34, İstanbul 1981.
[ix] Ord. Prof. Dr. A. Z. Velidi Togan, Umûmî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Yayınları, 3. Baskı, s, 49, İstanbul 1981.
[x] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 269, İstanbul, 1994.
[xi] Ord. Prof. Dr. A. Z. Velidi Togan, Umûmî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Yayınları, 3. Baskı, s, 18-19, İstanbul 1981.
[xii] Talat Tekin, Orhon Yazıtları, Simurg, 2. Baskı, s, 50;72, İstanbul, 1998.
[xiii] Ord. Prof. Dr. A. Z. Velidi Togan, Umûmî Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Yayınları, 3. Baskı, s, 168, İstanbul 1981.
[xiv] Kâşgarlı Mahmûd, Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kabalcı Yayınları, s, 645, İstanbul, Mayıs 2005. Ayrıca eserde yer alan farklı unvanlar için de 414, 419, 546, 554 no’lu sayfalara bakınız.
[xv] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 15, İstanbul, 1994.
[xvi] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 16-17, İstanbul, 1994.
[xvii] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 38, İstanbul, 1994.
[xviii] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 269, İstanbul, 1994.
[xix] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 34, İstanbul, 1994.
[xx] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 35, İstanbul, 1994.
[xxi] Firdevsi, Şehname, 2. Cilt, Tercüme; Necati Lugal, s, 59-62, İstanbul, 1994.

