bedelli annelik vatana ihanettir!

(dör döküntü defteri – 17)

sabit efendi: dün bir kadın cinayeti daha işlenmiş. haberi okumuş muydun?

rasih bey: hayır, okumadım, diğerlerinden farklı bir vaziyet mi var? ayrıca onun adı kadın cinayeti değil, cinayet.

sabit efendi: hayır, yok ama sen bu meseleye hassasiyet gösteriyorsun diye dedim. niye kadın cinayeti demeyecekmişiz?

rasih bey: gazetecilere sosyolojik ve psikolojik araştırma yaptıramazsın da ondan!

sabit efendi: ne demek o?

rasih bey: kadın cinayeti dersen, bunun bir de faili gerekir, ona da erkek terörü demen lâzım.

sabit efendi: o kadar da değil!

rasih bey: ama ben bunu televizyonda haber başlığı olarak gördüm: “erkek terörü yine can aldı” türünden bir ifadede bu iki kelime vardı.

sabit efendi: kelimelere takılıp kalacak mıyız?

rasih bey: galiba sana bir türkçe vaazı vermem lâzım! kelimelere takılıp kalmalıyız! Adnan menderes’in konuşmasını dinledin mi hiç? o konuşmadaki ses, eda, tavır… neden şimdi yok, hiç aklına geldi mi? çünkü lisan kulaktan öğrenilir, sohbetle öğrenilir. kaç on yıl var ki göçlerle, buhranlarla milletin şirazesi dağıldı. mesela konya ağzı konya’da kalmış mıdır? tahirbbüyükkörükçü’de, ali ulvi kurucu’daki o tavır, o edayı taşıyan kimse kalmış mıdır? konya’nın köy ağzı, konya’nın şehir ağzını bırakmış mıdır? köylüleri niçin öldürmeliyiz diye sormuştu şair.

sabit efendi: bunu bilahare konuşuruz, biz mevzuumuza avdet edelim.

rasih bey: avdet edelim! benim bu konudaki fikrim şu: “bedelli annelik vatana ihanettir!”

sabit efendi: anlamadım!

rasih bey: şu son günlerde bedelli askerlik isteyen gençlerin yazıp çizdiklerini, konuşmalarını, taleplerini, kendini ifade edişlerini takip ettin mi?

sabit efendi: hayır, bakmadım. yani üstünde durmaya pek gerek görmedim.

rasih bey: bu gençlerin talepleri tartışma konusu edilebilir. ben yekten reddetmek veya kabul etmek taraftarı değilim. mecburî askerliğin devam etmesinin çok gerekli olduğu kanaatindeyim. hatta mecburî eğitime hayır, mecburî askerliğe evet. benim burada dikkatimi çeken husus ise başka. bu gençlerin talepleri hakkında kadınların tavrı, ekseriyetle, iki bölüğe ayrılıyordu: eğer genç tanıdığı, akrabası ise onun talebeni savunuyor ama tanımadığı biriyse alay etmek yoluna gidiyor. bedelli askerlik talep eden gencin vatan sevgisinden tut da erkekliğine kadar birçok şey sorgulanıyor bu alaylarda. bunlara şahit olunca aklıma şu geldi: türkiye’de kadınların, cinsiyetlerine mahsus olmak üzere bir millî vazifesi, bir millî borç hissi bulunuyor mu? “erkeklerimiz askere gider, kadınlarımız ise şunu yapar vatan için.” böyle bir cümle kurma imkânı elimizde var mı?

sabit efendi: ne yapalım abi, kızları da askere mi alalım?

rasih bey: lütfen sulandırma! ben ciddiyim.

sabit efendi: ne diyorsun abi sen?

rasih bey: dinle: aile ve sosyal politikalar bakanlığı vardı eskiden, bunların verdiği istatistiğe göre….

sabit efendi: abi sen istatistiklere mesafelisindir?

rasih bey: tamam kardeşim! alıp başımızın üstüne ayet diye koymayacağız! bakanlık diyor ki türkiye’de çalışma hayatında yer alan kadınların yüzde 75’i maişetini temin etmek zaruretinde olduğu için çalışmıyor. ya niye çalışıyor? sosyalleşmek, cemiyet içinde itibarlı bir yer sahibi olmak, vakit geçirmek gibi nedenlerden ötürü çalışıyor.

sabit efendi: nereye varmak istiyorsun anlamadım?

rasih bey: diyeceğim şu: modern zamanlarına denk geldiğimiz türk milletinin kadınlarının hiçbir millî endişesi, millî vazifesi, millî mesuliyeti yok.

sabit efendi: iyi de daha evvel var mıydı?

rasih bey: türkiye’de kırsal nüfusun çok olduğu, tarım toplumuna ait bir hayatın sürdürüldüğü eski zamanlarda kadınların cemiyet adına bir üreticilikleri ve millî vazifeleri vardı diye düşünüyorum. hatta belki de erkeklerden daha üstün bir yere sahiptiler o zamanlar.

sabit efendi: nasıl oluyor o?

rasih bey: her yerde aynı mahiyette ve aynı seviyede olmamakla beraber kadınların tarım ve hayvancılık işlerinde yer aldığını biliyoruz. öte yandan birçok yerde evin çekip çevrilmesi ve çocukların terbiyesi de büyük ölçüde kadına ait. ayrıca kadından çocuk doğurması bekleniyor, çocuk sahibi oldukça da rütbesi artıyordu. çocuk doğurmak millî bir vazifeydi. dokuz ay askerlik! çocuk doğurmaktan kaçması mümkün değildi kadının. ama çocuğu doğurduktan sonra da rütbesi artıyordu. benim şahsî kanaatim o ki türkiye’de daha önceden örtük bir ana-erklilik vardı. sonradan köyden şehre göç oldu, modern zamanlar geldi. sosyal manzara tamamen değişti. bugün, toki medeniyeti’nin beton yığınları arasında kızlarımızın kadın olmayı başaramadıklarını, annelerinden daha bilgisiz ve becerisiz, sosyal bir mesuliyetin ise yanına yanaşmadıkları bir vasatta yaşadıkları görülüyor. türkiye’de yaşanan sıkıntıların kimilerinde daha çok bedel ödediklerini söyleyebiliriz. mesela cumhuriyet kadını diye bir şey var. kadınlarımızın bir kısmının sırtına 1937 model kelepir bir laikliğin sentetik yükünü yüklüyoruz veya yüklüyorlar. türkiye’nin kimlik sıkıntılarının yükü ve bedeli, bazen kadınlara daha fazla yükleniyor. ancak gene de hâkim olan vaziyet ortada: çarşıya çıktığınızda satın alınacak nesnelerin çoğu kadınlara hitap ediyor. daha müreffeh yaşamak ve cemiyette muteber sayılan yerleri işgâl etmek üzere kanunlar ve efkâr-ı umumiye emirlerinde. kırsalda bariz bir sıkıntı değildi ama şehirde evin maişetini temin konusunda mesuliyet erkeğin omuzlarında olduğu daha keskin önümüze kondu. kadınların çalışma hayatında yer almasını yetersiz bulan ve yer almasını teşvik edenlerin dikkatini çekmiş midir, bilmiyorum. ailenin maişetini temin hususunda erkeğin birinci dereceden mesul kabul edilmesi, kadının daha az çalışma hayatında yer almasına neden oluyor. çocuk doğurmak konusunda kadınların, modern şehir hayatında, kendilerini o kadar da mesul hissettiklerini söyleyemeyiz. ezcümle dünya kadınların dünyası olmuş. erkeklerin içine düştükleri zavallı hâli özetleyen cümle ise şu: “bir sigaramız var zaten!” duydun mu bu cümleyi?

sabit efendi: evet, duydum.

rasih bey: farklı şehirlerde, farklı yaşlardan erkeklerden bu cümleyi duydum. bezginliğin ve mağlubiyetin ifadesidir bu. erkeklerin dışarıda kaldığı bir hayatı yaşıyoruz çünkü. Bugün türkiye’de erkeklerin yük beygirinden farkı kalmış mıdır? angaryasına yaşıyorlar!

sabit efendi: biraz ağır olmadı mı abi?

rasih bey: oldu tabiî. ama vaziyet ağır, ben ne yapayım? attan inmiş erkek, pusat desen kayıp, avradı ise hiç sorma! göbeğinin çevresi ise attan indiği günden beri epeyce büyüyor! son devirde erkeklerin siyasetten de çekilmeye başladığını görmek mümkün. reis-i cumhur, karısını yanına almadan ekran önüne geçemez artık. üniversitede sınıfa giriyorum. ilk ders. sabah sekiz. ön sıralarda kızlar oturmuş. giyinmiş, kuşanmış, dikkatli, diri ve güçlü. arka sıralarda ise bezgin, bıkkın, yüzlerinden anlamsızlık ve uykusuzluk akan kültürsüz, yoz, ne yapacağını bilemez erkekler. bıraksam hemen uyuyacaklar. elbette kızların da kültürlü olduğunu iddia edemem, yozluk onların da paçalarından akıyor. irecep ayvayı yedik filmlerine erkeklerle giden ve gülerek sınıfta bunu anlatan bir kız, artık kız mıdır? kız kelimesini de kaldırmak lâzım!

sabit efendi: bedelli annelik diyordun, bu anlattıklarınla ne alakası var, bağlantı kuramadım?

rasih bey: imkânlar kadınların eline bırakılıyor ama hiçbir mesuliyetleri yok. erkeklerin sırtında ise iş bulma, maişet temin etme, askere gitme, askere gittiği için işsiz kalma, vergi verme var. bir şey olduğunda hesap erkeğe soruluyor. erkek, evi taksitle alıyor ama “baba koltuğu”na hapsoluyor. kadınlar ise aralarında “benim evim şöyle, benim evim böyle.” diye konuşuyor. türkiye onların vatanı değil de sanki altın günü yaptıkları yer. hiçbir millî endişeleri yok diye görüyorum ben. bilmiyorum belki de vardır, ben göremiyorumdur. her kadının en az bir çocuk doğurmak zorunda olduğunu düşünsene. askere nasıl çürük raporu veriliyorsa doğum yapamayacak olana da “çürük raporu” verildiğini düşün.

sabit efendi: olur mu canım öyle şey?

rasih bey: ya hu olduğundan değil. olsun diye de değil. bir an için düşün, demek istediğimi daha iyi anla diye diyorum. devletimizin kasasında nakit ihtiyacı olunca bedelli doğum yasası çıkar! bir çocuğun yedi yaşına kadar masrafı nedir? diyelim 50 lira. 25 liralık bir bedellilik konur. veya şu da olabilir: ya çocuk doğur ya bir çocuk evlat edin! çocuk esirgeme kurumundan evlat edinecek mesela.

sabit efendi: kadınlar isyan eder valla!

rasih bey: bu işin nüktesi canım. sen benim dediğime bak. türkiye’de hangi kadın “burası benim vatanım, rabbime şükürler olsun bu güzel vatana mensup olmayı bana nasip etti. vatanımın yükselmesi için ben de şu mesuliyeti taşımalıyım.” türünden bir cümleyi içinden geçirmiştir? hayatında bir kez olsun… bir kez olsun geçiren var mıdır? eğer yoksa “türkiye’nin bitki örtüsü çakma sarışınlardır” diyeceğiz. ot gibi yaşıyorlar çünkü.

mehmet raşit küçükkürtül

 

(3 zilkade 1439 pazartesi kahramanmaraş – 16 temmuz 2018)

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • Hayalperest , 22/07/2018

    Cidden çok beğendiğim bir yazı ve bakış açısı olmuş. Yani bakıp da göremediklerimizden birisi…

  • kerîme-i güzide , 18/07/2018

    Mücâdile Suresi 22. Ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyrulmaktadır ; ” Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve peygamberine düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve pnları kendi katında bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetlere koyacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Şüphesiz, Allah’ın taraftarları kurtuluşa eren kimselerdir.”

    Efendim, zannedersem bu ayeti kerime bize ne yapacağımızı göstermektedir. Bundan daha büyük bir müjde olabilir mi?
    ‘Üniversiteyi bitirdikten sonra çalışmayacağını söyleyen bir kız ne yapmalı’ gibi bir soru, doğru bir soru sorma şekli değildir. İfrat tefriti celbeder. Cevaben şunu yapmalı bunu yapmalı yer alacaktır, hiç bir şey yapmamalı. Ne yapıyorsa onu yapmaya devam etmeli. Hakk’ı anıp ona yapışmalı. Bu duruma binaen, babasının reddettiği bir kız var sırf çalışmıyor diye sığıntı şeklinde yaşayıp, hemen hemen her gün azar bazı zamanlar dayak yiyen ve ‘Müslümanca yaşamak istediği için’ ailesinin dahi hor gördüğü kimseler, sanmayın aile gavur değil gayette > muhafazakar falan filan < …
    yuva kurma meselesi, ailedeki sıkıntılar, insanların tapındıkları yanlışlar.. işte hodri meydan ELHAMDÜLİLLAH, derdimiz derman.
    Ev'imiz şu zavallı melun dünya değil, idrakine varalım. zira yaşamak böyle değil.
    Ey sünbüle, suçlu kızlar değil erkeklerde değil; ya Müslümanca yaşarız yahut öyleymişçesine gözükürüz yahut -Allah korusun- kafirlerden oluruz.
    Mehmet Raşit Bey'den Allah razı olsun, Mevlam kalemine kuvvet, sadrına şifa versin. Yakin sırrına erdirsin kendilerini lakin genellemeleri, vatanı için ümmet-i Muhammed için nefsini terbiyeye düşmüş, gözyaşlarının ıslattığı kirpiklerini dahi saklayan kızlarımızdan haberdar olmadan yapmasın, mahzun gönüllerini bir de hiç tanımadığı birilerinin yaftalamaları ile ezip geçilmemesini temenni ederim.

    • Çaylak Hekim , 18/07/2018

      Allah sizden razı olsun

    • sünbüle , 19/07/2018

      yüreğinize, fikrinize sağlık…

  • Zeynep Arkan , 17/07/2018

    Mehmet Raşit Küçükkürtül’le özdeşleştirdiğim bir zat;
    sahi bir Karaca Bey vardı ne oldu ona?

  • sünbüle , 16/07/2018

    maalesef bu büyük bir sosyal sorun. fakat tek suçlu kızlarımız mı? yuva kurma yolunda bir kız çalışmayı düşünmediği için evlenmekten vazgeçiyor erkekler. artık teyzelerin ağzından “çalışmayan kıza görücü gitmiyor” gibi laflar duyar olduk. geçenlerde, kızımı onca sene okuttum evlenmeden gününü görelim diyen ve evlilik arefesinde nişanını bozduran bir ‘baba’ duydum. böyle babaların böyle kocaların karşısında kızlarımız ne yapacak? ortada bir sorun varsa sebeplerini etraflıca düşünmek gerek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir