Şair Bir Veli Esad Erbîlî

23 Aralık 1930 günü İzmir Menemen’de kış soğuğu da dâhil her şey normaldi. İki ay önce Serbest Fırka kapatılmış, Türkiye çok partili hayat denemesinde başarısız olmuştu. Ülkede ekonomik ve siyasal olarak sıkıntılar vardı. Ancak Anadolu halkının en mustarip olduğu konu modern cumhuriyet içerisinde dine ve dindar insanlara yapılan baskıydı. Serbest Fırka ile bir nebze de olsa tek parti iktidarından kurtulma ve mütedeyyin bir hayata kavuşma ihtimali insanları heyecanlandırmıştı. Ancak Serbest Fırka’nın İzmir mitingi tek parti yönetimini telaşlandırmış ve sonuçta partiyi kuran lider kadro resmî ideoloji ile çatışmamak için 17 Kasım 1930’da kendisini feshetmişti.

Ülkede bu gelişmeler yaşandıktan hemen sonra tarihler 23 Aralık 1930’u gösterdiğinde İzmir Menemen’de birkaç meczubun neden olduğu Menemen Olayı cereyan etti. Resmî ideolojinin tehlike olarak gördüğü mütedeyyin kesim ve bu kesimin kanaat önderi olarak kabul edilen isimler hedef olarak belirlendi. Kurgusal bir hareket olan Menemen vakası ile tek parti yönetimi ileride kendisi için tehlike olabilecek isimleri bu vesileyle gözaltına aldı. Kısa süren yargılamalar sonucunda bazı isimler idama mahkûm edilirken bazıları da ömür boyu hapis cezası ile cezalandırıldı. Büyük bir kısım ise yaşadıkları korku ile sindirildi.

Menemen hadisesi dolayısıyla İstanbul’da Kadıköy Kozyatağı’nda bulunan köşkünde istirahate çekildiği evinden alınarak İzmir’e götürülenler arasında Nakşibendî şeyhlerinden Esad Erbîlî hazretleri de vardı. Olayla ilgili hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen tek partinin tehlike olarak gördüğü Şeyh Esad Erbîlî, oğlu Mehmed Ali Efendi ile birlikte tutuklandı. Kısa süren bir yargılamanın ardından hem oğlu hem de kendisi idama mahkûm edildi. Mehmed Ali Efendi idam edilirken Esad Erbîlî yaş haddinden dolayı idam edilmedi. Ancak 3 Mart 1931’de -bir iddiaya göre zehirlenerek- hastalığa bağlı olarak hayatını kaybetti. 

Dedesi ve Babası Aynı Tekkede

Musul’un Erbil kasabasında 1847 yılında hayata gözlerini açan Esad Erbîlî’nin tam ismi Muhammed Esad’dır. Nakşibendî tarikatının Hâlidiyye kolunun kurucusu olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Erbil’de bir tekke inşâ ettirdiğinde Esad Efendi’nin dedesi olan Hidâyetullah Efendi, bu tekkenin şeyhi idi. Babası Muhammed Said Efendi de aynı tekkede şeyhlik görevinde bulunmuş bir zattı. Esad Efendi, medrese tahsilini ilk olarak doğduğu bölgede yaptı ve yirmi üç yaşına gelince Hâlidî şeyhi olan Tâhâ el-Harîrî’ye intisap etti.

Şeyh Harîrî’ye intisabından beş yıl sonra sülûkünü tamamladı ve 1875 yılında icazetini aldı. Yine aynı yıl hac farizasını yerine getirmek için hac yolculuğuna çıktı. Hac dönüşünde mürşidinin vefat haberini alınca İstanbul’a gitmeyi istedi. İstanbul’da Esad Efendi’nin ilk durağı Beşir Ağa Dergâhı oldu. Bu dergâhta bir süre misafir olarak ikamet etti. Molla Pîrî Camii’nde müezzin kısmına yerleşip Fâtih Camii’nde Hâfız divanı okuttu. Sultan II. Abdülhamid Han’ın damadı olan Hâlid Paşa, Esad Efendi ile tanıştıktan sonra onun ilminden ve maneviyatından feyiz almak için kendisini saraya davet etti ve ondan Arapça ile dinî ilimler tahsil etti. Esad Efendi’nin yüksek ilmi, irfan ve fazileti İstanbul’da duyulup kısa sürede yayıldı. 

İstanbul’da bulunduğu sırada Abdülhamid Birifkâni hazretlerinden de Kadirî icazeti aldı. Bu icazetle birlikte Kelâmî dergâhına tayin edildi ve irşat hizmetine burada hem Kadirî hem de Hâlidî âdâb ve erkânı üzere devam etti. Sohbet ve zikir halkası günden güne büyümeye başladı. Fatih ulemâsından bazı hocalarda kendisine intisap ederek ders halkasına dâhil oldular. Esad Efendi’nin dergâhı toplumun her kesiminden insanlarla dolup taşıyordu. Onun sohbet halkasına devamlı gelenler içinde âlimler, reîsü’l-kurrâlar, paşalar, yüksek dereceli idareciler, zabitler, münevverler hatta dersiamlar bulunuyordu. Yüksek rütbeli subaylar, memurlar ve zenginler, eski elbiseler giyen müritlerle tam bir kardeşlik bağı kurarak aynı halkada oturuyorlar, sohbet edip kardeşlik hukuklarını muhafaza ediyorlardı. Kısa zamanda sarayın da dikkatini çeken Esad Efendi, Sultan II. Abdülhamid Han tarafından Meclis-i Meşâyıh azalığı görevine getirildi. Sultan Abdülhamid II.  Han’ın ardından tahta çıkan Mehmed Reşad Han zamanında ise bu meclisin başkanlığına tayin edildi.

Surre Emini Esad Efendi

Sultan Mehmed Reşad Han’ın da güvenini ve sevgisini kısa sürede kazanan Esad Efendi, Surre Emini adıyla bilinen bir kurum olan, İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye yardımları ve armağanları götüren topluluğun başına getirilerek “Surre Emîni” sıfatıyla hacca gönderildi. Bu dönemde yoğun bir irşat faaliyetine giren Esad Efendi, insanları terbiyesi ve manevi temizliği için gece gündüz demeden çalışıyordu. İstanbul’un en ücra yerlerine kadar giderek insanlara ulaşmaya, onları irşad etmeye gayret ederdi. Gidemediği yerlere ve Anadolu’daki şehirlere de halifelerini yollardı. Bu yoğun çalışmalar sonucunda Anadolu’dan Balkanlar’a kadar tesiri ulaştı. Bosna ve Arnavutluk da yine onun tesir sahası arasında yer alıyordu.

Esad Efendi, güler yüzlü, vakar sahibi ve tatlı sözlü birisiydi. Tüm bunların dışında en belirgin özelliği sahip olduğu tevazu idi. Bu hal, onun yaşantısından çıkıp eserlerine kadar sirayet etmişti. Muhatap olduğu insanlarla konuşurken daima şefkatle hitap eder nazik ifadeler kullanmaya özellikle dikkat ederdi. Maddi ve manevi açılardan tam bir Osmanlı münevveri olan Esad Efendi, İslâmî ilimlerin tamamına vakıftı. Bunun yanında edebî yönünün de çok güçlü olduğu hem eserlerinden hem de etrafını saran dostlarının ve talebelerinin şahitliğiyle bilinirdi.

Esad Efendi’nin dikkat çeken bir yönü de şairliğiydi. Şiirlerinde ilahi aşkı işler, bu noktada zirve teşkil edecek derecede şiirler kaleme alırdı. Hakiki kurtuluşun ebedi hayat yani ahiret olduğunu söyler devamlı zikir halinde olmayı öğütlerdi. Kendisi de bu sözün gereğini yerine getirir ve devamlı zikir halinde olmaya özen gösterirdi. Dünyada var olan ilahi sanat üzerine derin düşüncelere dalar, ilahi tefekkürün önemine vurgu yapardı. Tasavvufî terbiyeye girmek için huzuruna gelenlere evvela Allah Teâlâ’nın emirlerine harfiyen uymayı tavsiye eder Kur’an ve Sünnet-i seniyyenin muhtevasına göre bir hayat sürmeleri tavsiyesinde bulunurdu. Namaz kılma konusundaki hassasiyeti de bilinen Esad Efendi, etrafında toplanan insanlara hem namazın önemini anlatır hem de huşu içinde namaz kılmaları için sık sık telkinde bulunurdu. Nefsin hileleri konusunda öğrencilerini uyaran Esad Efendi, bu konuda onları ikaz eder, devamlı mücadele halinde olmalarını ister, fani olan dünya hayatına aldanmamaları konusunda öğütler verirdi.

Âlimin Ölümü Âlemin Ölümü

Üstün vasıflarla kendisini yetiştirmiş olan Esad Erbîlî hazretleri, tekkelerin kapatılması üzerine Kadıköy Kozyatağı’nda bulunan köşküne çekilerek dünyadan bir nebzede olsa el etek çekmek istemişti. Ancak Menemen hadisesi üzerine İstanbul’dan tutuklanarak oğlu Mehmed Ali Efendi ile birlikte İzmir Menemen’e getirildi. Burada yapılan kısa bir tahkikat ve yargılamanın ardından idama mahkûm edildi. Oğlu Mehmed Ali Efendi, hakkında verilen idam cezası ile asılarak şehit edilirken kendisinin cezası yaşı dolayısıyla ömür boyu hapse çevrildi.

Cezaevi şartlarının da sebep olduğu rahatsızlığı nedeniyle hastanede tedavi gören Esad Efendi, 3 Mart 1931 gecesi vefat etti. Onun vefatında zehirlendiğine dair ciddi şüpheler bulunmakla birlikte konu halen aydınlatılabilmiş değildir. Esad Efendi’nin halifeleri arasında bulunan Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretleri, Esad Efendi’nin hizmet ve irşat faaliyetlerinde kendisinden sonra ne kadar büyük veli zatlar yetiştirdiğinin bir işaretidir. Sami Efendi, üstadından aldığı güzel hasletleri onun gösterdiği gibi uygulamış ve yine üstadı gibi kendisinden sonra büyük zatlar yetiştirerek bu dünyadan ahiret yurduna irtihal etmiştir.

Davut Bayraklı

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir