Vıncent Van Gogh ve Yıldızlı Gece

37 yıllık kısa hayatında sanat simsarlığı, gönüllü öğretmenlik, kitapçılık ve misyonerlik yapan Hollandalı ünlü ressam Vincent Van Gogh, ömrü boyunca gelgitler yaşayan biriydi. Resim kariyerine baktığımız zaman, neredeyse hiç tablo satamayan Van Gogh’un en sadık alıcısı kendisinden dört yaş küçük kardeşi Theo olmuştu. Bir keresinde “Resimlerimin satılmadığı gerçeğini değiştiremem. Fakat bir gün gelecek, insanlar resimlerimin kullanılan boyadan daha değerli olduğunu kavrayacaklar.” demekten de kendisini alamamıştı. Tablolarını kardeşi satın alıyor ve onları pazarlamaya çalışıyor, böylece abisinin resme devam etmesi için gereken maddi desteği temin etmek istiyordu.

Bu şartlar altında resim yapmayı sürdüren Van Gogh birçok ressam gibi fırçasını emmeyi adet haline getirmişti. Bu durum zaman zaman ressamın sanrılar görmesine neden oluyordu. Çevresiyle olan uyumsuzluğunda bu durumun ne kadar etkisi var bilemiyoruz ancak hayatının sonuna kadar fırçasını emmeyi bırakmadığı bir gerçek. Fransa’da kaldığı dönemlerde çok az kişiyle anlaşabilen ressam, aynı ortamı paylaştığı diğer ressam arkadaşlarıyla bir türlü geçinemiyordu. Böyle bir zamanda kendisi gibi ressam olan ve en iyi anlaştığı arkadaşı Paul Gauguin ile kavga edip ayrılınca bunalıma girmişti. Sol kulak memesini keserek kendi portresini yapması da işte bu olay sonrasında olmuştu. Van Gogh’un yaşadığı karmaşayı belki de en iyi anlatan olay buydu. Yalnızlık ruhunu eriten bir kezzaba dönüşüyordu ve uyumsuzluğu nedeniyle insanlarla da kolay anlaşamıyordu. Zihni devamlı gerilen ressam, kulak memesini kestikten birkaç ay sonra bir akıl hastanesine yatmış ve en ünlü tablolarından biri olan Yıldızlı Gece’yi de burada yapmıştı.

Akıl Hastanesi’nde Bir Ressam

1889 yılında, çoğu geceler gibi yine uykusuz kaldığı bir gece yarısı, bulunduğu sanatoryumun penceresinden dışarıyı izleyen Van Gogh, hayat çizgisinin nereye kadar gideceğini kestiremese de yapacağı güzel tabloların hayalini kuruyordu belki de. Gözleri hep gökyüzündeydi. Ona göre gökyüzü birçok gizem barındırıyordu. Yıldızlı Gece tablosu da böylesi bir gecede yapılmıştı.

Yıldızlı Gece tablosunun sağ tarafına baktığınız zaman bir sıradağla karşılaşıyorsunuz: Alpilles. Daha sonra küçük bir köy meydanı ve gecenin insanı yutmaya çabalayan girdabına kapılan yıldızlar dikkatimizi çekiyor. Tuvaldeki evler oldukça küçük çizilmiş. Belli ki ressam tabloyu yaparken manzaraya içerden değil de uzaktan ve yukarıdan bakıyor. Bir alevi andırır gibi gökyüzüne uzanmaya çalışan ağaçlar, resme derinlik hissini veriyor. Belki de gökyüzüne uzanmaya çalışan ağaçlar değil, sanatoryumda yatan ve yalnızlığın girdabında boğulmak üzere olan ressamın kendisidir.

İlk gençlik yıllarında rahip yardımcılığı da yapan Van Gogh, bazı yorumlara göre Eski Ahit’te Tekvin bölümünde yer alan bir sahneden esinlenerek güneş ve ayı birlikte resmetmiş. Tekvin’de geçen bu bölümde (Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi) Yusuf peygamber gördüğü bir rüyada güneşin, ayın ve on bir yıldızın kendisine doğru secde ettiklerini söyler.

Resim Tekniği

Vincent Van Gogh, sanat anlayışı olarak art izlenimci çizgide bir ressamdı. Hayatında tanınmamış ve doğru düzgün tablo satmamış olmasına rağmen Batı dünyası sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden birisi olmayı başarmıştı. On yıldan biraz fazla bir süre içinde aralarında 860 yağlıboya tablonun da olduğu 2.100 kadar resim ve çizim çalışması üretmiş, bunların çoğunu da yaşamının son iki yılında yapmıştı. Ressama bu başarıyı resimlerinde kullandığı teknik sağlıyordu.

Hemen hemen göreceğiniz tüm Van Gogh tablolarında karşınıza çıkacak en belirgin özellik canlı renklerdir. Yağlı boya tekniğiyle yapılan Yıldızlı Gece tablosunda da bu kullanımı görüyoruz. Gece manzarayı izleyen ve hafızasına kaydeden ressam, gündüz olunca da hafızasındaki görüntüleri tuvaline yansıtıyordu. Yıldızlı Gece tablosunda da gecenin gündüze döndüğü bir zamanda tabloyu yapan ressam parlak renklerle tuvale kendi üslubunu yansıtmıştı. Sarı, turuncu ve beyazın parlak tonlarının kullanımı, Prusya mavisi, lacivert ve mor renklerinin ağır tonunu kırıyor ve resme aydınlık bir hava katıyordu. Bu parlak doğal ışıklar, evlerin pencerelerinden sızan yapay ışıklara göre de son derece güçlü görünüyordu.

Yıldızlı Gece tablosunda kullandığı teknikle dışavurumcu ressamları ciddi anlamda etkilemeyi başarmıştı. Gece manzarası için bu tekniği kullanarak renkleri birbirine karıştırmaması ve fırça darbelerini koruması, resmi izleyenler için farklı bir deneyim oluşturuyordu. Normalde Yıldızlı Gece’de gökyüzü eğiliyor, kırılıyor, bükülüyor hatta genişliyordu. Aslında bu sadece tuvalde olan bir şey değil, ressamın kendi dünyasındaki gökyüzü de bunları yaşıyordu.

 

Davut Bayraklı

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir