Yazarımız Sinem Çağlancı, şair Güven Adıgüzel’in birbirinden güzel şiirlerinden Edebifikir okurları için mısra seçkisi hazırladı.
***
KADRAJ HATALARI
Üç İhtimalli Bir Tren
Allah’ını seven defansa gelir, gelsin, burası bir ülkeyi sevmek için en kestirme yoldur
Yusuf’un Çağrılması
Kuyu diyorum Yusuf çıkıyor, elma deyince sen
Sağ çıkılmaz dublörün öldürüldüğü hiçbir filmden
Susmayı öğrenemedik, konuşmak yüzyıldır en modern ayin
Makasla nankör kırmızı kurdeleler kadar umursanmaz rüyaya hayretim
Ne çok efkârlardan geçiyoruz, ne de çok söylüyor şairleri dünya
Yol mürşit’tir yürüyene, dünyanın diline pranga vurmak da öyle!
***
Ellerimizi gökyüzüne doldurup beklesek de, kalbimiz kuyu.
Rüyalara söz geçmiyor, gitmiyor başımızdan kasten süslü dünya
-müsait bir ölümde inememek gibiyiz-
Akşam Haberleri
Allah’ım hiç iyi değilim
Papatyalar istiyorum, narkozlar, ucu açık yaralar
Gece yarısı çağrıları, erken finaller, dramalar
Reklam panoları, kuşkular ve son model travmalar
Samimiyetten dem vuruyorlar, korkuyorum
Dem diyorum, söylüyorum, Bağdat düşüyor!
***
Bilmeni isterim göklerden düşüyorum, yağmur değilim, üzgünüm.
Sınavda Çıkmayacak Sorular
Stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen sobeleyin
Bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum!
İdeolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum
İnsanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok
***
Elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar
Bir yanağın elma oluşunu
Devrik cümlelerle düşünüyorum…
Sigortalı işe girmeden âşık olunmuyor.
Holosko(Artı) Bir Miktar Yara
Anne bir 12 Eylül yarasıdır, merkez sağ bahsini çokça söylemiştik, gözlerinden geçiyoruz
Guantanamo’nun kapısı açık kalmış yine, emperyalizmde kahrolmadı, bir sigaran var mı?
Çünkü bir sigara, serbest dedikçe beş vakit piyasa, Holosko artı bir miktar para
***
Adımızı tahtaya yazıyorlar, pek konuşmuyoruz oysa, yine de çok yakışıyoruz tahtaya
Bazı ikindiler hep böyledir, yazıldığı gibi ölünür, sen bize bakma!
Gereği Düşünüldü
Anlıyorum ama konuşamıyorum,
Ölüyoruz sanıyorlar, konuşamıyoruz, büyüyoruz bir ağacın gövdesinde hızarlara doğru.
Kadraj Hataları/Kriminal
I-) Gözlerin bir cenaze alayından geçiyor sanki!
II-) Sözlerinden düşen parça, bin ihtimaller içimde
III-) Sonrasına da kal isterim yağmur seviyorsun biliyorum
IV-) Humeyni’nin kirpikleri gibi hep nemlidir sesin
Kendimi Amerika’nın bir oyunu gibi hissediyorum.
Kadraj Hataları/Yarım Kalan Şarkı
Akşam eve geç gelen babaların dilinden bir yudum ateş gibidir bazen, yaşamak.
O büyümeyen çocuk ve içinde harçlıklardan kalma kapanmayan yaralar
Tütün ve şiirle kafa tutulan bir dünyayı anlamanın eşiğidir; sevmek!
KARARSIZLAR DAĞITILDIKTAN SONRA
Ceza Sahasında Yalnız
Kanayan seslerin ciğerlerinden bir parka
İşte tam şurda, çekip gitmenin bir ağıtı varsa
Kalbime saplanmış tren raylarından başlamalı saymaya
Bizim de yaralarımız “tuzum, tuzum” diyecek bir gün
Aşırı hırs ve rikkatsizlik yazılsın öyleyse kara tahtaya!
***
İliklerime kadar yağmur yağıyor, iliklerim, memleket ve duygusal sağcılar
Göğsümde dünya ağrısı bir hayli, cebimde ölmeyecek kadar Türk Şiiri
***
Ekmek baba olunca daha sıcak, daha telaşlı ve daha çok!
Daha çok ekmek, üzgünlüğümüz daha çok, daha çok ölüm ve alışmak
Gömlek ceplerimize doldurduğu müzik şaşkınlık, bir heves ve yaşamak
Eğer sıra bizimse, rölans. Öyle diyor aczimiz.
Şifası olmayan bir yaradır dünya.
Bismillah Diyen Bardak
Bana dört inanmış müteahhit ve bu dünyayı yerinden oynatımlar
Halkımız çok yaşasın, dört müteahhit, şaşkın pusulamız ibresiz ve mümkün emeklilikler
Bazı protokoller ve kırmızı şeritler, kültürel önem vermeliyiz, sağcılar önem verir ve tapu
Ama içim ne yapsam da ısrarla, Kırşehir Belediye logolu bir Neşet Ertaş tabutu!
Yaylada Walkıng Dead!
Derin bir kesik sırtımda, uzaktaki baba’dan daha uzak ne olabilirse işte
Alnımızda kurşuni bulutlar yürüyor sanki ve sözümüz söz diyoruz hâlâ
Günler geçiyor aslında, geçen günlere nişan alan o eski tüfek kalbimiz
Memphis bir Marsilya vapurudur bilirsin, yaşamak için varsa sebebin
***
İnsan, dağlarına yürüyen bir kederin içinden anlar bazen ölümü
İnsan, bıçaklanmış bir akşamüstüne bile inanmak ister bazen
Öyledir, tahrimen mekruhtur dünya ve kırlarına küsmüş papatyalar dileriz yine
Katolik morfin iki aspirin, yaşamak ağrısı geçmiyor Mustafa.
***
Whatsapp’ta salavat zinciri, yaylada walking dead, kır düğününde semazen
Ukaz’ın cümbüşüne kızıl bir devenin üstünden bakanların türküsü
Dünyaya alışıyoruz, en kötüsü de bu galiba
Kalp Zor’u
Uzaktan baktım kendime, kimse fark etmedi
Dilim ürpermiş şehirlerin kuytusunda saklı bir jilet kesiği
Gülün ömrüne bin nazar eyleyen bülbüllerin şarkısı sussun isterim şimdi
Gecenin zehrine uyuyanlar inansın, üflediğim tüm kandillere, hû.
Dalgın bir mezar yeri gibi, yanlış ölümlere karışıyorum.
Tereddüt Kesiği
Kırklar kapısından geçtik, kırk dua ve kırk belâyla
Üzgündüm, ardımızda ölümden öte köylerin rızası
İçimizden sağırdık, kaç poligraf söndüyse dilimizde
Yorulan iki boksörün birbirine sarılması gibi
Dünyayla aramızdaki o ölümlü mesafe
***
İnsan biraz da zamansız kırların rüzgârına yetişememektir
Kurşungeçirmez değildir, kulağına ölüm fısıldanan zarafet
İnsan bir masalı durdurup en heyecanlı yerinde inecektir!
***
Yani binlerce kez karaya vursa da, bir kez bile anlaşılamamış
Düellolarda hep yalnız, açık arttırmalarda sessiz ve dalgın mezarlıklarda
İçinden gelen yalnızca tuzlu sulara batırmak yaralarını!
Silahlara Veda
Bilmediklerimizden yapılmış ferah-feza bir örtü sırtımızda, sırtımıza bir örtü evet.
Ağzımızda susuz kalmış bir kuyudan kalma cesaret, bildiklerimiz zehirdir evet.
Protokolde Rövaşata
İçimizde azalan ne varsa dünyalıktan -müteahhitlik bu yıl yine moda çocuklar!
Çiçek çürümüşken yol yakındır sahneye kazılan mezarlıklardan
İnsan kısmı ölümlüdür, toprağa sarılmak değil, bir kara mektuptan
Bir çocukluktan muafsın bir de gökyüzüne el sallarken ayağına takılan taşlardan
Belki üzülmek dersin sen buna, belki de çok eski bir kaftan!
Fanilik Bilgisi
Göğsünde bir göçebenin kusuruyla şimdi
Kıl çadırda gök gürlerse kanım uzaklara çekilir
Kaldıkça genç değilim sanki, gittikçe daha hain
İçimde bazı yağmurlar, bazı öcalmaklar kalsın
Bazı yurtsuzluklar ve sınandıkça bilenen o hançerler
Yaşamak bize göredir, atlar koştukça gazel
Adaksız Günler
Babama benziyorum gittikçe, gölgelendikçe o aramızdaki mesafe
Uzun uzun hatalar yapıyorum, hatalarımdan bazı kışlar sonra
***
İyi görünmeliyim isminde uzak bir teselli belki, lârâhate fi’ddünya!
Kararsızlar Dağıtıldıktan Sonra
Boğazımda kızıl arbalet, yutkunurken bile hain
Kafamı kaldırıyorum Kehkeşan, ölümü gördükçe sakın
Şu kundakta yalınkılıç ölmektir, annem hep üzgün
İkna edilmiş göğsümde, sesim bir sana amin!