serçesi bol bir mahalleydi senin gelişin

Adem Suvağcı, Edebifikir okuyucuları için Bülent Ata’nın şiirlerinden dizeler seçti.

***

İNSAN ALDANIR

bekleyenler var
mezar taşları gibi
katmak için kendine
reklam için değil
bahşiş diye değil
gülümse
göğsünden bir güvercin salar gibi 

FERASET

sanki insan toz toprakla değil
kirlenir gözlerin kendine biçtiği bakışla 

BAĞDAT’IN DİZLERİ ÇIPLAK

biz sulh içindeydik
suyumuzu sıksan sulh çıkardı
başka başka şeyler düşünüyorduk
insandık bağdatlılar ölürken
camide ölürken insanlar biz
namaz kılıyorduk bir başkasında
hissetmedik eksildiğini safların
zaten elbiselerimiz eskimezdi bizim

TOZ

ben sustukça devrilir ağaçlar
ben sustukça kınından çıkar kılıçlar
ben sen değilim
her baktığında bir başka şeyim
avucunda tuttuğun toz zerresi
söyle nerde şimdi?

İNAN

insan bir şey için var
içinde sustuğun
senin yerine koşan atların aldığı mesafe
garipler taşır senin unuttuğun kanatlarıyla

ZİYARET

nefes almak bile
sana seslenmek için yeter
şimdi ölsem ya
göğsümde tatlı bir hırıltıyla 

KİM İÇİN SUSAR İNSAN

dedemin gözleri toprak kokar
nehrin bir kolu durmadan geçmişe akar
sırtını keseleyip güzelce
geçmiş günleri geçmiş günleri yıkar

GÖL KIYISI

aşk yalnız bir kalbin attığı yerde
bir kentin sulara gömüldüğü yerde
seni kurtarmaya gelenlere öldüğünü söylemeyip
uzun yürüyüşlere çıkmaktır aşk
yürümek uzaklaşamadan kalbim kadar

PENCEREMDE SÖĞÜT YAPRAKLARI

ya rab nerde benim bedenim
çıksam odalara dolaşsam
koklasam yatakları örtüleri
nerden başlasam bulurum kendimi
bir yalan ömrün gülüşü bir yalan

YAŞARKEN

her şeyi içimde taşırdım anlamak için
oysa anlamak içleşince
ölmek gerekmiş

DUA

gitmeler kalkmalar ölmeler
uzayıp gelen tokat gibi yüzümde
allahım beni bir lokma gibi tık
şu topraklar

GÖNÜL TASI

ey kıymetli evlat
yeryüzü aşı tutmaz ağaçlarla dolu
kalp dediğin bir paslı ibrik
sevinç ibrişimleri kaç paraysa varıp al
toprak yuttuğunu bahara verir
senin gönlünün kışa mecali var mı

KALBİMİN İLMEKLERİ

sanki değil midir
sevmek
duvarları yıkılmış bir odayı
yeniden barıştırmak kardeşleriyle
yapraklarını saklamak
kendinde olmayan
bir ateşle kavrulmuş
ağaçları hatırlayıp
isminden öpmek

DÜŞMEDEN AYAKTA DURMAK

ben yanımda beliren beyaz bir atın
yelesinden kavrayıp sıçradım
gidilecek o kadar yer vardı ki
her yer kaderimdi

KEDERLİ KENDİR

serçesi bol bir mahalleydi senin gelişin

***

gidişin içimdeki otları sarartan bir rüzgâr üfledi

HAVUZ

deniz beni pullarımdan
beni solungaçlarımdan
beni göz oyuklarımdan
öyle yarala ki
ben bile almayayım
kendimi pazarda görünce

KİMSE ARAMIYORSA

kimse aramıyorsa
belki de kaybolmamışsındır

SAVAŞ MEYDANINDA BAŞIBOŞ ATLAR

büyük bir sisin içindeydi her şey
nereye gittiğini bilmeyen bir sürünün
sözünün kaybetmiş çobanıydım
gözleri taş olup, çok uzaklara fırlatılan

***

insan bir kader kuşu
bir sözün kayboluşu

NOTA BİLMEM BEN NOTAYIM

ama sen bağlamışsın ayağını
gurur denen koca bir taşa
burada dur, bir bak
nasıl bir musibet dosyası indirmektesin?

FEDA

sen sev
kim sevmiş ölmekten
bu bir rüya

ÇAY NE GÜZEL

anlattığım şeyler bırakırsa seni
yoldan uzakta bir patikada
bir çay al kendine
kelimeler düşlerle karışsın

***

boş bir iskemleyim, örtüyüm saçlarında
saçlarının kokusunu bilen o rüzgâr benim

GAZZELİ ÇOCUKLAR

cenneti anlatmak için kelimeler gerekseydi
gazeli çocukların ayaklarından başlardık anlatmaya 

KABUK SOYAN

birini bağışlayınca
sen özgür kalırsın

Mısra Seçkilerimiz:

Alaeddin Özdenören
Kemal Sayar
Didem Madak
Ali Ayçil
Ahmet Murat
Osman Konuk
Zeynep Arkan
Süleyman Çobanoğlu
Cahit Zarifoğlu

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir