Şair Halil İbrahim Polat, şiir ve yazılarıyla artık Edebifikir’de…
***
Sonya,
Sanırım hepimizin hayatı tek bir an’dan başka bir şey değildir. Bir sürü şey arasından kalbimize kement atmış o an… Büyük krizler, yaslar, heyecanlar sonunda bize bırakılmış olan… Bir nilüferin sararmaya yüz tuttuğu mevsimin kollarında…
Korkarım ki ben o an’ı ne zaman yaşasam, bilirim sonrası bir hüzün denizidir artık. İşte geçen gecelerden birinde böyle bir an’ın beni kuşattığını fark ettim. Artık ayrılıyorduk ve bana sarılmak istedin. Tenime bitişen yerinde, teninin artık bir yas günlüğüne dönüştüğünü hissettim. Kalbimin kalbinin üstüne bıraktığı o “imkansızın şarkısı”nı… Bana sarıldığında anladım ki, bizi bekleyen bir dramdır artık…
Sonra yollar, denize kollarını uzatan bulvarlar… Bunu ne zamandır söylemek istiyorum. Seni ne zaman bir dönüşe yazsam, bir gün yolun sonunu merak edeceğini ve uslanmayacağını biliyorum.
Sanırım hepimizin hayatı kederi kendimizden sıyırma telaşı ile geçip gidiyor. Senin yollara düşme arzun da belki böyle bir şeydir. Bunu sanırım hiç konuşmamıştık.
Seni ne zaman bir yolun başında görsem, bütün yazdıklarımın üzerine yeniden düşünüyorum, bütün konuştuklarımızın üstüne büsbütün susuyorum. Belki de yalnızlığı göze alamadım, gelemedim. Daha doğrusu yalnız bırakılmayı bir kez daha… Yolun sonunda, senin sonunda…
Kimbilir şimdi bir uzak deniz ülkesine düşmüşsündür. Belki Rimini, belki Lecce, belki Napoli… Bunu daha önce de yapmıştın. Aslını sorarsan iyi de yapmıştın. Kafamın çok karışık olduğu bir dönemde bırakıp gitmen İstanbul’u, her şeyi iyi etmişti bir anda!
Aşk, diyorsun ya! Aşk… En büyük özgürlük… Bana bir keresinde, “seni sevebilme özgürlüğüm, güzel…” demiştin. Bunun üzerine Kafka’ya elim gitmişti. Milena’ya yazdığı mektubun birini şöyle bitiriyor: “Milena, sen kulak asma bana, gene her gün yaz, kısacık da olsa yaz, bugünkü mektubundan daha da kısa olsa, iki satır ya da bir satır, bir sözcük olsun yaz Milena… Korkunç acılara boyun eğmek zorunda kalırım tek sözcüğünden yoksun kalırsam.”
Seni korkutan aşktan öte, hatta benden öte, yoksunluğu olmasın kelimelerin? Bir tek sözcükten, bir kahve altı şiiri, sehpada bir mürekkep bulaşığından ayrı kalması? Benden, ellerimden, tenimden değil, bir tek sözcükten… Sözcükleri kıskanabilir mi bir şair? Kalbini, elinden kıskanabilir mi? Söyle…
Her şey bana dahilmiş gibi yaşadım, bunu inkar etmem mümkün mü? Ama yine de seninle bir gün sarmaşık gibi birbirimize dolanacağımızı bilememişim. Bilememişim şehre sabahın gelişinin gecikeceğini… Üşüyeceğini belli belirsiz bir iskelede… Ve yine de sarılmaktan korkacağımı…
Senden geriye kalanları saymazsam, zor olacak elimi şiire sürmek uzun süre… Üstüme yapışan deniz kokusunu unutmam zor olacak sözgelimi Karaköy İskele’sinde… Evet, “Aşk çok kısa ve unutmak çok uzun.”
Sanırım hepimizin hayatı tek bir an’dan başka bir şey değildir ve ne yazık ki burada beni unutman için pek fazla gideceğin bir yer yok…
Sen bir gül yaprağısın artık kalbimde… Ve bir gül’e bir kalpte yer bulunur…
“Bir gün” diyorum sana… Yolun ve gülün yeniden göverdiği o yerde…
Bir gün boynuna iz bırakmış bir atkının terinde belireceğim…
Halil İbrahim Polat
3 Yorum