Yazarımız Feyyaz Kandemir, Edebifikir okurları için Ali Ayçil’in şiirlerinden dizeler seçti.
***
EZBER
ilkin alıcı kuşlar düştü
sonra elleri bahçevanların
uzun bir kış başladı
oturduk yeni eşkalimize çalıştık.
YAKARIŞ
bu ateşin yalnızlık ülkesinde
öyle yoksul ki ruhum; korkuyorum
güzün incittiği bir yaprak
alıp götürecek sığındığım gölgeyi de.
AŞK OBASINDAN GELEN’E
gözlerinde ceylan kalmış kim varsa
kim varsa o yeşil çayırlardan yadigâr
ödüne iğne gibi dokunur durur hayat
KIMILDAT ARTIK SULARI
toprağıma yaban bir azabı terliyorum
zülfünde serinlik kalmamış sevgilimin
gölgemi öpüyorum yalnızlıktan
sularına çıpı çıpı vurduğum
eski bir yaz kabuk bağlıyor dudaklarımda
ARASTANIN SON ÇIRAĞI
elimde atıp vurmaz bir sapan
avlanırdım hışmımdan nâçar düşmüş dallarda
ustam bazen çok uzak bir yerden gelsin diye
günün dalgın ipini dolardım makaraya
Bir gün devrildi arastaya
kocaman, ağır gölgesi çınarın
benden kaçan onca kuş
meğer dallarına konarmış ustamın.
ÇÜRÜĞE ÇIKMIŞ ASKER
bir kas oratoryosuyla
ruhunu teselli eden dünyada
sınandın ve kaybettin, balçığın güven vermedi
PİŞMAN
çözülmedik kendin kalınca bulmacanda
takvimlerin yabancısı parmakların
şimdi uslanmadan geriye sayıyor günleri
kehribar bir teşbihin tanelerine dokunur gibi
ÇIMACI
suyu görünce yekten hain hain gülümser
çünkü karda iz tutan bir yüzü yoktur suyun
KASR-I ŞİRİN
hacamat da yaptırdım kalp gövde yine ağır
ağır, aşkın en uzak sınırında cevelan
VAROŞLU KIZLAR KOROSU
yağmur ruju okşuyor banliyöyü beklerken
gövdeme utanarak yapışıyor tek kazak
oysa onca uğraştım kendimi saklamaya
kolay mı bey kızları arasında dolaşmak
AYRILIK SÖZLEŞMESİ
bir yüzük, birkaç çiçek, çekirdek çıtlatmalar
biz burada serpildik, burada kanlı bıçak
nazlı yanak üstünde güvercin taklaları
ataraktan biterdi günü çalan kaçamak
SELAHATTİN ÖLDÜ
Selahattin! bak uykun uzak sessiz bir sahil
yumuşak kumsalından çekti elini dünya
şimdi kim daha beyaz gider senin ardından
bırakıp can evini birkaç çalı çırpıyla.
GEZMELER
gelirler mevsimiyse yeşillik getirirler
basmalar, patiskalar, renklerden kavuniçi
simsar türküleri, mola yerlerinde çay
geçerler hayal meyal uykulu şehirleri
KÜÇÜK BEYİ VURDULAR
ben onun rüyasını rahmimden önce gördüm
bir genç kızın yatağı çiğdem kokan günlerdi
ayan etme desem de çölün sakladığını
göğsü yeni yeşeren hurma dallı babası
oturur şu taşlığı gönlümü didiklerdi
RUM MEZARLIĞI
zamanla herkes ortak olur yağan yağmura
kimse rahatsız etmez eski görklü düşmanı
bir servi uzar gider tekfurun baş ucunda
düşmüş şehre uzatır incecik dallarını
şu gölgesi kırığa söyleyin içi rahat
olsun çünkü dünyanın kadifesi epridi
tül dalından bir bilek uzanmıyor denize
ona yanık olanın düşü çoktan eskidi.
BAL/KAN
Geceleri takvimlerden devrilen günleri okşuyorum
ve her sabah kalkınca yollara yol diyorum, kuşlara kuş, suya su
Çünkü bu hain dilim bir oymak kadar yaşlı hafızamı aldatır
evi barktan ayırır, kızı kızana salar, yurttan toplar çadırı
Çünkü benim kabilem bir avdan döner gibi yorgun bakar yüzüme
unutur bir çiçeğin adıyla solduğunu.
HEM YARALI HEM YAKINI BİR YARALININ
hiç yaşlanmadı bana bütün ana dillerden kar toplayan çocuklar.
Kurutulup saklanmış bir hayatım yok diye beni boşladı kışlak
indim aşağılara, ilk seferde dürülmüş sancak gibi açık kaldı maceram.
KENT
Çünkü burada demirler işlenmiş, denemiş herkes herkesi
tek bir ölçü kalmamış eski kalıbımızdan.
BOZKIR
burada bir boşluğa kapı yaptılar beni
KURTARILMIŞ BELGE
Acaba geri dönemez miyiz bunu çok düşünüyorum
Elbette birbirimize değil o cennetten yeterince düşüldü
BOZKIRDA GERGİN BİR GECE
İri bir ay düştü düşecek gibiydi dedim benden bu kadar
Bakışlarım hep bir mesafeyi ölçüyordu uzak mı yakın mı kestiremedim
Üstüme bir sarı ova geçirmiştim üşenmedim çıkarıp astım eski günlere
İnce bir söz aradım suları daha da üşütsün ateş düşürsün sulara
TEVARİH
benim yaram neresi ey devri cumhuriyet
önce buradan başlasın girdapların tahlili, buradan açılsın şuur
çünkü işte gök sarktı, kıyılar terk edildi, boşlukta kaldı hayat
boşlukta kaldı beni dünyaya alıştıran ilmihalin rahlesi
kızlar sevdim yetmedi, kırlar sevdim hakir gördü tabiat.
DAVUD OĞLU VAİZ’İN EKSİK SAYFALARI
Bazen dönüp sorarım bu üzüntün nedendir
Birkaç serseri yıldız kayıp düşüyor diye gökten ne eksilecek?
O an mahcupluk basar kimi koydum içime bu soruyu kim sordu
KARŞI TARİH
Oysa bizim Üsküdar’da
Aziz Mahmut’tan beri kalbi kalbe birkaç kere sararlar
Vücut iklimi buza kesmeden, istiareye yatmadan
Olur mu hiç ilk rüzgârda gamzeleri devirmek
ÇOCUKLAR İÇİN GOOGLE MAPS
Söylendiğine göre bütün evler yapılıp bitmiş Batı’da
Bütün kırlar vazolara taşınmış
Gönül yarasının vitrinlerle kapatmışlar üstünü
Orada kim inanır körlerin ırmaktaki ay’ı gördüğüne
PANAYIR
Uyanmadan az evvel düşümde gördüm seni
Üstünde keten gömlek, dar pantolon, kara bot
Bir panayır yeri ki ganimet akla ziyan
Yunus bile cüzdanda iki yüzlük bankınot.
Nasıl esriklik ise getirdin bir salavat:
İşitin yalavuzum, nefsim bile yalavuz
Göklere çok borçlandım şu arsız yer yüzünden
Ömrün hangi ucuna gitsem ölüm orada
Beni bekler üstelik benden bile yalavuz.
KIRK
Diyelim ki yaşım kırk
El kadar bir sabahla dünyadan taşınırken
Susmak da bir şivedir
Güzel ayrılık…
TURNA AVCISI
Biz düşerken
gülden
bahseden şairler de vardı…